Fehmi Koru*
Ailesiyle birlikte İzmir’de kendi kurduğu kilisede (Diriliş Kilisesi) ‘misyonerlik’ yaparken 15 Temmuz hain darbe girişiminden bir süre sonra (9 Aralık 2016 tarihinde) FETÖ ve PKK ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan papaz Andrew Craig Brunson dün mahkeme tarafından ‘denetimli serbestlik’ kararıyla tahliye edildi.
Süreci evinde ikamet ederek ve tutuksuz yargılanarak geçirecek.
Bir hafta önce yapılan duruşmada avukatların tahliye talebini reddeden mahkeme itiraz üzerine bu kararı aldı.
Ülke gündemi yanında Türkiye-ABD ilişkilerini de derinden ilgilendiren bir konuydu Brunson‘un tutukluluğu. Brunson ile aynı Hıristiyan mezhebinden olan ABD başkan yardımcısı Mike Pence‘in papazın bırakılmasını şahsi meselesi olarak görmesi, çok sayıda Temsilciler Meclisi üyesi ile senatörün durumuyla ilgilenmesi, Donald Trump‘ın her duruşma öncesi ve sonrasında zehir zemberek Twitter mesajları atması ikili ilişkilerde suları bulandırıyordu.
En son, parasını ödediği ve üretim de başladığı halde F-35 jetlerinin teslimi de dahil Türkiye’ye silah satışlarını durdurma amaçlı bir yasanın Kongre’ye sunulmasıyla papaz Brunson eksenli gerilim zirveye çıkmış oldu.
[Serdar Turgut, yazısında, “Türkiye’ye kredi açmayın” diye özetlediği yasa tasarısının Kongre’de bugün görüşüleceği bilgisini veriyor.]
Mahkemenin tahliye kararı gerilimi düşürecektir. ABD bu kararı yeterli bulmuyor ve Brunson‘un serbest bırakılıp ülkesine dönmesini bekliyor.
Bu sabah gazetelere göz atmak için oturduğumda, beklentim, iki yıl boyunca defalarca manşet olmuş bir olayla ilgili son ve âni bir gelişme olduğu için, haberin gazeteler tarafından büyütüleceği, yazarların da konuyu sütunlarında enine-boyuna işleyeceği idi.
Yanılmışım.
Medyanın suskunluğunun sebebi
Konuyu ikili ilişkileri bozmayı da göze alarak önemsediklerini defalarca belli etmiş olan gazeteler bu yeni gelişmeyi fazla büyütmemişler. ‘Yazar’ dediğin gazetesinin önem vermediği bir konuyu ele alacak değil ya; aynı gazetelerin yazarları da, genellikle, İYİ Parti’de olup-bitenleri daha fazla önemli gördüklerini yazılarında o konuya eğilerek belli etmekteler.
“FETÖ’ye ve PKK’ya üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme ve devletin gizli kalması gereken bilgileri siyasal ve askeri casusluk amacıyla paylaşma” gibi ciddi bir suçtan yargılanan biri olarak, papaz Brunson bile, bu duruma şaşırmış olmalı.
[‘Papaz’ sözcüğünü küçümseme amaçlı kullanmıyorum; başka dillerde aradaki nüansları belli eden çok sayıda dini sıfat varken, Türkçe’de, Hıristiyan dinadamları için sadece iki sıfat kullanılıyor: Papaz ve rahip… Brunson’un konumunu bana göre en iyi ‘papaz’ sıfatı karşılıyor.]
Neden bu ilgisizlik?
İki yıl boyunca yapılan haber bombardımanı yüzünden gazeteler bu âni kararı hazmedememiş ve yazarları da ne diyeceklerini bilememiş olabilir. Daha net bir tavır için biraz beklemeyi uygun görmüşlerdir.
Ya da, ‘devletin âli menfaatleri’ söz konusu olunca, gazetelerimiz, kendi güvenilirliklerinin ayaklar altında kalmasını sineye çekmekte zorlanmamış, ancak bunu nasıl yapacaklarına henüz karar verememiş de olabilirler.
AK Parti’nin en fazla itibar ettiği yazarlardan biri, birkaç gün önce, kendisine yönelik suçlamalara cevap verirken, “Siz DEVLET işinin inceliklerini bilmezsiniz; DEVLET için bilgi ve belge toplamanın önemini anlamazsınız” diye yazmadı mı?
Mahkemenin bir hafta arayla taban tabana zıt kararlar vermesini ‘devletin âli menfaatleri’ile ilgili görenler muhalif medyada da var.
Cumhuriyet gazetesi, haberi, “ABD elindeki kozu koydu, ‘rehine diplomasisi’ çöktü” diye veriyor.
Gazetenin ‘ABD’nin elindeki koz’ dediği, Kongre’nin ülkemize silah ambargosu uygulamaya kalkışması…
‘Rehine’ demesinin sebebi de, iki ülke arasındaki papazla ilgili gerilimin en yüksek olduğu günlerde sarf edilmiş, “Verin sizdeki papazı, alın bizdekini” cümlesi…
Bu bir ilk hamle mi?
Acaba muhalif cephenin bu değerlendirmesi ile açıklanabilir mi son gelişme?
Yoksa başka bir sebep mi var?
Sözgelimi, “Verin ve alın” biçiminde ifade edilmiş olan karşılıklı anlayışta yeni bir hamle mi söz konusu?
ABD de, papazın tahliye edilmesi sonrasında, kendi topraklarında yaşayan Fethullah Gülen‘e karşı tavrını değiştirecek mi?
Bu soruya cevap teşkil edecek bir bilgim yok, ancak yine de bir bildiğimi sizlerle paylaşabilirim: Washington’da şu anda ipleri elinde tutan kadronun zihniyeti ülkeyi her konuda sürprizlere açık tutuyor. “Olmaz, olamaz” denilen nice gelişme yaşandı, yaşanıyor; bu ihtimale de “Neden olmasın?” kuşkuculuğuyla bakabiliyorum.
Olursa şaşırmam.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.