Fehmi Koru*
Hayal kırıklığı yaşıyorum.
Sabahın erken saatlerinde internetten göz attığım gazeteler yaşattı bana hayal kırıklığını…
Dünün en önemli olayı olan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın 100 günlük icraat programını, göz attığım ilk iki gazetede, hemen her gün görüş açıklayan yazarlardan pek azının değerlendirmesi yüzünden bu hayal kırıklığım…
Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın, neredeyse tek başına -toplumu da peşine katarak- gerçekleştirdiği yeni sistemin ilk elle tutulur örnek eylemine iyi hazırlandığı, en başarılı performanslarından birini sergilediği ve herhalde konuşulmasını da isteyeceği bir olay, iktidar partisinin itibar ettiği gazetelerin muteber yazarları tarafından pas geçilmiş…
Hayret etmez ve hayal kırıklığı yaşamaz mısınız?
Sabah’ta tek yazar (Okan Müderrisoğlu) konuya hakkını vererek girmiş, Hürriyet‘te ise o bile yok…
Başkanlık sistemi ve bize özgü…
Önce dünkü toplantı ve sunum için neden ‘yeni sistemin elle tutulur ilk örneği’ dediğime açıklık getireyim:
Arada kesintiler yaşansa da ülkemiz 1876’dan beri ‘parlamenter sistem’ ile yönetilerek bugünlere geldi. Osmanlı’nın ‘Meşrutiyet’ ile başlattığı deneme Cumhuriyet‘in tek ve çok partili dönemlerinde de devam etti.
Şimdi ise, 24 Haziran seçimleri sonrasında bütünüyle geçilen 16 Nisan (2017) referandumunun ürünü ‘başkanlık sistemi’ o eski sistemin yerini aldı.
‘Başkanlık sistemi’, ama en başından beri söylendiği gibi, bize özgü bir sistem bu.
Parlamenter sistemde, her yeni hükümet güvenoyu ister ve bu Meclis’in onayına sunulur. Başbakan hükümet programını Meclis’te okur, ardından gruplar adına konuşmalar için kürsüye çıkılır ve yapılan oylamada çoğunluk sağlanırsa hükümet güvenoyu almış sayılırdı.
Eski sistemin en önemli faaliyetlerinden biri de bütçeydi. Hükümetin bir yıl içerisinde yapacağı icraatlarını ihtiva eden bütçeyi yine başbakan Meclis’e sunar, her bakanlığın bütçesi üzerinde de müzakereler yürütülür ve sonunda yine oylama yapılırdı.
Artık ‘başkanlık sistemi’ne geçtik; hükümet için güvenoyu gerekmiyor, bütçeyi de Cumhurbaşkanı kendisi hazırlayıp kendisi onaylıyor.
‘Bize özgü başkanlık sistemi’ özelliğine gelince…
En belirgin başkanlık sistemi sayılan ABD’de, dün Beştepe’de yapılan toplantının benzeri Kongre‘de icra ediliyor. Orada başkan ‘Ulusa Sesleniş’ adını taşıyan bir programı Kongre’nin iki kanadının (Senato ve Temsilciler Meclisi) üyelerine ek olarak devletin hassas birimlerinin (örneğin Anayasa Mahkemesi üyeleri) temsilcilerinin de katıldığı bir oturumda gerçekleştiriyor.
Ana konuşmacı olan Başkan’ın ardından muhalefete de o konuşmayla ilgili görüşlerini açıklama fırsatı veriliyor.
Katılımcı sayısının üç bin kadar olacağını önceden öğrendiğimiz dünkü toplantı Beştepe’deki Külliye‘de yapıldı. Bakanlar oradaydı, herhalde AK Partili milletvekilleri ve bazı bürokratlar da; gerisi Cumhurbaşkanlığı tarafından davet edilmiş insanlardı.
Muhalefet?
İşte o yoktu dün.
Muhalefet yok, yerel seçime kadar da yok olursa…
Seçim sonrasında muhalefet partilerinden ikisi kendi iç sorunlarına dalmış görüntüsünü veriyor. Bir zamanlar her fırsatta kurultay topladığı için ‘sürekli kurultaylar partisi’ diye de anılan CHP, iç muhalefetin ‘kurultay’ çağrısına ve çok sayıda imza toplamasına rağmen kurultaya gitmemek için direniyor… İyi Parti de, başkanlığı bırakacağını ilan etmiş Meral Akşener‘in ayrılmasıyla birlik ve dirliğini sürdüremeyeceği endişesinin etkisi altında kurultaya gidiyor…
Cumhurbaşkanı hükümetinin 100 günlük icra programını açıklıyor, muhalefet ortada yok.
Türkiye’nin gerçek bir muhalefete ihtiyacı o kadar meydanda ki…
‘100 günlük icraat programı’ bir tür ‘İcraatın İçinden’ programı gibiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan sunumunda lideri de olduğu AK Parti’nin 16 yıllık iktidarı döneminde yapılanları tekrarladığı gibi, çoğu son seçimin kampanyası sırasında bizzat kendisinin telaffuz ettiği vaatlerden önümüzdeki 100 gün içerisinde hayata geçirmeyi uygun gördüklerini de sıraladı.
Hepsi o kadar.
Kendisini dinlerken “Acaba yerel seçimin tarihini erkene çekme niyeti de var mı?” diye düşünmeden edemedim.
Mart ayını beklemek yerine 100 günün nihayetinde bir seçim olabilir gibime geldi.
Ekonomide yaşanan sıkıntılar ve son günlerin en heyecanlı konusu ABD ile ilişkilere doğrudan girmek yerine, yine en iyi yaptığı işlerden birini yapmayı tercih etti Cumhurbaşkanı Erdoğan: Topluma umut verdi.
Zorlukları birlikte aşacağımızı ve fedakarlığın millete düşeceğini öğrendik ekonomiyle ilgili olarak; ABD’nin ilişkileri bozucu tutumunu da Türkiye’ye karşı girişilen kapsamlı bir mücadelenin parçası olarak gördüğünü ima etti Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Bunları zihnimden geçirirken, televizyon ekranında enflasyonun tırmanışını sürdürdüğünü ve doların da 5 TL’nin üzerinde seyrettiğini görüyordum; bakanların oturduğu podyumda ABD’li mevkidaşı ile görüşmek için yurtdışında bulunan dışişleri bakanının koltuğu da boştu.
İktidarın itibar ettiği gazetelerin muteber yazarları böyle bir toplantıyı neden önemsemediler acaba?
Oraya çağrılmamışlar mıydı yoksa?
Anlayamadım da…
*Bu yazı ilk kez fehmikoru.com'da yayınlanmıştır