Gündem

Fehmi Koru: Rıdvan Dilmen ve Deniz Gezmiş özelinde süren tartışmaya baktığımda ortak bir hata fark ettim

Devlet Bahçeli bile kendisini tutamadı ve tartışmaya...

20 Aralık 2017 11:16

Fehmi Koru*

Rıdvan Dilmen popüler bir futbol yorumcusu; siyasete de yakın duruyor ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a müthiş hayranlık duyuyor, ama sonuçta esas özelliği bu: Futbol yorumcusu…

Kendisinin futbol geçmişini Fenerbahçe formalı olarak yaşadığı akılda tutulursa, maçlar sonrasında yaptığı yorumlar ve yazıları, izlerken gördüklerimizi daha iyi anlamamıza yarıyor.

Futbol bu, tuttuğun takıma fanatik bir bağlılık duyuyor, basit sebeplerle onu gönlünden silemiyorsun; kaldı ki, yıllarca formasını taşıdığın takımı zihninden nasıl atacaksın? Rıdvan Dilmende atamıyor.

Fenerbahçe’nin efsane kadrosu.. Ön en sağda Rıdvan Dilmen..

Siyaset futbol gibi ele alınırsa…

Siyasete yaklaşımı da futbol tutkusu gibi Rıdman Dilmen’in; değer verdiğini göklere çıkararak diliyle ifade etmekten de kendini alamıyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a olan sevgisi, kendisine, “Ben Recep Tayyip Erdoğan beye baktığımda yeşil parkasız bir Deniz Gezmiş görüyorum; demokrat sol görüşlü bir insan görüyorum” cümlesini söylettirdi.

Övmek için yapılmış bir benzetme bu.

Babasının Türkiye İşçi Partisi saflarında (TİP) siyaset yapmış ‘solcu’ biri olduğunu da bu vesileyle öğreniyoruz.

Fanatizm yalnız futbolda yok, siyasette de olaylara tek renkli bakıldığını o sözlere verilen sağlı-sollu tepkilerden anlıyoruz.

Günlerdir, Deniz Gezmiş-Tayyip Erdoğan benzetmesine, hem Tayyip Erdoğan’ı sevenler hem de Deniz Gezmiş’i ‘idol’ bilenler olağanüstü tepkiler veriyor.

Morali bozulduğu için Rıdvan Dilmen’i ekrandan uzak tutacak kadar…

Devlet Bahçeli bile kendisini tutamadı ve tartışmaya “Sahadaki şeytanlığını siyasete taşımasın Rıdvan” tepkisiyle katıldı.

Kimi artık kimliklerinin bir parçası haline dönüşmüş ezeli ve ebedi Tayyip Erdoğan düşmanlığını “Deniz Gezmiş gibi bir kahramanla onu nasıl aynı cümle içerisinde övücü sözlerle anarsın” tepkisi eşliğinde Rıdvan Dilmen üzerine boca ettikleri hakaretlere meze yaptı; kimi de 12 Mart’ın (1971) sislerle kaplı karanlık ortamında darbeye mazeret teşkil eden eylemleri yüzünden darağacında can vermiş (28 Şubat 1972) Deniz Gezmiş’in idam hükmünü günümüze taşıyarak “Sen bizim cumhurbaşkanımızı bir teröristle nasıl mukayese edersin” takazasında bulundu…

MHP kadrosu yargılanıyor..

O sisli ve karanlık ortamda herkes…

Ne kadar yanlış tavırlar bunlar…

Yanlışlığı şurada: Deniz Gezmiş Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden birine ait bir figür; eylemleri ve kendisine atfedilen suçlamalar da o dönemin özelliklerini üzerinde taşıyor.

Gezmiş ve arkadaşlarını idam edenler, 10 yıl kadar sonra, Devlet Bahçeli’nin de içinde yer aldığı partinin (MHP) kadrosunu idamla yargılayacaklardı. Hem de aynı gerekçeyle: Terör…

İşkencelerden geçti MHP’liler; çoğu 10 yıldan uzun bir süreyi cezaevlerinde geçirdi.

Deniz Gezmiş’i idam sehpasına götüren bir darbeydi (12 Mart 1971 darbesi); MHP kadrosunu idam ile yargılayan ve kadrosuna işkenceleri layık gören de bir sonraki darbeydi (12 Eylül 1980 darbesi).

Bu gerçek bile, o karanlık dönemlerde yaşanan olaylarda ismi geçen insanlar hakkında insaflı konuşmayı hak ediyor.

Şimdi Rıdvan Dilmen ve Deniz Gezmiş özelinde süregiden tartışmaya baktığımda bizim geçmişe dönük değerlendirmelerimizdeki bir ortak hatayı fark edebiliyorum.

Vahim bir hata bu.

Tarafgir bir yaklaşımla bakıyoruz yaşanmış olaylara…

Yakın sayılabilecek zaman dilimindekilere de, tarihte yaşanmışlara da…

Sultan 2. Abdülhamit ‘kızıl sultan’ mıydı, yoksa ‘ulu hakan’ mı?’

Vahdettin vatan haini miydi, yoksa milli mücadeleyi başlatsın diye Mustafa Kemal’i kendi kesesinden para vererek Anadolu’ya gönderen bir kahraman mı?

Değişik eğilimden insanlara bu soruları yöneltin, kitlenin derhal ikiye bölündüğünü göreceksiniz…

Oysa tarih insanları bölmez, tersine iyi ve kötü sayfalarıyla herkesin tarihidir o ve birleştirici bir unsur olması gerekir.

Galiba tarihimize ve geçmişte yaşananlara futbol fanatizmini andıracak bir yanlış bakış açısıyla yaklaşıyoruz.

Necip Fazıl

Ve Necip Fazıl…

Bu hafta Necip Fazıl da bir ödül vesilesiyle gündeme geldi ve a o da ne, yine ikiye bölünüverdik.

Necip Fazıl da yetiştiği ve mücadele verdiği dönemlerin özelliklerini şahsında ve eserlerinde taşıyan bir fikir adamıdır; onu yaşadığı zaman diliminin özelliklerini akılda tutarak değil de bugünün ölçüleriyle değerlendirmeye kalkarsanız, –bunu ister övmek ister yermek için yapın– kendisine haksızlık etmiş olursunuz.

İnsanlar yaşadıkları dönemlerin ürünüdürler, bunu asla unutmayalım.

‘Karanlık’ diye andığım dönemler Türkiye’nin darbelerle terbiye edilmek istendiği dönemlerdir. Darbeci zihniyet, her 10 yılda bir, ülkeye istediği biçimi vermek üzere müdahaleye hazırlanırken, bunu, çatıştırma argümanlarını sahneye sürerek gerçekleştiriyordu.

Sağı solla solu sağla vuruşturarak…

Pek çok olayda, sabah sağcı bir militanın elinde solcu bir genci öldürmek için kullanılmış bir silah, akşam bir sağcının canını almak üzere solcu bir militanın eline veriliyordu.

Eylemlerden kimi suçlayacağımızı bilelim…

Deniz Gezmiş’in de şahsen cinayetle suçlanmadığı biliniyor; idam hükmünde ‘cinayet’ yok.

O karanlık dönemlerde iki taraftan 5 binden fazla genç hayatını kaybetti.

Aklımız hep başımızda olmazsa tarihi yeniden tekerrür ettirebiliriz.

Hep yaptığımız gibi


*Bu yazı ilk kez fehmikoru.com'da yayımlanmıştır.