Fehmi Koru, Derya Sazak'ın Genel Yayın Yönetmenliği'nden alınması ve Can Dündar'ın işine son verilmesiyle bir kez daha sarsılan Milliyet'teki krizi değerlendirirken, Başbakan Tayyip Erdoğan'dan, gazetenin patronu Erdoğan Demirören'e "Ben gazetelerin içişlerine karışmam" mesajı götürüldüğünü yazdı.
Başbakan, daha önce, Erdoğan Demirören'in, Milliyet ve Vatan gazetelerini satın aldıktan sonra kimi yönetici yapacağı konusunda kendisine danıştığını, bunun üzerine Akif Beki'yi önerdiğini açıklamıştı.
Koru, devletin "başka zirvelerinden" de Milliyet'e "Yapma" diye telkinler iletildiğinden emin olduğunu vurguladı. Medyadaki sorun için "yukarılar" yerine gazetelerin patron ve yöneticileri üzerinde yoğunlaşmak gerektiği mesajını veren Koru'nun Star gazetesinde 'Bir 'Beyefendi' aranıyor" başlığıyla yayımlanan (3 Ağustos 2013) yazısı şöyle:
Bir 'Beyefendi' aranıyor
Hasan Cemal gazetesinden ayrılmak zorunda bırakılan Can Dündar’ın ardından yazdığı yazıya, ‘Beyefendi rahatsız olmasın gazeteciliği’ başlığını münasip görmüş. “Beyefendi elbette Tayyip Erdoğan’dan başkası değil” demeyi de ihmal etmeyerek...
Ben yazısından ne anladığımı paylaşayım: ‘Beyefendi’ yani Tayyip Erdoğan rahatsız olduğu için, Milliyet, yazarı Can Dündar’ın işine son vermiş...
Acaba?
O zaman ben de bildiklerimi yazarım.
Konu henüz bu noktaya gelmeden bir aracı vasıtasıyla Başbakan Erdoğan’a iletildiğinde “Ne münasebet efendim, ben gazetelerin içişlerine karışmam” cevabı alındığını, cevabın ilgilisi tarafından gazetenin patronuna iletildiğini biliyorum.
İşte Derya Sazak orada, kendisinden sorulabilir.
Milliyet’in sahibine devletin başka zirvelerinden de “Yapma” diye özetlenebilecek telkinler geldiğine ise eminim.
Daha önce gazetesi veya kanalıyla ilişkisi kesilenlerin faturası Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan’a çıkarılıyordu; o da hem Star’daki köşesinde hem de soran herkese, “Hiçbir biçimde bu tür olayların içinde yer almadığını, herhangi bir yazar için patronuna ‘Bunu gönder’ telkininde bulunmadığını” bu yazdığım açıklıkla ifade etti.
Gazetesinden ayrılmasıyla sonuçlanan süreçte, Hasan Cemal’in kendisi de, Cine-5’te katıldığı Avni Özgürel’in programında, “Milliyet gazetesinden ayrılmam aşamasında Başbakan Erdoğan'ın etkisi olmadığını düşünüyorum” demişti
Can Dündarise, “Nedenini herkes biliyor zaten, ben ilk değilim, son da olmayacağım” üstü kapalı cümlesiyle açıklamış gazetesinden ayrılma sürecini...
Radikal'de, dün, İnternet sitesinde, Gezi Parkı eylemlerinden sonra işten atılan veya görevinden ayrılan gazetecilerin listesini verdi. Tam 77 isim yer alıyor o listede... Listenin üzerindeki notu okuduğunuzda, bu kadar insanın, yazdıkları, söyledikleri veya eylemle ilgili tavırları sebebiyle işlerini kaybettiklerini düşünüyorsunuz... Yani “Beyefendi rahatsız olmasın diye...” gönderilmişler...
Olan biteni böyle birbiri ardına ele aldığımda değerlendirmekte zorlanıyorum: Keşke kamuoyu önünde de yüksek sesle söylese; ama işte ‘Beyefendi’ diye anılan Başbakan “Ben bu işe karışmam” diyor... Başdanışmanı “Kimseye bu yolda bir telkinim olmadı, aksini iddia eden ispatlasın” diye meydan okuyor... Ancak hemen herkes bu kadar insanın ipini hükümetin çektiğine inanıyor... “Benim olayımda onun bir etkisi olmadı” diyen Hasan Cemal bile olan bitenden Başbakan Erdoğan’ı suçluyor...
Cumhurbaşkanı Gül, “Çok büyük ayıp” dediği Hasan Cemal olayından sonra, “Varsa patronlar üzerine bir empoze, gazetesi de orada direnecek kardeşim” dememiş miydi?
Acaba sorunu daha yukarılarda aramak yerine, gazetelerin patron ve yöneticileri üzerinde mi yoğunlaşmamız gerekiyor?
En son gürültü Milliyet’te koptuğu için oraya bakalım: Gürültünün merkezinde yer alan Derya Sazak yönetmen koltuğunu terk etti; belli ki, Can Dündar gitmesin diye patrona direndiği için... İyi de, koltuğu boş kalmadı ve yerine atama yapıldığının duyurulduğu gün Can Dündar’la ilişki kesildi.
Siz bu işte bir tuhaflık görmüyor musunuz? Ben şahsen görüyorum. Faturanın yanlış kişilere kesildiğini düşündürecek kadar hem de...
Kimdir bu ‘Beyefendi’? Başbakan Erdoğan da onu merak etmiyor mu?