Fehmi Koru*
Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu katıldığı Karar-TV programında ilk kez ‘ittifak içerisinde ittifak’ diye bir formülden söz etti. Kendi kulaklarımla işitmesem inanmazdım. İnanmazdım, çünkü üçüncü buluşmalarını kısa süre sonra gerçekleştirecek altı liderden oluşan muhalif cephenin bütün liderleri gibi o da, yakın zamanlara kadar, ‘anca beraber kanca beraber’ görüşündeydi.
Artık değil. İttifak yerinde kalmaya devam etsin ama onu oluşturması beklenen altı partiden bazıları -herhalde Saadet, DEVA ve Gelecek partileri- kendi aralarında başka bir ittifakla seçime girsinler görüşü daha ağır basmaya başladı.
Yalnızca Saadet, DEVA ve Gelecek partilerinde değil, CHP ve İYİ Parti kadrolarında da…
Şaşırdım mı?
Hayır şaşırmadım.
Ne diyordu dün değerlendirmesini burada aktardığım yazısında İsrailli gazeteci, ne diyordu?
“Artık Türkiye ile ilgili hiçbir şey kimseyi şaşırtmıyor” değil mi?
Karamollaoğlu’nu hafif tertip görüş değiştirmeye sevk eden gelişme, Millet İttifakı çatısı altında toplanması beklenen altı partinin liderlerinin üçüncü buluşmasını partisi adına düzenlemeyi üstlenen Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal’ın -artık nereden icap ettiyse- attığı cumhurbaşkanı adaylığı için öngördüğü üç maddelik ölçüyle ilgili mesajı olmalı.
Daha doğrusu o mesajın “20 yıllık AKP döneminde sorumluluğa ortak olmamış olmak” diyen birinci maddesi…
Herkes bu maddeyle kast edilenleri tahminde zorlanmadı: AK Parti’nin son dönemine kadar içerisinde bulunmuş, biri ekonomi bakanlığı, dışişleri bakanlığı ve başbakan yardımcılığı, diğeri danışmanlık, dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yapmış Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’nu…
Sonradan “Ben onları değil, Beştepe etrafında kümelenmiş dar çıkar gruplarını kast ettim” diye tevil yoluna başvurulmuş olsa da, ilk mesaj bütün ağırlığıyla ortada…
İki lider o ilk mesajdan “İstenmiyorsun artık, arkanı dön ve çık” tavsiyesi sonucunu çıkarmamış olamaz.
Neden acaba böyle bir mesaj verme ihtiyacı duydu altılı birlikteliğin en zayıf halkasını teşkil eden lider?
Bu sorunun cevabı yok.
Yok, çünkü o mesaj en zayıf halkanın cirmini aşar ağırlıkta.
Benim yorumum
Muhalefet cephesini oluşturan partilerin yönetim kadroları arasında günü doğru okuyamayanlar var. Süleyman Demirel’e yakıştırılan “Kaynamayan tencerenin yerinden etmeyeceği iktidar yoktur” vecizesi pek çoğunun ağzında pelesenk olmuş durumda.
“Ekonomik sıkıntılar had safhada, insanlarımızın çoğu fakirlik sınırının, onların da önemli bir bölümü açlık sınırının altında. Hayat pahalılığı halkı kırıp geçiriyor. Böyle bir ortamda halk hala AK Parti’ye yeniden iktidar, Tayyip Erdoğan’a da cumhurbaşkanı olma imkanı verecek değil ya…”
Böyle düşündükleri gibi, bu düşünceleri partilerinin içinde yer alması beklenen ittifakla ilgili değerlendirmelerini de etkiliyor.
“DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ittifak içerisinde bulunmazsa, herbiri seçime ayrı ayrı girdikleri takdirde bu üç parti yüzde 7 seçim barajına takılır; onlara oy vermeyi düşünen ve düşünecek olan seçmenler baraja takılacak o partilere oy vermek yerine, ‘AK Parti iktidardan Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanlığından gitsin’ diye oylarını CHP ve İYİ Parti’den birine vermeyi tercih ederler. O sayede bizim parti daha çok milletvekili çıkarır.”
Zihinlerinde bu hesap yatıyor.
Kimi bu hesapları içinde saklıyor, kimi başkalarıyla da paylaşıyor.
Söyleyemeyen, içlerinde saklayanlara tercüman olmuş görünüyor Gültekin Uysal…
Herhalde onun da kendisiyle ilgili bir hesabı vardır.
Doğru bir hesap mı bu?
Bugünü esas alırsak hesap bazılarımıza ‘doğru’ görünebilir.
Ancak daha seçime gün saymaya başlanmadı. Önümüzde hala 14 ay var. İktidar seçim tarihini erkene çekmek istese bile, onu kendisi için en uygun zamanda yapmayı düşüneceğinden, onun da kendi hesabı devreye girecektir.
Geçmişte ısrarla ifade edilmiş bazı ülkelere yönelik olumsuz değerlendirmelerden bir çırpıda vazgeçilmesi, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, önümüzdeki günlerde Suudi Arabistan ve Mısır ile yıkılmış köprülerin yeniden kurulmaya çalışılması boşuna mı sanıyoruz?
Rusya-Ukrayna savaşında arabuluculuk veya garantörlük beklentileri bile kararsızlardan üç puanı AK Parti’den yana kararlı hale getirmeye yetti.
Hele bir de bu yakınlaşmaların ekonomiyi rahatlatabileceğini düşündüren bazı olumlu dolarsal gelişmeler ufukta görünürse…
İşlerin yoluna girebileceği umudu bile bugünkü tabloyu değiştirmeye ve muhalefetin hesaplarını bozmaya yetebilir…
Milletin istediği sadece umut…
Küçük hesaplar yüzünden milletin umut beklentisini henüz fark edemeyen muhalefet cephesine karşılık, iktidar cephesinin sonrasında hayal olduğu ortaya çıkacak olsa dahi seçime giderken ortalığa salıvereceği umut hissi, kararsız görünenleri ve muhalefet partilerinin kendilerine çekmeyi düşündüğü Saadet, DEVA ve Gelecek seçmenlerini etkileyebilir.
Çantada keklik saydıkları seçimi bir kez daha kaybedebilir muhalefet cephesi…
Son cumhurbaşkanlığı seçiminin yapıldığı 2018’de yaşanan hayal kırıklığından ders çıkartamamış olanlar, o zamanki küçük hesaplarından daha küçük bir hesabı bu seçimde yeniden yaşayabilirler.
Temel Karamollaoğlu’nun seslendirdiği ‘ittifak içerisinde yeni ittifak’ projesini ise yabana atmış değilim.
Küçük hesaplarıyla içlerinden uzaklaştırdıkları üç partinin kendi aralarında oluşturacakları ittifak, onların ayrı ayrı duruşlarını anlamakta zorlanan oy alabilecekleri seçmen kitlesi tarafından zaten bekledikleri bir müjde olarak yorumlanabilir ve kararsızlar ile onlar içlerinde yer alıyor diye altı partili ittifaka oy vermeyi düşünenler, oylarını, Saadet, DEVA ve Gelecek partilerinden oluşacak yeni ittifaka yöneltebilirler.
İlginç bir döneme doğru yol alındığı kesin.
Gültekin Uysal’ın seslendirdiği mesajla karışan ortam hele bir yatışsın, halkın yönelişinin ne tarafa doğru olduğunu anlarız.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.