Gündem

Fehmi Koru: Bir zamanlar Cumhuriyet bir kesime saldırı vesilesiydi; birleştirmesi gerekirken…

"Aynı güne getirilmesi cumhuriyete karşı sevgisizlikle yorumlanmak istenebildi"

30 Ekim 2018 12:50

Fehmi Koru*

Dün önemli bir gündü: Cumhuriyet’in 100 yıllık bir çınara dönüşmesine 5 kala kutlanması yanında, bütün zamanların en büyük kamu yatırımı olan İstanbul Havalimanı’nın resmi açılışı dünyanın dört bir tarafından gelen yabancı konukların tanıklığında yapıldı.

Yüzlere sevinç hakimdi dün..

‘Cumhuriyet’, bazıları kabul etmekte zorlansa bile, toplumun üzerinde birleştiği ortak değerlerimizin en başında geliyor. Henüz padişahlıkla idare edildiği dönemde bile, bu toplumun fertleri, zamana ayak uydurmanın yolunun geniş tabanlı bir yönetim biçiminden geçtiğinin bilincindeydi.

Hiç değilse topluma fikren öncülük edenler bu bilinçteydiler.

Önce padişahın yetkilerinin sınırlandığı bir yönetim tarzına (meşruti yönetim) gidildi, bunun ardından geldi cumhuriyet…

Sanıldığının tersine, ilan edildiğinde, yönetim tarzının ‘cumhuriyet’ oluşuna itirazla karşılaşılmadı.

Bunda, eski yönetim tarzının artık başarı üretemediği kanaati de etkili oldu. 600 yıla yaklaşan hanedan yönetiminin büyük bölümünde kazanılan zaferler, dünyada kaydedilen ilerlemelere ayak uyduramadığı için sürekli gerileyen bir ülke görüntüsüne yerini bırakmıştı. Üstüne çullanılan, başkenti işgal altında tutulan, dört bir köşesine yabancı askerlerin çıktığı bir ülke İstiklal Savaşı ile bu duruma isyan etti.

İsyan ‘cumhuriyet’ ile sonuçlandı.

Küçüldük, ancak bağımsız olarak varlığımızı sürdürmeyi başardık.

Uzun yıllar, neredeyse her ‘Cumhuriyet Bayramı’, yukarıda çerçevesini çizdiğim toplum gerçeğine zıt olarak, sanki bu yeni yönetim tarzı toplum -hiç değilse belli bir bölümü- tarafından kabul edilmiyormuş hissine dayalı tartışmalarla geçti.

Kendini ‘inançlı’ olarak tanımlayan insanların tarihin şatafatlı sayfalarına gösterdikleri ilgi, onların sanki ‘cumhuriyet’ kavramıyla bir sorunları varmış gibi yorumlanmak istendi. Gazete köşelerinden kitaplara kadar suçlayıcı bir edayı içinde barındıran hakaretli görüşler o kesim üzerine boca edildi.

Son yıllarda artık o tür yayınlarla pek karşılaşılmıyor, hakaretli saldırılarla günü zehirleyenler ortalıktan çekildiler. Ancak yine de, yeni havalimanı açılışının aynı güne getirilmesi, birileri tarafından, cumhuriyete karşı sevgisizlikle yorumlanmak istenebildi.

Geçmişteki tartışmalar sırasında saldırıların ne denli haksız olduğunu anlatmaya çalışan çok yazı yazdım. Bunlardan birini, -yaklaşık 10 yıl önce, 10 Mart 2009 tarihli ‘Saltanat ve Hilafet’ başlıklı yazımı, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Aşağıda okuyacağınız o yazımdır:

“Saltanat özlemi duyan tek bir kişiyle bile hayatımda karşılaşmadım” desem herhalde abartmış olurum, ‘saltanatçı’ denilebilecek birkaç kişinin ülkemizdeki varlığından elbette ben de haberdarım çünkü; fakat ‘Keşke bir kral/padişah tarafından yönetilsek’ diyene bugüne kadar hiç mi hiç rastlamadım.

Kendi hesabıma tercihimi hemencecik buraya kaydedeyim: Yönetimin aynı ailenin bir ferdinden diğerine geçtiği ve meşruiyetini kanbağından alan bir krallıkta veya bir padişahın yönetiminde yaşamak istemezdim.

‘Osmanlı özlemi’ diye özetlenebilecek ‘duygu’ her toplumda bulunabilecek ‘geçmişe saygı’ veya ‘atalar övgüsü’ denilebilecek düzeydedir bizde. Ülkenin ezici çoğunluğunu teşkil eden geniş kitlelerin ‘Cumhuriyet’ kavramı ve yönetim tarzıyla hiçbir sorunu yoktur; kamuoyu yoklamaları bu tespitimi teyit eder. ‘İslâmî kesim’ denilen toplum tabakalarını etkileyen fikir kaynakları -sözgelimi Said-i Nursi– saltanat döneminde bile Cumhuriyet yönetimi övgüsü yapıyorlardı.

Monarşi tarzı yönetim arzu etmek yasal açıdan ‘yasak’ mıdır bilmiyorum; ancak yasak olmasaydı dahi, aramızdan ‘Türkiye’ye saltanat yeniden gelsin’ diyecek bir Allah’ın kulu çıkacağını sanmıyorum. Böyle bir talebin doğal muhatapları olan Osmanoğulları sülâlesinin artık rahatça ülkelerine gelip gidebilen fertlerinin dahi buna olumsuz cevap vereceği bellidir.

‘Halifelik’ elbette farklıdır; farklıdır ki, Cumhuriyet’i kuranlar saltanatı kaldırdıkları halde Hilâfet kurumunun bir süre daha sürmesini arzulamış, sonunda Halife’yi yurtdışına gönderip Hilâfet kurumunu lâğv ederken onun anlam ve yetkilerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne devretmeyi uygun görmüşlerdir. (Halifeliği kaldıran yasada bu durum şöyle ifade edilmişti: “Halife, hal edilmiştir. Hilâfet, hükümet ve cumhuriyet mânâ ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilâfet makamı mülgadır.”)

Geçmişte İslâm topraklarının büyük bir kısmına hükmeden bir imparatorluğun başındaki kişinin o insanların manevi liderliği (Halifelik) iddiasında bulunmasının bir anlamı herhalde vardı; bugün 60’a yakın ülkeye bölünmüş olan İslâm coğrafyasının herbir unsurunun Türkiye’den yükselecek ‘Halifelik’ iddiasına ‘Evet’ diyeceğini sanmak safdillik olur.

Dünyada bir yerlerde ‘Hilâfet’ kurumunu ihyayı gaye edinen bir veya birden fazla örgütün varlığından ve onların ortaya çıktıkları ilk günden itibaren Türkiye’yi de etkileme çabasından söz edilebilirse de, o örgütlerin bunca çabalarına rağmen Türkiye’de herhangi bir etki halkası oluşturamadıkları da ortadadır.

Geçmişin ‘Halifelik’ kurumuna günümüzde cevap verebilecek en yakın kuruluş, çatısı altında bütün Müslüman coğrafyayı birleştiren İslâm Konferansı Örgütü‘dür (İKÖ); ancak onun bu dönem bir Türk olan genel sekreterine ‘Halife’ gözüyle bakmak hem müthiş yanlıştır, hem de öyle bir iddianın seslendirilmesi o örgütün sonunu getirir.

Halkların daha yaygın bir dayanışma arzusuna cevap olmak üzere İKÖ’nün uluslararası ihtilâflarda taraf olacak biçimde daha fazla siyasi bir güce kavuşturulmasında herhalde yarar var, ama işte o kadar; bundan ileri bir zorlama varolan dayanışmayı da sona erdirir.

İslâm Dünyası ve onun bir parçası olan Türkiye’de yaşayan dinî hassasiyeti yüksek insanlar bu gerçeği idrak edecek kadar ‘reel politika’ bilmektedirler. Türkiye’deki kitlelerin, mavi kanlılar saltanatına son veren ‘Cumhuriyet’ kavramı ve halkın halk için halk tarafından yönetimi anlamına gelen ‘demokrasi’ sistemi ile herhangi bir kavgası yoktur.

‘Vardır’ diyenler bu halkı tanımıyorlar demektir.”

Evet, bir zamanlar, böyle yazılar yazılması gerekiyordu.


Fehmi Koru'nun "Bir zamanlar Cumhuriyet bir kesime saldırı vesilesiydi… Birleştirmesi gerekirken…" başlığıyla yayımlanan yazısı  fehmikoru.com'dan alınmıştır