Fehmi Koru*
AK Parti’den yeni parti çıkar mı? Sanmam, ama tahammül zorlanıyor
Göz attığım internet siteleri arasında AK Parti’de kopuş bekleyenler var ve bunlar sağda-solda çıkan bazı eleştirel yazılara bakarak “Bu defa tamam, ipler koptu kopacak” anlamına gelen yayınlar yapıyorlar.
Ne yalan söyleyeyim, çoğunu gülerek okuyorum.
AK Parti içinden veya memnuniyetsiz bilinen isimlerden alternatif bir siyasi çıkış beklentisinin ham hayal olduğuna inandığımdan…
Eleştiren yok mu? Var elbette. Partinin çeşitli görev noktalarında bulunan önemli isimlerin bile, güvendikleri kişilerle karşılaştıklarında, iç döktükleri biliniyor. Dışarıya yansıyan herhangi bir homurtu varsa da ben duymadım, duymuyorum.
Gülerek okuduğum yakıştırmalar AK Parti’yi iyi tanımayan kişilerin ürünü.
A330 uçağı yolcuları yazarsa…
Ancak son zamanlarda AK Parti’yi iyi tanıyan, daha da önemlisi iktidar çevrelerinin değer verdiği kalemlerden de tuhaf yazılar okumaya başladım.
Her birine kulak vermem, ancak A330 uçağının müdavimi kalemler de koroya katılınca işin rengi değişmeye başladı.
Dün yazmıştım: Devleti yöneten kadroyla aynı uçakta seyahat eden gazeteciler yazılması beklenerek kendileriyle paylaşılan görüşleri kelimesi kelimesine aktarırlar; samimi sohbetlerde açılan konularda serd edilen görüşleri ise farklı yazılarına saklarlar.
Satır aralarını okuyarak onları deşifre etmeniz gerekir.
Aynı beklenti –AK Parti’nin içinden yeni bir parti çıkacağı beklentisi– A330 ahalisinin yazılarına da sirayet etmeye başladı.
2018 başlarına kadar AK Parti içerisinden yeni bir parti doğacağını yazıyorlar.
Meral Akşener’in MHP’den ayrılan arkadaşlarıyla geniş bir kitle partisi oluşturma çabaları değil kast ettikleri; doğrudan AK Partili bilinen bazı isimlerden yeni parti bekliyorlar.
Partiye, hükümete veya devlet politikalarına yönelik eleştirileri de bu yönde hazırlıklar olarak gördükleri anlaşılıyor.
İşin en tehlikeli yanı da bu.
Geçmişte Beşir Atalay’ın başına gelen, şimdi Galip Akhan’a yapılıyor
Şu sıralarda geniş AK Parti kitlesini tedirgin eden bazı uygulamalarla karşılaşılıyor. Geçmişin en fazla şikâyetçi olunan uygulamalarını hatırlatan davranış tarzları hortlamış gibi. Söylemler ile eylemler arasındaki mesafe de açılmaya başladı; siyasiler vaktiyle savundukları görüşlerini unutmuşcasına konuştukları gibi, söyledikleri doğrularla çelişen bürokratik tavırlar karşısında da sessiz kalabiliyorlar.
Eleştirilmeyecek mi bu konular?
Daha da önemli soru şu: Yanlışlıkların eleştirilmediği bir ortam AK Parti’nin yararına mıdır?
Örnek mi istiyorsunuz; işte son örnek:
İzmir’de Katip Çelebi Üniversitesi adını taşıyan bir yüksek öğretim kurumu var. Bu iktidar tarafından Devlet Hastanesini mekân seçen Tıp Fakültesi merkezli olarak kuruldu ve kısa sürede kendini ispat eden ve hemen her dalda eğitim veren bir kurum halini aldı.
Kurucu rektörü Prof. Galip Akhan Devlet Hastanesi başhekimiydi, rektörlüğü onun üstlenmesi başarı mesafesini kısalttı.
Üç yıl önce (2014) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından ikinci kez rektör olarak atandı Prof. Akhan.
Dün ise apar topar görevinden istifa etti, ardından da savcılık soruşturmasına muhatap edildi.
Sizleri bilmem, ama benim hafızam derhal Kemal Gürüz dönemindeki YÖK uygulamalarına uçuverdi.
AK Parti kurucularından, 15 yıl boyunca başbakan yardımcılığı dahil önemli makamlarda bulunmuş, şimdilerde Milli Eğitim Komisyonu başkanı olan Prof. Beşir Atalay’ın o dönemde başına gelene…
Kırıkkale Üniversitesi rektörüydü Prof. Atalay.
YÖK’ün ‘muhafazakâr’ bilinen yönetici kökenli (vali) başkan yardımcısı, kendisine, istifasının istendiğini tebliğ etmiş, etmezse görevden alınacağını ve üstüne üstlük hakkında soruşturma açılacağını da lâf arasında aktarmıştı.
İstifa etmedi Prof. Atalay ve sonrasında hem görevden alındı, hem de YÖK’ün yönlendirmesiyle hakkında davalar açıldı.
Unutamadığım bir ayrıntı daha var: Hemen hemen aynı dönemde, Ege’nin bir ilindeki üniversitenin rektörünün de benzer bir baskıya muhatap edildiğinden, o ilin en itibarlı işadamlarından birinin aramasıyla, haberdar edildim.
Turgut Özal ve Süleyman Demirel‘in olağanüstü itibar ettiği yaşlı işadamı (şimdi merhum), şahsen de tanıdığım rektörün, “İstifa mı edeyim, yoksa direneyim mi?” diye ikircik halde kaldığını bana aktardı.
Verdiğim cevap şu olmuştu: “Kırıkkale Üniversitesi rektörü direndi ve görevden alındı, soruşturmalara muhatap; yine de kendisi bilir.”
O rektör istifa yolunu seçti.
Katip Çelebi Üniversitesi rektörü aynı türden ikircikli bir durumda kaldı mı, bilmiyorum; ancak YÖK’ün –hatta iktidarın önemli isimlerinin de– kendisine geçmişte Durmuş Yalçın’ın yaptığına benzer telkinlerde bulunduğundan hemen hemen eminim.
“İyi de, ya hakkındaki FETÖ’cü suçlaması doğruysa?” denilemeyecek kadar o yaftalamanın üzerine yapışmayacağı biri Prof. Galip Akhan…
12 Mart’ın ünlendirdiği ‘aziz muhbir vatandaş’ kisvesine bürünmüş birileri, sonuç almada geçerli ithamı ona da yöneltmekten geri durmamışlar işte.
Yazık değil mi?
Ya tahammül…
AK Parti’de bulunmuş önemli isimlerin yeni bir parti sevdası olmadığını biliyorum, ama bir şeyi daha biliyorum: Şu sıralarda yapılan yanlışlıklar yüzünden çevre ve mahalle baskısı altında olduklarını…
O insanların tahammüllerini fazla zorlamamak gerekiyor.
Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.