Fehmi Koru*
Demokrasi demek, başka özelliklerle birlikte elbette öncelikle ‘seçim’ demek. Pek çok ülke şu sıralarda mevcut iktidarlarını sandıkta değerlendiriyor. Kiminde iktidar zemin kaybediyor, kiminde ise kazanıyor.
Şaşırtıcı sonuçlar alındığı da oluyor.
İsrail’de seçim şaşırtıcı bir sonuç doğurdu: Başbakanlıkta 22 yılını dolduran Benjamin Netanyahu’nun karşısında oluşan altı benzemezli muhalefet cephesi sandıktan kıl payı başarılı çıktı. İktidar olabilmek için gerekli çoğunluk ancak üç milletvekili bulunan Arap partisinin koalisyona ‘Evet’ demesiyle sağlanabildiği ve bu da imkansız göründüğü için Netanyahu cephesi yine de umutluydu.
Arap partisi diğer beş partiyle birlikte koalisyona katıldı ve Netanyahu iktidardan oldu.
Benzer bir gelişmenin önceki gün yapılan Macaristan’daki seçimden de çıkması bekleniyordu; ancak oradan farklı bir sonuç alındı. Başbakan Viktor Orban’ı yerinden etmeyi amaçlayan altı partili muhalefet cephesi ve destekçilerini sandık hayal kırıklığına uğrattı. Orban’ın partisi oyların yüzde 53’ünü alarak iktidarda kalmayı başardı.
Netanyahu’yu iktidardan götüren rüzgar Orban üzerinde etkili olamadı.
Orban’ın kazanması bizde de sevinçle karşılandı. İktidar cephesinin itibar ettiği yazarlar ile muteber gazeteler ve TV kanalları, altı partili muhalefet cephesinin Macaristan’da kaybı ile bizde siyaset arenasında yaşananlar arasında ilinti kurarak, Türkiye’de yapılacak seçimde AK Parti’nin yeniden başarılı olacağını şimdiden ilan ettiler.
Siyaset bu, oylar sandığa atılmadan ne gibi bir sonuç çıkacağını kimse bilemez. Kamuoyu yoklamalarının bulgularının bir dereceye kadar güvenilir olduğunu son birkaç seçimde beklentiler ile sonuçlar arasında fark çıkınca bir kez daha anlamıştık.
Macaristan seçimine bakarak muhalefete dersler çıkaranlar var.
Umarım, muhalefeti oluşturan partiler, başka ülkelerde olanlara bakıp bizde de seçime gidildiği takdirde iktidarın çantada keklik olduğu kolaycı saplantısından vazgeçerler.
Aslında ülkemiz ve başka pek çok ülke açısından esas gözlenmesi gereken, örnek olabilecek gelişme, Pakistan’da yaşanıyor.
Çok başarılı uluslararası bir sporcu geçmişine sahip İmran Khan, sporu bıraktıktan sonra, 1990’larda, ülkesinde Pakistan Tehreek-e-İnsaf (PTİ) adıyla bir parti kurarak siyasi hayata şaşaalı bir giriş yaptı. Uzunca bir süre muhalefette yer alan partisini 2018 yılında yapılan son seçimden başarılı çıkararak iktidara da ulaştı İmran Khan.
Askerin ağırlığını fazlasıyla hissettirdiği Pakistan’da partiler uzun yıllardır iktidarda beş yıllarını tamamlayamıyor. Khan’ın partisi bazı alanlarda başarı sağlasa bile ekonomide vaatlerinin gerisine düştüğü için iktidarı zayıflamış görünüyor. [Pakistan’da, fiyatlar korkunç arttı, enflasyon yüzde 10 civarına tırmandı diye iktidar sarsıntı geçiriyor.]
Partisinden seçilmiş milletvekillerinden bir düzineden fazlası ekonomideki bozulma üzerine istifa edip rakip partilere geçtiler. Parlamentoda çoğunluğu kaybetme noktasına gelince, İmran Khan muhalefetin güvenoyu tehdidiyle karşılaştı.
Güven oylamasına gidilmesi durumunda İmran Khan’ın iktidarı erkenden sona erebilecekti.
Bu noktada ilginç bir gelişme yaşandı.
Kendi partisinden meclis başkan yardımcısı Qasim Khan Suri, muhalefetin verdiği güvenoylaması teklifini geçersiz saydı. İmran Khan da, kendisine karşı uluslararası bir komplo kurulduğu iddiasıyla, derhal erken seçime gitme kararı alıverdi. [Pakistan’da karar alındıktan sonra 90 gün içerisinde seçime gidilebiliyor.]
‘Uluslararası komplo’ ile suçlanan ülke Amerika…
Pakistan’daki son durum şu: Başbakan İmran Khan zor durumda ve kendisinin devrilmek istendiği iddiasını dillendirerek muhalefeti Amerika’nın güdümünde hareket etmekle suçluyor ve erken seçime giderek yeniden güven tazelemek istiyor; çok sayıda muhalefet partisinden oluşan karşı cephe ise, güvenoyu ile iktidarı düşürdükten sonra kurulacak koalisyon hükümeti olarak erken seçim kararı alma yanlısı…
İki taraf da çareyi seçim tarihini erkene çekmekte buluyor.
Hakemlik, meclis başkan yardımcısının aldığı güven oylamasını geçersiz sayan kararı görüşecek olan Pakistan Anayasa Mahkemesi’ne düşüyor…
Konuyu yakın takibe alan uzmanlar, Anayasa Mahkemesi üzerinde isterse etkili olabileceği görüşüyle, bütün bu gelişmeleri ordunun nasıl değerlendirdiğini merak ediyorlar.
Pakistan ile Türkiye siyasi alanlarındaki gelişmeler arasında kurulabilecek benzerlik de burada sona eriyor.
Bizde kimse artık “Askerler ne der?” sorusunu sormuyor.
Çok şükür o durumdan kurtulduk.
Biri -Pakistan- üzerinde diğerlerinden fazla durmuş olsam bile, kısa süre önce seçimlerini geride bırakmış iki ülke de -İsrail ve Macaristan- üzerinde durulması gereken örnekler benim için…
İlkinde -İsrail- muhalefet cephesi Netanyahu karşısında başarılı oldu, bir yıldır ülkeyi onlar yönetiyor…
Diğerinde -Macaristan- muhalefet cephesinden iktidarı değiştirmeyi getirecek bir başarı beklenirken tersi oldu; halk Orban’ın popülist mesajlarına ve Soros’lu iddialarına kulak verdi.
Üçüncüsünde -Pakistan- iktidar-muhalefet parlamento çoğunluğu açısından kilitlendi, kilidi açacak hamlelerin ilki güvenoyu isteyen muhalefet cephesinden geldi; iktidar da güvenoyu yerine seçim tarihini erkene alma hamlesi yaptı…
Ülkemiz siyaseti bu üç örnekten hangisine yakın görünüyor?
Yoksa kendimizi hepsinden farklı dördüncü bir örneğe mi hazırlamalıyız?
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.