Fehmi Koru*
Millet İttifakı’nı oluşturan altı partinin liderleri dün akşam bir kez daha bir araya geldi. Saadet Partisi evsahipliğinde gerçekleşen buluşmalarından, kamuoyuna ‘hedef birlikteliği’ teminatı sunan bir ortak açıklama çıktı. Altı partinin birlikteliğine önem verenler herhalde memnun kalmışlardır.
Konuya olumlu yaklaşanlar giderek azalıyor görebildiğim kadarıyla; ben olumlu yaklaşan azınlıktanım. Her buluşma gibi bunu da merakla bekledim, yaptıkları açıklamayı da dikkatle okudum.
Açıklamalarından liderlerin de kendilerine ve buluşmalarına dönük ilgi azlığının farkında oldukları anlaşılıyor.
“Merak etmeyin, her şey yolunda” anlamına geliyor son açıklama.
Birbirleri arasında benzerliklerin farklılıklardan daha az olduğu altı parti söz konusu. Diğerlerini bir tarafa bırakalım, o masada en kalabalık taraftar kitlesi bulunan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile taraftarı en az olduğunu düşünmemiz gereken Demokrat Parti’yi (DP) ele alalım. Bu iki parti, tarihsel olarak, Türk siyasi hayatında hep birbirlerine rakip olmuşlardır.
Şimdi ise, CHP ve DP liderleri altı partinin temsil edildiği masada buluşuyor, toplantının ardından kamuoyuna açıklanan ortak metne imza atabiliyorlar.
Anketlere yansıyan oranlara göre, ‘6’lı masa’ en fazla İYİ Parti’ye yarıyor.
Dünkü buluşmaya evsahipliği yapan Saadet Partisi ile DEVA ve Gelecek partileri bu birliktelikten siyaseten fazla bir çıkar sağlayamadılar.
Son seçimde ortak hareket eden muhalefet partileri, ittifak sisteminin sağladığı kolaylıkla oyları bir arada sayıldığı için, Meclis’te temsil edilmede birlikteliklerinin yararını görmüşlerdi; ancak iktidar çıkardığı seçim yasasıyla ittifakların sağladığı bu kolaylığı ortadan kaldırıverdi.
Artık ittifakların, yeni yasanın öngördüğü %7 oranına ulaşamadıkları takdirde, partilere seçimlerde bir yararı yok.
Zaten ‘6’lı masa’yı önemli kılan da, partileri bir arada tutanın, kendi siyasi çıkar hesapları olmayışı.
O masada buluşmaların sonrasında açıklanan metinlere yansıyan, ülkenin hemen her alanda derhal uzaklaşılması gereken ciddi sıkıntılara düçar olduğu tespitidir. Partiler her konuda benzer çözümlere sahip olmasalar da, mevcut iktidarın sandıkta sona ermesi ve sorunların temelinde yattığı bilinen ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’nin değişmesi konularında uzlaşmış durumdalar.
Yeterli mi?
Hala görüşmelerini devam ettirdiklerine göre, bu kadarını hiç değilse şimdilik yeterli görüyor altı parti…
“Şimdilik” dememin sebebi, seçimde kimi cumhurbaşkanı adayı göstereceklerini şu ana kadar görüşmediklerini varsaydığım için… Her parti, günü geldiğinde, aday belirlemede etkili olmayı önemsiyor gibi…
Aday belirlenirken daha çok sayıyı temsil eden parti/ler kendi tercihlerini onaylamaya diğerlerini ikna edebilecekler mi?
Oy veren kitlesi daha az olan partilerin aday belirlemede etkin olma arzusu sonuç alabilecek mi?
Diyelim altı parti bir isim üzerinde birleşti, altı partinin taraftar kitleleri bir bütün halinde o adaya oy verebilecek mi?
Henüz bu soruların cevabını verebilecek durumda değiliz.
Son açıklamada, yukarıdaki soruları geçersiz kılmaya yetmese bile, konunun liderler düzeyinde hassasiyetle ele alınacağına dair bir paragraf bulunuyor.
Okuyalım:
“Milletimiz emin olsun; ortak Cumhurbaşkanı adayımız hem ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin 13. Cumhurbaşkanı’ hem de sadece bu masa etrafında bir araya gelen siyasi partilere oy verenlerin değil, ‘Herkesin Cumhurbaşkanı’ olacaktır.”
Güzel.
‘Herkesin cumhurbaşkanı’ gibi iddialı bir sıfatı hak edecek kim var?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kendisi çok açık ifade etmese de partisinin öndegelenleri gözünde aday. CHP yönetiminden bildik isimlerin hepsi ısrarla “CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’dur” deyip duruyorlar.
Kılıçdaroğlu ‘herkesin adayı’ olabilir mi?
İYİ Parti lideri sürecin başında “Ben yeni dönemde başbakan olacağım” açıklamasıyla kendisini cumhurbaşkanlığı yarışından geri çekmişti; ancak partilileri giderek dozu artan biçimde “Meral Akşener neden olmasın?” sorusunu gündeme taşıyorlar.
Meral Akşener de kamuoyu yoklamalarında partisinin bugünkünden daha ileride çıkacağı günü beklediği izlenimi veriyor.
Peki, o gün geldiğinde, İYİ Parti “Partimizin adayı genel başkanımızdır” dediğinde ‘herkesin adayı’ o mu olacak?
Herkes her şey olabilir, kimseyi küçümsemiyorum; ancak ‘herkesin adayı’ iddialı sıfatını kullananlar, bunu yapmakla, kendilerini tercih dışı bırakmış oluyorlar.
Daha önceki buluşmadan sonra bir temennimi paylaşmıştım.
Liderlerin her birinin aylık buluşmaya adaylığı düşünülebilecek birini yanlarına alarak katılmasıydı o temenni.
Kamuoyu liderleri tanıyor ve kendi kitleleri onlara ‘muhtemel aday’ gözüyle bakıyor; peki de acaba onlar nasıl birinin ‘herkesin adayı’ olabileceğini düşünüyorlar?
Görelim ve o kişiler üzerinde düşünelim.
Sonunda o kişilerden biri aday yapılmasa bile ‘cumhurbaşkanı olabilecek kişiler’ kamuoyunun önüne çıkmış olur.
Turgut Özal, cumhurbaşkanlığına adaylığını açıkladığında, kendisinden sonra partisinin başına gelecek ve başbakanlığı üstlenebilecek kişi olarak 18 aday ismi açıklamıştı. Sonunda 18 aday arasında ismi geçmeyen Yıldırım Akbulut’u başbakan atamıştı.
Ülkemizde darbeler kötü geleneğini başlatmış 27 Mayıs (1960) sonrasında siyasi hayata geçildiğinde, DP’nin yerine kurulan Adalet Partisi, Ord. Prof. Ali Fuat Başgil’i cumhurbaşkanı adayı göstermek istemişti. Askerler buna geçit vermedi, fakat kamuoyu öyle bir isim telaffuz edildiği için, askerlerin tercihini hiç benimsemedi.
Altı liderin bizlere ‘herkesin cumhurbaşkanı’ borcu var.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.