Gündem

Fehmi Koru: Ayrıştırıcı dil, ülkeyi yönetilemez hâle getirebilir; artık kendimize gelelim!

"Meydana gelen olay bir tür 'nasihat' olarak değerlendirilmeli"

15 Eylül 2017 12:06

Fehmi Koru*

Dünyada, tarih boyunca ve bugün, haksızlıklar, adaletsizlikler, eşitsizlikler, sürtüşmeler, kavgalar, savaşlar yaşanıyor; insanlar doğuştan sahip oldukları kimlikleri yüzünden türlü çeşitli yanlışlıklara muhatap edilebiliyor.

Myanmar’da yaşananlara, Budistlerce ‘kimlikleri sebebiyle’ kendilerine hayat hakkı tanınmayan Müslüman halkın başına gelene bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.

Hayatta karşılaşılan olumsuzlukların hepsi ölümle birlikte sona eriyor.

Cenazeye saygı, insan oluşa saygıdır

Ölüm eşitlikçidir.

İnsanların kimliği, ne oldukları ölümleriyle birlikte anlamsızlaşır.

Zengin-fakir ayrımı bile ölümle birlikte sona erer.

Fakire ayrı, zengine ayrı kabristan yoktur.

Cenaze geçerken.. camide namazı kılınırken.. toprağa verilirken.. ölene elden gelen her türlü saygı gösterilir. Ölenin arkasından “Nasıl bilirdiniz?” sorusunun cenaze namazını kıldıran tarafından sorulması da.. tanıyan tanımayan herkesin “İyi biliriz” şehadetinde bulunması da.. son yolculuğuna uğurlanana duyulan saygının gereğidir.

Yakınlara taziye ziyareti de aynı saygının bir başka uzantısıdır.

Bizde ölünün arkasından kötü konuşmak da iyi karşılanmaz.

Biz böyle bildik, bugüne kadar da böyle geldik.

“Her nefis ölümü tadacaktır” (Ankebût: 57) evrensel tespiti eşliğinde, tanıdığımız birinin vefat ettiğini işittiğimizde veya cenaze önümüzden geçerken, “Allah’tan geldik, yine O’na döneceğiz” (Bakara: 156) anlamını taşıyan âyeti okuruz.

Aysel Tuğluk’un annesi

Peki de, sevdiklerini toprağa vermek üzere mezarlığa gelenleri tehdit etmek.. cenaze sahibinin kimliği (Kürt, Alevi ve HDP’li) sebebiyle ölenin oraya gömülmesine “Burası Sünni mezarlığıdır, burada şehitler yatıyor” diye izin vermemeye kalkışmak.. ısrar edilir ve orada gömülürse cesedi çıkarmak üzere kabristana iş makinaları getirmek..

Nedir bütün bunlar?

Hangi dine, hangi kültüre, hangi ahlâka uyar bu tür bir davranış?

Bir ara HDP’nin eş-başkanlığını yapmış –bir süredir hapiste– Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk‘un cenazesi Ankara’da bu yüzden toprağa verilemedi ve memleketi Tunceli’ye götürülmek zorunda kalındı.

Bağırış çağırışlar eşliğinde.

Aklı durduran bir manzara bu.

Son zamanlarda kendini iyice hissettiren ‘Osmanlı hayranlığı’ içerisinde olan bir kitlenin bunu yapması ise, kültürsüzlük ve cehaletin diz boyu olduğunun ispatıdır.

Kimliğine bakmadan herkesten yararlanan bir kültüre sahipti Osmanlı ve cenazeler söz konusu olduğunda, ölen insan hangi dinden, hangi inanıştan, hangi eğilimden olursa olsun, ona saygı duyulmasını beklerdi.

Yetkililer tepki verdiler ama…

Yukarıda “Nedir bütün bunlar?” diye sordum, ama aslında ne olduğunu biliyorum: Siyaset her alana hakim hale geldi ve siyasetin ayrıştırıcı bir dili var. O dil insanlara bir kimlik atfediyor ve kimliği ‘iyi’ kabul edilenlere karşı ‘kötü’ kimlikliler olduğunu da kabul etmemizi istiyor.

Hayatta bulunanlar, canlılar arasındaki bu tür bir ayrışma alışkanlık yaptı; birilerine ‘kötü kimlikli’ oldukları kabul edildiği için ‘kötü’ muamelesi çekilmesine karşı çıkmayı düşünmez haldeyiz.

Demek ki, şimdi sıra, o ‘kötü’ bilinenlerin yakınlarının cenazelerinin de farklı muameleye tabi tutulmasına gelmiş.

Ankara’daki olay bunu gösteriyor.

İş makinalarıyla gelip ölen kadının o mezarlıkta toprağa verilmesine karşı çıkanların eylemlerinde başarılı olmaları başkalarına da cesaret verebilir.

Devleti yönetenler olaya ciddi tepkiler verdiler; bu olumlu.

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü.. Başbakan yardımcısı.. İçişleri bakanı.. hem kendileri hem de devlet adına olayı kınadılar…

Umarım, sözlü kınamayla yetinmez, bu tür tepkilerin alışkanlığa dönüşmemesi için hukuki yaptırımlardan da geri durmazlar.

Hz. Ömer’e hitaben, Hz. Peygamber“Nasihat olarak sana ölüm yeter, ey Ömer” demişti.

Gerçekten de öyledir.

Ölüm üzerinde düşünmek insanı yanlışlıklardan koruyabilir.

Siyasiler Aysel Tuğluk’un annesinin ölümünden sonra meydana gelen olayı da bir tür ‘nasihat’ olarak değerlendirmeli.

Ayrıştırıcı dilin kısa vadeli getirisi olsa bile, orta ve uzun vadede zararlara yol açabileceği üzerinde düşünebilirler sözgelimi.

En büyük zarar da ülkenin yönetilemez hale gelmesi tehlikesidir.

Kimliklerimiz birbirimizi tanıma vesilesidir; yoksa birbirimizden ayrı gayrılığımızın ve bazılarımızın diğerlerine üstünlüğünün bilinmesi için değildir. Bu gerçeği idrak etmez ve tam tersi bir anlayışla insanlara davranmaya başlarsak, bunun sonu hiç iyi olmaz.

Kişiler için de, ülke için de iyi olmaz.

Yalnız ayrımcılığa uğrayan için de değil, ayrımcılığı uygulayan için de iyi olmaz.

Artık kendimize gelelim.


* Bu yazı Fehmikoru.com'dan alınmıştır