Londra’daki üniversite yıllarında Abdullah Gül ile aynı evi paylaşacak kadar yakın ilişkisi bulunan Habertürk yazarı Fehmi Koru, 11’inci Cumhurbaşkanı Gül’ün "AKP’ye dönüp dönmeyeceği, dönerse başbakan olacağı" yolundaki iddialara ilişkin olarak, “Abdullah Gül, aktif siyasette kalmayı “olmazsa olmaz” bir kariyer seçeneği olarak görseydi, henüz cumhurbaşkanlığı koltuğunda otururken bunu daha kolay sağlayamaz mıydı?” diye sordu. “Erdoğan-Davutoğlu ilişkisi çok partili dönemin en uyumlu cumhurbaşkanı-başbakan ilişkisidir” diyen Koru, "Güncel siyasetin içerisine dönen Abdullah Gül, buna imkân sağlayan süreci başlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gönlündeki tarzda bir başbakan olmaz, olamaz. Bunu en iyi Tayyip Erdoğan bilir” dedi. Koru, “Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakan Davutoğlu’na karşı manevrasıdır, yakıştırması bu sebeple doğru olamaz" ifadesini kullandı.
Koru’nun Habertürk’te “Gül’den beklenen başbakan olması mı, yoksa?” başlığıyla yayımlanan (9 Mart 2015) yazısından bazı şöyle:
Kimsenin henüz sormadığı bir soruyu dikkatinize sunayım: Abdullah Gül, aktif siyasette kalmayı “olmazsa olmaz” bir kariyer seçeneği olarak görseydi, henüz cumhurbaşkanlığı koltuğunda otururken bunu daha kolay sağlayamaz mıydı?
Derdi cumhurbaşkanı olarak kalmaksa, bunun için... Başbakanlığı üstlenmekse, onun için...
Gerekli adımları atamaz mıydı sanıyorsunuz?
Ya da şu soru: Meclis’e girmek istese Abdullah Gül, telaffuz etmesi durumunda, bu arzusunun önüne bugün geçilebilir mi?
En yakın arkadaşlarının tereddütler yaşadığı günlerde “Yenilikçi Hareket” bayrağı açan, yıllarca hizmet verdiği partilerin birbiri ardına kapatılması gerçeği üzerine bütün toplumu kucaklayacak yeni parti arayışına giren bir siyaset adamı olduğu biliniyor Abdullah Gül’ün; istese o azmini şimdi sergileyebileceği de...
Geçen hafta, henüz “Adaylığı iyi olur” açıklaması yapılmamışken görüştüm kendisiyle; güncel siyasi konulara olan ilgisi eksilmemişti, ama dikkati, deneyimli bir “devlet adamı” olarak kendisini davet eden yurtdışı kurumlar önünde yapacağı konuşmalar üzerinde yoğunlaşmıştı.
Tayyip Erdoğan’ın açıklamasına tepkisi alınmak istendiğinde sessiz kalması, aklından geçmeyenin diline yansımaması yüzündendir.
Cumhurbaşkanlığı makamını ilk yedi yıl sonrasında Tayyip Erdoğan’a bırakmaya karar verdiğinde Abdullah Gül, bir şeye daha karar vermiş olmalı: Halkın seçtiği cumhurbaşkanı olmanın “farklı davranma serbestliği” olarak algılandığı bir ortamda başbakanlığı üstlenmemeye...
Beklentisi istikametinde gerçekleşti yeni ortam; Cumhurbaşkanı Erdoğan başbakan ve bakanlar kurulu ile ilişkilerinde yeni uygulamalar başlattı. Başbakanlığı Erdoğan’dan teslim alan Ahmet Davutoğlu yeni dönemin devirteslim günlerinde ilan edilen şartlarını biliyor ve görevini mümkün olan en uyumlu biçimde yerine getiriyor.
Dışarıdan bakıldığında göze batan herhangi bir uyumsuzluk yok Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında; Tayyip Erdoğan’ın Ahmet Davutoğlu’ndan rahatsızlık duymasını gerektiren bir ihtilaf çıkmadı bugüne kadar... Ahmet Davutoğlu’nun kendisi üsluptan kaynaklanan sorunlar yaşayabilir, yaşıyordur da; ancak yaşananların hiçbiri öngörülemeyen türden değildi.
Açıktan bir itirazı da duyulmadı şimdiye kadar...
Erdoğan-Davutoğlu ilişkisi çok partili dönemin en uyumlu cumhurbaşkanı-başbakan ilişkisidir; Gül-Erdoğan ilişkisinden bile daha uyumlu...
“Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakan Davutoğlu’na karşı manevrasıdır” yakıştırması bu sebeple doğru olamaz.
Daha açık yazayım: Güncel siyasetin içerisine dönen Abdullah Gül, buna imkân sağlayan süreci başlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gönlündeki tarzda bir başbakan olmaz, olamaz.
Bunu en iyi kim bilir?
Elbette Tayyip Erdoğan bilir.
O halde?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temennisi, sonrasında yazılan senaryolara ve yapılan spekülasyonlara hak verdirmiyor.
“Ben ayrılayım, seçime katılıp milletvekili olayım ve yeniden başbakanlığı üstleneyim, Abdullah kardeşim de yeniden cumhurbaşkanı olsun” deseydi...
İşte bu açıklama o zaman üzerinde konuşmaya ve tartışmaya değer bir temenni olurdu.
Yazının tamamı için tıklayın.