Fehmi Koru*
Bakanların bütünüyle siyasi kimliklilerden oluştuğu dönemlerde bakanlar kurulunun da bir sözcüsü vardı; her toplantıları sonrası gazetecilerin karşısına o çıkar, içeride konuşulanlarla hükümetin icraatları hakkında bilgiyi o verirdi.
Şimdi bakanlar daha çok siyasi kimliği bulunmayan kişilerden oluştuğu için olacak, artık bakanlar kurulu sözcüsü bulunmuyor; varsa bile kim olduğunu ben bilmiyorum.
Açıklama mercii olarak çoklukla iki kişiyi görüyoruz: AK Parti sözcüsü Ömer Çelik ile dışişleri bakanlığı sözcüsü Hami Aksoy’u…
Dışişleri bakanlığı bazen sözcüsünü aradan çıkarıp yazılı açıklamalarla doğrudan kamuoyu karşısına da çıkabiliyor.
En son dün hem AK Parti sözcüsüden bir açıklama geldi, hem de dışişleri bakanlığından…
Her iki sözcünün hedefinde, PKK ile ilişkili oldukları bilinen bazı kişilerin katıldığı, Suriye’nin kuzeyindeki PYD örgütüyle irtibatlı isimlerin konuşmacı oldukları bir toplantıya ev sahipliği yapan Avrupa Parlamentosu vardı.
Ömer Çelik’in açıklaması AA’ya göre şöyle:
“Terörle mücadele etmesi gereken Avrupa Parlementosu teröre destek verirse kendini feshetmiş olur. AP’de düzenlenen etkinlikte PKK elebaşılarının yer alması teröre destek vermektir. PKK terör örgütünün mensupları bugün AP çatısı altında terör propagandası yapmıştır. Türkiye’ye ve Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik ahlak dışı tehditlerde bulunulmuştur. Bu, AP için utanç verici bir durumdur. AP’de terör etkinliğine izin verilmesini şiddetle kınıyoruz.
PKK terör örgütünün AP’de terör propagandası yapıyor olması, AP’nin kendi değerlerinden vazgeçmesi demektir. AP, terör örgütlerinin propaganda merkezi olmamalıdır. AP’ye bir kere daha kendi varlık sebebini hatırlatıyoruz. Irkçıların, faşistlerin AP’de giderek daha çok boy göstermesinden sonra, şimdi de teröristler faaliyet yapmaktadır. AP, demokrasi ve terörün yan yana olamayacağını hatırlamalı ve ilkeli davranmalıdır.”
Dışişleri bakanlığı da dün aynı toplantıdan duyulan rahatsızlığı yazılı bir açıklamayla duyurdu.
Onu da okuyalım:
“Avrupa Parlamentosu’nda bugün düzenlenen skandal bir etkinlikte, PKK terör örgütünün elebaşılarının ve destekçilerinin de katılımıyla terör propagandası yapılmış, Türkiye’ye ve Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik çirkin tehditlerde bulunulmuştur.
AB’nin de terör örgütleri listesinde yer alan PKK terör örgütü elebaşılarının Avrupa Parlamentosu’nda bir etkinliğe katılmalarına izin verilmesi ve etkinlikte terör propagandası yapılması teröre açıkça destek vermek demektir.
Terör örgütleriyle ayrım yapılmaksızın mücadele edilmesi prensibini de yok sayan bu gayriresmi faaliyeti şiddetle lanetliyoruz.
Bu faaliyete izin verilmesi Terörle Mücadeleye ilişkin 2017/541 sayılı AB Direktifini ve Avrupa Parlamentosu Başkanlık Bürosunun 2 Ekim 2017 tarihinde aldığı kararı da ihlal etmekte, dolayısıyla AB’nin kendi ilkeleriyle de çelişmektedir.”
Avrupa Parlamentosu geçen hafta da bir Yunan milletvekilinin kışkırtıcı bir eylemiyle gündeme gelmişti.
Dün posta kutuma düşen bir davetiyeden, Avrupa Parlamentosu’nun iki hafta sonra yeniden sözcüler düzeyinde kınamalara muhatap hale gelmesi muhakkak bir başka etkinliğe daha ev sahipliği yapacağını öğrendim. Orada yine Türkiye tartışılacak.
Avrupalı politikacılar Türkiye’yi rahatsız eden faaliyetlerinden Ankara’dan gelen sert tepkilere rağmen vazgeçeceğe benzemiyor.
Yalnızca toplantılar değil sorun, Avrupa Parlamentosu’nun zaman zaman yayınladığı ülke raporlarında da ülkemiz hakkında pek olumlu yaklaşımlar sergilenmiyor.
Raporlara da Ömer Çelik ve Hami Aksoy’dan gelen şiddetli tepkilere alışkınız.
Oysa Avrupa Parlamentosu, 15 yıl kadar önce, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olması için onayını, büyük bir çoğunluğun oyu ile ve müthiş bir coşkuyla vermişti. Parlamento üyelerinin her dilden -bu arada Türkçe olarak da- ‘Evet’ sözcüğüne yer verilen pankartlar açtığını gösteren fotoğrafları herhalde hatırlarız.
İlişkilerin nasıl bozulduğuna örnek olsun diye Avrupa Parlamentosu’yla ilgili örneği biraz uzattım. Yoksa ilişkimizin henüz bütünüyle kopmadığı Avrupa Birliği ve üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi de son zamanlarda Türkiye’yi kıyasıya eleştiren açıklamalar yapıyor, raporlar yayınlıyor.
ABD ile de -Donald Trump dışında- aramızın iyi olduğu söylenemez. ABD dışişleri bakanlığının her yıl Mart ayında yayınladığı insan hakları raporuna da her yıl aynı sözcüler tarafından şiddetle cevap verildiğini biliyoruz.
Gelecek ay yeni rapor çıktığında da aynı tepkilerle karşılaşılacağına emin olabilirsiniz.
Kongre’nin iki bölümü de -Senato ve Temsilciler Meclisi- son birkaç ay içerisinde hepimizin canını acıtan kararlar çıkardı.
Reuters haber ajansı, dün, Washington kaynaklı bir haberle, ABD’nin yıllardan beri sürdürdüğü terör örgütlerine karşı mücadelede işe yaradığı bilinen ‘istihbarat alanında işbirliği programı’nı askıya aldığını duyurdu.
Filistin temsilcisinin bile Türkiye karşıtı kararlarına katılmasıyla gündeme gelen Arap Birliği’nin tavrı da hoş değil. Libya konulu son toplantısına başka ‘gözlemci üyeler’ çağrıldığı halde aynı statüde olan Türkiye, yapıldıktan sonra toplantıdan haberdar oldu.
Ertuğrul Özkök bir başka şaşırtıcı etkinliği ayrıntılarıyla aktardı: Rabıta örgütü Suudi Arabistan’ın Mekke kentinde Libya konulu bir toplantı düzenlemiş. Toplantıya değişik ülkelerden ‘İslam uleması’ sıfatıyla katılan kişiler, Türkiye’yi kınayan bir karar almışlar. https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/biz-kudusu-savunurken-sekiz-sehit-ve-mekkeden-gelen-bir-ihanet-hanceri-41437881
Her taraftan gelen bu olumsuz çıkışlarla baş etmek, her birine cevap vermek, üyesi olunan uluslararası platformlarda dile getirilen eleştirileri göğüslemek bayağı büyük bir iş.
Bir zamanlar “Türk olmak kolay değil” denirdi, evelallah o tespit yine geçerli; bu dönemde ise “Türkiye’yi savunmak kolay değil” deyişi daha yaygın.
Ömer Çelik ile Hami Aksoy’a kolaylıklar dilerim.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.