Fehmi Koru*
AK Parti’den iyi haberler alabilen bir kaynak, Türkiye’yi yurtdışında savunmasız bırakan bazı yargı uygulamalarında ‘değişiklikler’ beklenmesi gerektiğini duyurdu. Tutuklu gazeteciler ve aydınlar konusunda ‘iklim değişikliği’ yaşanıyormuş; normalleşme yönünde adımlar atılıyormuş…
Yeni Adalet Bakanı Abdülhamit Gül‘ün arzusu da bu yöndeymiş…
Ben Abdülkadir Selvi’nin aktarıcısıyım.
Onun bu ‘müjdeyi’ duyurduğu dün, tutuklulukta 365 günü dolduran Cumhuriyet gazetesi yöneticilerinin tahliye talebi mahkeme tarafından reddedildi.
Neden müjde?
‘Müjde’ deyişimin sebebi belli: Ülkemin dışarıdan ağır eleştiriler alması beni rahatsız ediyor; yargının itibarının ayaklar altına alınması ve halkın yargıya güveninin en aza inmesi de…
Tutukluluk halinin cezaya dönüşerek Türkiye cezaevlerinin kapasitesinin çok üzerinde doluluk oranına ulaşmasını, kanunların yerini KHK’ların almasını, etrafımın ‘medeni ölü’tabir edilen işlerini kaybetmiş insanlarla çevrilmesini kabul edilmez buluyorum…
Bu yolda iyileşme haberlerini, inanmakta zorlansam da, ‘müjde’ olarak değerlendiriyor ve seviniyorum.
“İyileşme olacak” haberi değil, ama dün okuduğum iki yazı umutlarımı artırdı.
Farklı iki medya organında karşıma çıkan yazılar bunlar. Biri iktidar partisinin değer verdiği bir gazetede (Yeni Şafak) yayımlandı bu yazıların; diğeri ise Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında ‘mağduriyet’ yaşatılan bir imzaya ait.
ByLock tek başına kanıt olamaz, neden mi?
Yargı bir süredir cep telefonunda ‘ByLock’ programı bulunduğu tespit edilen herkesi ‘silâhlı terör örgütü üyesi’ (FETÖ) olarak değerlendiriyor.
Cumhuriyet gazetesi mensuplarıyla ilgili davada mahkeme tarafından dinlenen uzmanlığının tartışmasız olduğu anlaşılan bir bilirkişi, dün, MİT tarafından düzenlenen ‘ByLocklılar listesi’nde ismi bulunan herkesin o programı isteyerek indirmiş ve kullanmış sayılmaması gerektiğini örnekler vererek anlattı.
Meğer ByLock kullanımını yaygınlaştıranlar, bir müzik programını, hatta bir namaz vakitleri veya kıble programını indirenleri de, izinsiz ve bilgi de vermeden, ‘ByLock’ ile tanıştırmışlar.
Davaların seyrini değiştirecek bu açıklamayla paralel bir yazıydı Yeni Şafak’ta İsmail Kılıçarslan imzasını taşıyan…
O da, davasını yakından takip ettiği bir kişinin telefonunda ‘ByLock’ programı bulunduğu için tutuklu olarak yargılanması üzerine konuya eğilmiş…
Kişiyi şöyle tanıtıyor:
“Yaşadığı ilçede 1960’lı yılların sonundan itibaren MNP, MSP, RP çizgisi içerisinde aktif siyaset yapmış, ilçedeki her türlü siyasi faaliyetin tam içerisinde bulunmuş, AK Parti’nin kurulmasıyla birlikte de ‘kurucu’ olarak bu partide yerini almış bir isim…”
Yazısında iki bilgi işlem uzmanının —Cumhuriyet davasında tanıklık yapandan farklı iki uzmanın– raporuna dayanarak şu bilgiyi paylaşıyor:
“Mesela ‘namaz vakitlerini’ bildiren bir uygulamanın ara yüzünün herhangi bir noktasına parmağınızla dokunduğunuzda IP adresiniz ByLock’a girmiş olacaktır. Yani korkunç bir tuzakla karşı karşıya kalmış olabilir binlerce insan.”
Saadet Partili, fakat AK Parti çevrelerinde de tanınan genç bir avukatın da, yine aynı türden bir yanlışlık sonucu benzer bir mağduriyet yaşadığı biliniyor.
“Binlerce insan” olduğunu özellikle belirtiyor Yeni Şafak yazarı ‘mağduriyet’ yaşayanların…
Oysa bir tek kişinin bile haksızlığa uğramasının, mağduriyet yaşamasının arş-ı âlâyı titreteceğine inanırız.
Yargıtay da olayın farkında, davaların seyrini değiştirecek kararı var
Önemli ikinci yazı Odatv sitesi yazarı Müyesser Yıldız imzalı. Yıldız, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin “5 gün önce” verdiğini bildirdiği bir karara atıfta bulunuyor “FETÖ üyeliğinden tutuklananlara tahliye yolu mu açılıyor?” başlıklı yazısında…
Endişeyle sormuyor bu soruyu; 15 Temmuz hain darbe girişimi yüzünden “İlgili-ilgisiz herkese fatura çıkarılmasına” dayanamadığını belli ederek soruyor.
Yargıtay’ın ilgili dairesinin kararını okuyalım:
“Örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve böylece ifa etmesidir. Niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir.”
Mahkemeler Yargıtay’ın kararıyla çizdiği sınırlar içerisinde kalmaya başlarsa.. çoktandır iktidar partisi çevrelerini de içine çekmeye başlamış olan süreçte.. ‘mağduriyet’ şikâyetlerini azaltmak, hatta bütünüyle geride bırakmak mümkün hale gelebilecektir.
15 Temmuz gecesi ülkeye yaşatılanları dehşetle izlemiş ve nefretle karşılamış oldukları halde, o meş’um gecenin hesabını ödemek zorunda bırakılmış genç-yaşlı binlerce insan bulunduğu anlaşılıyor; ‘iyileşme’ olacak ve ülke gerçekten normalleşecek ise, bu insanların –ve tabii onlarla birlikte yakınlarının da– çilelerini ortadan kaldırmak gerekiyor.
Yargıya yeniden itibar kazandıracak ve iktidarı rahatlatacak olan da böyle bir yolun önünü açmaktır.
*Bu yazı ilk kez fehmikoru.com'da yayımlanmıştır.