*Fehmi Koru
Dün gece bütün partiler için en uzun geceydi.
MHP aday listesini birkaç gün önce verdiği için belki biraz daha rahat olabilir ama onun dışındaki partiler, pek çok dikenli konuda karar vermek, verdikleri kararların meydana getirdiği rahatsızlığı gidermekle uğraştılar gece boyunca.
Bakın dün gece sonrasında neler olmasını bekliyorum:
Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) seçime katılabileceğini açıkladığı bazı partiler seçime katılmama kararı vermiş olabilecek.
İttifak içerisinde yer alan partilerden bazısı, ayrı liste çıkaracaklarını duyurdukları halde, son anda adaylarını bir ittifak partisinin listesinden göstermeyi tercih edebilecek.
Buna karşılık, ittifak partilerinden birinin listesinden gösterecekleri adaylarla seçime gitmeleri beklenen bazı partiler, kendilerine teklif edilen yerlerin sayısını az buldukları veya sıraları beğenmedikleri için, son anda ayrı liste hazırlama yoluna gidebilecek.
Her parti seçim günü sandıktan içinde yer aldıkları ittifakın en yüksek oyu alarak çıkmasının mı yoksa kendisinin alacağı oyun yüksek görünmesinin mi daha önemli olduğu konusunda tereddütlü davranabilecek.
Yanlış kararın iktidarlarının devamını veya mevcut iktidara “Güle güle” diyebilme imkanını zora sokacağını bile bile yanlış karar verebilecek partiler.
Ve daha kim bilir ne mülahazalar…
Tabii, parti yönetimlerinin hazırladıkları listede yer almadığını öğrendiği veya kendisine ayrılan yeri beğenmediği için o ana kadar sadakatle bağlı olduğunu bildirdiği partisini protesto edecekler de herhalde çıkacaktır.
Geceki toplantılarda kimlerin verilecek kararlara uyacağını, kimlerin protesto yoluna başvuracağını da hesaplarına katmak zorunda parti yöneticileri.
Yukarıda saydığım farklı seçeneklerin herbiri, geçmişte yapılan seçimlerde bir ya da birden fazla partide yaşanmış gerçek olaylardan esinlenmiştir.
‘İttifakla gidilen ilk seçim’ denilmeyi hak eden 1991 yılında yapılan genel seçimdi. Necmettin Erbakan’ın lideri olduğu Refah Partisi (RP) ile Alparslan Türkeş başkanlığındaki Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve Aykut Edibali’nin Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) arasında uzun süren görüşmeler sonunda, seçime RP listesinden ortak olarak katılma kararına varılmıştı. MÇP ve IDP’li isimler RP listesinde yer alacaktı.
Üç partinin üçü de, son anda diğer iki parti olumsuz bir davranışta bulunabilir endişesiyle, ortak liste yanında herbiri ayrı birer liste de hazırlamıştı.
Araya birileri girdi ve sonunda korkulan olmadı, YSK’ya ortak liste verildi.
Birlikten gerçekten de kuvvet doğdu o seçimde. Yüzde 10 barajı yüzünden 1980 sonrasında yapılan seçimlerde milletvekili çıkaramamış üç partinin ortak listesi, %16.87 oyla, tam 62 milletvekilini Meclis’e sokabildi.
12 Eylül (1980) darbesi sonrasında siyaset dışı kalmış Erbakan ile Türkeş o seçimde yeniden Meclis’e dönebildiler.
Önceki seçimde (1987) iktidarda kalma şansını yükseltmek için iktidar partisi -ANAP- tarafından seçim yasasında yapılan değişiklik işe yaramıştı; ancak çifte barajlı sistem getiren aynı seçim yasası 1991 seçiminde muhalefetin yararına çalıştı.
Evet bazen öyle olur, iktidarlar kendi imal ettikleri iple -seçim yasası ile- kendi sonlarını getirirler.
Hemen her seçim öncesinde listeler YSK’ya verilmeden önce veya YSK tarafından ilan edildiğinde, kendilerine ayrılan yeri beğenmediği için protesto yoluna başvuranlar mutlaka çıkar.
Partisini güçlü görüp listedeki yerini beğenenlerden seçimde hayal kırıklığına uğrayanlar da az değildir.
Aday adayları arasından listeler açıklanana kadar canla başla çalıştıkları halde, seçilebileceği bir sırada yer aldığını görünce kendisinden beklenenin asgarisini sahada gösterenlere de rastlanır her seçimde.
Her seçim çok bilinmeyenli bir denklem gibidir.
Eskiden işler daha kolaydı.
Her parti listesini önseçim sistemiyle hazırlardı. Aday adayları arasından listede kimlerin yer alacağına, partilerin yerel örgütlerinin il kongrelerinde ayrıca seçimle belirlenmiş delegeleri karar verirdi. Delegelerin oylarıyla belirlenen sıraya genel merkezler uyar, yalnızca daha önceden ilan edilmesi şartıyla, listelere önseçime katılmamış bir-iki isim genel merkez tarafından eklenebilirdi.
Delegelerin gönlünü çelmek için, aday olmak isteyenler, neden kendilerine oy vermeleri gerektiğini anlatma çabasına girerlerdi.
[İzmir’de yerel siyasetin içinde bulunan babamdan dolayı yakından gözleme imkanım olduğu için bunu biliyorum. Babam 1960 sonrasında uzun yıllar Adalet Partisi’nden İzmir’de il genel meclisi üyeliği yaptı. İl daimi encümen üyeliği yanında parti delegesiydi de. Milletvekili önseçimleri öncesinde, adaylığa soyunanlar, onun da oyunu alabilmek için babamın dükkanına uğrarlardı. Kendisi de bir sonraki yerel seçimde yeniden seçilebilmek için öteki delegelerle iyi geçinmeye çaba gösterirdi.]
Artık partiler önseçim yapmıyorlar. Bazısı ‘temayül yoklaması’ adıyla yerele de kulak verilen bir yöntem uyguluyor, ama hem belli illerde, hem de seçilmiş delegeler eliyle olmadığı için sağlıklı sonuç vereceği kuşkulu bir biçimde.
[İYİ Parti bu süreçte 15 ilde temayül yoklamasıyla liste belirleme kararı almıştı; öyle de yaptığını biliyorum.]
Dün gece partilerde tansiyonun her zamankinden çok daha yüksek olduğuna eminim.
Sürprizler yaşatacak kadar mı?
Önceden ayrı listeyle seçime gideceklerini açıkladığı halde ortak listede yer alan partiler olacak mı mesela?
Ya da tam tersi: Son ana kadar ortak liste tercihinde bulunduğu bilindiği halde YSK’ya her ilde tek başına seçime gireceğine dair liste sunacak partiler sürprizi yaşanacak mı?
Gerçekten ittifaklar seçmen önüne ortak aday listeleriyle mi çıkacaklar?
Merakım bunlar…
Bu ve aklıma gelmeyen daha başka sorunlu konu hakkında, bu akşam listeler YSK’ya sunulduktan sonra, merakımı giderecek bilgilere sahip olacağım.
Yabancılar “Fazla merak kediyi öldürür” derler. Bereket insanlar için öyle bir deyiş yok.