Fehmi Koru*
Geçen gün, siyaseti yakından izlemediğinden emin olduğum kadim bir dostumla siyaset üzerine laflarken, ağzından çıkmasına ilk önce çok şaşırdığım bir cümlesi beni sonradan hayli düşündürdü.
“Bazıları Tayyip Erdoğan’ı çok hafife alıyor” dedi dostum ve ekledi: “Saray diye anılan mekanda binin üzerinde oda olduğu biliniyor da, o odalarda insanların bütün gün uyudukları mı sanılıyor?”
Doğru. O binden fazla odada, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, başında bulunduğu AK Parti’nin ve hükümetinin başarılı olmasını sağlamakla görevli insanlar çalışıyor…
Yalnız Külliye’de çalışanlardan da değil, devletin bütün birimlerinden de Külliye’ye -doğal olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a- istihbarat, bilgi ve politik tavır konusunda görüş akışı olduğunu da düşünmemiz gerekiyor.
AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın söylediği her söz, belirlediği her politik tavır önceden hesaplı ve planlı olmalı.
Bizlere, dışarıdan bakanlara, ne kadar yanlış ve anlamsız görünseler de…
Yanlış görünmelerinin sebebi, bulunduğumuz yerden bakarak geçmişte alınmış kararları değerlendirirken, o kararların alındığı dönemlerin şartlarını ve ağızdan çıkan sözlerle alınan kararların o sıradaki şartları yansıttığını göz ardı etmemiz olabilir.
Politik figürlerde değişmezlik -eskilerin deyimiyle sabit kademlik- aramakla bizler yanlış yapıyor olabiliriz.
Bir siyasi partinin genel başkanı, İsrail’le yeniden diplomatik ilişki kurulması, ülkeye büyükelçi göndermeye karar verilmesi, tabii bu arada İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un Ankara’da üst düzey kabule mazhar edilmesi gelişmesini eleştirirken, “One minute Sayın Erdoğan” ifadesini kullandı.
İsrail’le aranın açılması, büyükelçinin geri çağrılması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Davos’ta konuşmacı olarak katıldığı panelde, aynı platformda konuşan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e “One minute” çıkışı sonrasının eseriydi. Onu hatırlattı parti genel başkanı.
Hepimiz, o çıkışın, o anda verilen üzerinde fazla fikir yürütülmemiş bir tepki olduğu düşüncesindeyiz.
Peki ya gerçek öyle değilse?
O sıralar henüz başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın başbakanlıktaki ekibi tarafından, önü-arkası iyice tartılarak, Davos’a doğru yola çıkılmadan önce belirlenmiş bir tepki tavrının, panelde fırsat beklenerek yeri geldiğinde sahnelenmesiyse?
Gazze’yi bir kez daha bombalamıştı İsrail ve o tavır bütün İslam Dünyası’nda kitlelerin gönlünü kazanmaya yaramıştı.
O günlerde -2009- İslam Dünyası kitlelerinin gönlünü kazanmak önemliydi ve Davos’ta sergilenen tavır o işe yaradı.
İsrail ile şimdilerde yakınlaşma ise farklı bir ortamın gündem maddesi.
AK Parti iktidarı adına Tayyip Erdoğan’ın, o gün o tepkiyi vermeye, bugün ise ilişkileri düzeltmeye ihtiyacı var.
İki politik tavır da, görevi Erdoğan’a politik önerilerde bulunmak olan aynı kişi/ler tarafından bile teklif edilmiş olabilir.
Benzer bir durum, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve en son Suriye’ye dönük politikalar için de düşünülebilir.
Bu ülkelerle arayı açmak gerektiğinde ara açılmış, ilişkileri onarmak gerektiğinde de o yolda adımlar atılmış ve her iki politik tavır da döneminin gereği olarak belirlenmiştir.
Yunanistan başbakanını Ankara’da kabulden ve ikili ilişkilerin iyileştiği görüntüsü verilmesinden hemen sonra, çok farklı ifadelerin, bombardımana dönüştürülerek kullanılması bile, zamanın şartları ile açıklanabilecek, üzerinde düşünülmüş ve benimsenmiş iki farklı tavır olabilir.
Ekonomi konusu da giderek bana üzerinde bayağı düşünülerek belirlenmiş gibi gelmeye başladı.
O konuyu deşmeden önce, birbiriyle çelişir görünen politik tavırlar arasındaki ortak motivasyonu belirlemekte yarar var.
Üzerinde düşündüğümde, hemen her konunun, konular dış politikayla ilgili bile olsa, iktidarın devamını sağlayacak bir yönü olduğunu görebiliyorum.
İslam Dünyası’ndan kitlelerin gönlünü kazanmak da, ülkede yaşanan bir darbe girişiminin failleri için dışarıda bir sorumlu arayışına girmek de, komşu ülkeyle arayı açmakla sonuçlanacak olsa bile ‘Mavi vatan’ gibi bir hedef koymak da, içeride partiye desteği beklenen kitleleri elde tutmaya yarıyor.
Arada yaşanan olumsuzluklara rağmen, iktidarın devamını sağlaması bakımından, sarf edilen her sözün ve alınan her kararın böyle bir önemi var.
Faiz konusundaki tutuma da benzer bir açıdan bakamaz mıyız?
Bana bakabilirmişiz gibi geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kendisine politik tavır belirlemede yardımcı olmakla görevli kadrosu, ekonomik sıkıntıların bu denli büyümesinin ana sebebinin, faiz konusundaki saplantılı görünen kararlar olduğunu herhalde bilir. Başta bilmiyor olsalar bile gelişmelere bakıp gerçeği görmüşlerdir.
Öyleyse o kararlarda ısrar neden?
Neden olabilir?
Acaba sebep, o konuda da, seçimlere gidilen ortamda 20 yıllık iktidarın taraftar kitlesinde ister istemez uyandırdığı bıkkınlığı gözlerden saklamak ve sorunların üstesinden gelmenin tek yetkili Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında kalması ile sağlanabileceğini düşündürmek olabilir mi?
Sorun çıkmalı ki, çözümün gerekliliği gündeme gelsin ve iktidarın elinden geleni yaptığı görülebilsin…
Tabii dış politikada olduğu gibi ekonomide de her alınan -bazıları bizlere çelişkili gelebilen- kararların benim burada altını çizdiğim muhtemel sebepleri yanında, iktidara başka yan yararları da mutlaka vardır.
Zaten muhalefet konulara hep o yan yararların üzerine giderek yaklaşıyor.
Ve galiba iktidarın yanlışlarına dikkatler çekilirken, aslında seçimde iktidarın işine yarayacak politik tuzağa böyle düşülüyor.
Siyaseti yakından izlemediğine emin olduğum kadim dostumun “Bazıları Tayyip Erdoğan’ı çok hafife alıyor; saray diye anılan mekanda binin üzerinde oda olduğu biliniyor da, o odalarda insanların bütün gün uyudukları mı sanılıyor?” cümlesi bana bunları düşündürdü.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.