Fehim Taştekin*
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) lideri Ebu Bekir el Bağdadi'nin 'halife' sıfatını kullanarak minbere çıktığı Musul'daki El Nuri el Kebir Cami (Ulu Cami) üçüncü yıldönümünde havaya uçuruldu. Irak Başbakanı Haydar el İbadi'ye göre; bu, IŞİD'in yenilgiyi kabul ettiğinin göstergesiydi. IŞİD'in birkaç ay içinde ele geçirdiği toprakları kurtarmak üç yıl aldı, daha da alacak.
"IŞİD tamamen yok olur mu" sorusu "Nasıl doğdu ve büyüdü" sorusundan bağımsız yanıt bulamaz. İki soru için de bakılması gereken yer, bu örgütün İslam dünyasında neye karşılık geldiğidir.
İslam dünyasında dış müdahaleler, çatışmalar, kötü yönetim, istismar, ekonomik ve toplumsal yozlaşma; Batı'da da Müslümanların dışlanmışlığı ve gettolaşma IŞİD'in beslendiği güncel etkenlerdir.
Gözden kaçırılmaması gereken öteki boyut dinsel ve tarihsel referanslardır.
El Kaide yapılanmasını ideolojik ve taktiksel transformasyonla Irak'a taşıyanlar, 2003'te Amerikan işgalinin sokağa attığı Baasçı asker ve istihbaratçıların stratejik aklıyla buluşunca ortaya böyle bir örgüt çıktı. 2011'den itibaren de Suriye'deki savaş, bu örgüte, hilafet ilan edecek şekilde coğrafi genişleme ve küresel bir dalga yaratma imkânı sundu.
İnsan devşirmede işlevselliğini koruyan ideolojik referansların yanı sıra elde ettiği maddi kaynaklar, IŞİD'i selefi dünya için cazip bir örgüte dönüştürdü.
Petrol ve doğalgaz kuyuları ile rafineriler, fosfat, sülfür ve tuz madenleri, çimento, sülfür, sülfürik asit ve fosforik asit fabrikaları, geniş tarımsal alanlar ve tarihi eserler IŞİD'in savaşı finanse edip kendi projesini hayata geçirmesini kolaylaştırdı.
IŞİD'i kısa sürede büyüten önemli etkenlerden birisi, muallakta kalmış kuşakları kendine çekmek için tarihsel ve dinsel simgeleri başarılı bir şekilde kullanmasıydı. Her bir adımında simgesellik vurgusu vardı:
- Bayrağı peygamber mührünü taşıyordu.
- Hilafeti Ramazan ayının ilk gününde (28 Haziran 2014) ilan etti.
- Tartışılmazlığını temin için adını doğrudan 'İslam Devleti' koydu.
- 'Halife İbrahim' sıfatıyla karşımıza çıkan IŞİD lideri İbrahim Avvad'ın (Ebu Bekir el Bağdadi) peygamberin soyundan yani Kureyş kabilesinden geldiği bilgisi servis edildi.
- Bağdadi'nin 4 Temmuz 2014'te Musul'da ilk kez 'halife' unvanıyla insanların karşısına çıktığı yerin seçimi de simgeseldi: El Nuri el Kebir Cami. 1172-73 yıllarında camiyi yaptıran Nureddin Mahmud Zengi, 2011'den sonra Suriye krizinde muhaliflerin simgeselleştirdiği bir liderdi. Haçlıları bozguna uğratıp Halep ve Musul'u birleştirerek Güneydoğu Anadolu, Yukarı Mezopotamya ile Suriye'ye hükmetmiş bir komutandı. Irak'taki el Kaide'nin lideri Ebu Musab el Zerkavi'nin de ilham kaynağıydı.
- Bağdadi kendisini Abbasi Hilafeti'nin mirasçısı olarak lanse etti. Hutbesinde asırlar önce yitirdikleri hilafeti yeniden ikame ettiklerini belirtiyordu. Hilafetle ilgili bu tarihlemeyle 1924'te kaldırılan İstanbul merkezli hilafeti de meşru görmüyordu.
- Hicret simgesellikte bir diğer kritik kavram. Bağdadi "Ey Müslümanlar her nerede olursanız olun, İslam Devleti'ne hicret edin. Hicret vaciptir" diyordu.
- IŞİD'in en fazla kullandığı terimlerden bir diğeri 'biat'. Örgütün sözcüsü Ebu Muhammed el Adnani, "Koşun ey Müslümanlar, kendi devletinize koşun! İslam Devleti sizin devletiniz, koşun, ne Suriye Suriyelilerindir ne de Irak Iraklıların!" diyordu.
- Biat ve hicret metaforu, Suudi Arabistan doğarken başına buyruk Bedevilerden İbn Suud'a bir halk oluşturmak için İhvan tarafından da uygulanmıştı. (Bu İhvan'ın Mısır'daki İhvan'la ilgisi yok.) IŞİD, Suudi Arabistan'ın kuruluşunda milis ve seferberlik gücü olarak öne çıkan İhvan'la aynı kodlara sahipti.
- IŞİD'in yayın organlarına verdiği isimler de algı yönetiminin bir parçasıydı: Dabiq, A'mak, Konstantiniyye ve Rumiyye. Rivayet o ki; Dabık ve A'mak kıyametten önce Haçlılarla kopacak son büyük savaşın (Melhame-i Kübra) yaşanacağı yerdi. Konstantiniyye ile İstanbul, Rumiyye ile Roma'nın fethedileceği mesajı veriliyordu. Özellikle Halep'in 40 kilometre kuzeyinde küçük bir kasaba olan Dabık, hicreti teşvik için öne çıkartıldı. Dabık'a giden savaşçılar çektirdikleri görüntülerle kutsal savaşın birer yolcusu olarak dünya Müslümanlarını hicrete davet ediyordu.
- IŞİD bir tarafta Yezid'in Hz. Hüseyin'in takipçilerine (Şiiler-Nusayriler/Aleviler) karşı, diğer tarafta Nureddin Zengi'nin Haçlılar ve Fatımilere karşı savaşını güncelliyordu. İbn Teymiyye'nin Şiiler ve Nusayrileri yok etmeyi 'en büyük cihat' sayan fetvası kullanılıyordu.
- Ezidi kadınlarını pazarlarda satarak kölelik geleneğini diriltti. Bu uygulama yayın organlarında "Bir İslami geleneğin canlandırılması" olarak sunuldu.
IŞİD'i var eden güncel koşullar tamamen ortadan kalkmadığı gibi bu örgütün kullandığı tarihsel ve dini referanslar da cihadi-selefi kesimler için geçerliliğini koruyor.
Haliyle toprak hakimiyetini yitirse de IŞİD'in farklı coğrafyalarda kendine yeni hakimiyet alanları bulması ya da bulamadığı yerlerde yer altına çekilerek varlığını sürdürmesi kuvvetle muhtemeldir. Şiddeti araçsallaştıran İslamcı ideolojinin güçlenmeye başladığı 1970'lerden beri cihadi selefi akımların geçirdiği dönüşümler bir devamlılığa işaret ediyor.
IŞİD, El Kaide'nin hybrid dönüşüme uğramış bir versiyonudur. Cihadi retorikte ana hedefe 'uzak düşman' olarak nitelenen ABD ve müttefikleri yerine 'yakın düşman' olarak nitelenen Şiilerin konulması IŞİD'i El Kaide'den ayıran noktalardan biriydi.
IŞİD'in üstlendiği Reina saldırısı örgütün Orta Asya'daki varlığını gündeme getirdi.
Doğrudan sivilleri hedef alan katıksız şiddet ve korkutma IŞİD'in yayılmasındaki en önemli taktikti. Amaç düşmanı yıldırmak ve kendi müminlerine adaletin ikame edildiği hissini yaşatmaktı.
El Kaide esnek yapılanma ile küresel bir örgüt ağıyken IŞİD buna toprak ve devlet boyutunu ekledi. Toprak, otorite, yargısal düzen, göstermelik de olsa para/sikke ve pasaport basımı IŞİD'in 'devletsi' görüntüsünü tamamlayan unsurlardı.
El Kaide'den IŞİD'e uzanan bu dönüşüm post-IŞİD döneminde de farklı bir form üretebilir. Bu yerel ve küresel dinamiklere bağlı.
Nasıl ki Usame bir Ladin'in öldürülmesi El Kaide'yi bitirmediyse IŞİD liderlerinin ortadan kaldırılması da 'cihadi selefi' çizginin sonunu getirmeyebilir.
'Halifelik' atfına rağmen liderlikte bir kişi kültü oluşmadığından örgüt Bağdadi'den sonra bir başkasıyla varlığını sürdürebilir. Iraklı uzman Hişam el Haşimi'nin dediği gibi örgütte bir çoban varsa işleri evirip çeviren çok sayıda çoban köpeği bulunuyor.
Kuşkusuz IŞİD zenginliği ve hızlı yükselişini borçlu olduğu toprak hakimiyetini yitirdiğinde ister istemez hilafet iddiasını sürdüremeyecektir. Ancak bu IŞİD'in hepten yok olup gideceği anlamına gelmiyor.
Irak ve Suriye'de Sünni bölgelerde selefilerin tutunduğu bir zemin var. El Kaide'nin 'Vahşetin İdaresi' olarak formüle ettiği, merkezi otoritenin çöktüğü, hizmetlerin yapılamadığı ve toplumun cihadi ideolojiyi benimsemesini kolaylaştıran tekinsiz ortam sayesinde IŞİD, toplumu, ideolojik bir dönüşümden geçirdi.
Haliyle IŞİD'in hükmü sona erdikten sonra bir tortu kalacaktır. Merkezi otoritenin zayıfladığı çalkantılı dönemlerde tekrar nüksetmeleri mümkündür.
Irak ve Suriye dışında da IŞİD'i var edecek onlarca sıcak bölge var. Libya ve Afganistan'da görüldüğü gibi çatışmaların sürdüğü ve merkezi otoritenin çöktüğü yerlerde IŞİD'in hızla ortaya çıkabildiği görüldü.
Ayrıca cihadi selefi akımlar Afgan cihadından beri ülkeler ve kıtalar arasında şaşırtıcı boyutta mobilizasyon yeteneği kazandı. Bu birikim sayesinde IŞİD, Filipinler'den Endonezya'ya, Moritanya'dan Libya'ya, Pakistan'dan Kafkasya'ya kadar uzanan geniş hatlarda ortaya çıkabildi.
IŞİD'in küresel fenomene dönüşmesinde El Kaide ağındaki saf değiştirmeler etkiliydi. Asya'dan Afrika'ya onlarca ülkede birçok selefi cihadi örgüt, Bağdadi'ye bağlılık yemini ederek IŞİD'in şubelerine dönüştü.
Bu şekilde Berka, Trablus, Fizan, Cezayir, Sina, Sana, Necd ve Haremeyn, Horasan, Batı Afrika ve Kafkas vilayetleri ilan edilmişti. Bu IŞİD etiketi olsun ya da olmasın bir potansiyele işaret ediyor.
IŞİD'in ana gövdesini kaybetse de onlarca ülkedeki bu dinamizm kendiliğinden yok olmayacaktır.
Beri tarafta IŞİD kimlik krizi içindeki Batılı Müslümanlara hala rahatlıkla erişebiliyor. Mevcut siyasal ve toplumsal yapılarla sorunlu olan İslamcı kuşaklar için IŞİD bir protesto kanalı ya da meydan okuma biçimi. Bu tür örgütlere ilgiyi basitçe varsıllık-yoksulluk ya da cehalet-eğitim bağlamına oturtmak sorunu izah etmiyor.
Müslüman gençlerin içinde büyüdükleri toplumla olan çelişkileri derinleştikçe IŞİD gibi örgütlerin adam devşirme kanalları açık kalacak demektir.
Unutulmaması gereken son nokta: Bu örgütler bu coğrafyaya yapılan dış müdahaleler eşliğinde palazlandı.
Afganistan, Irak ve Suriye örneğinde olduğu gibi birçok devlet bu örgütleri müdahale aracı olarak destekledi ya da kullandı. İstihbarat servislerinin bu örgütlerle çevirdiği işlerden dolayı kimse ders çıkarmadı.
Özetle bu örgütler insanlığın insanlığa yaptığı kötülüklerin ürünü.
Maalesef kökenindeki nedenler değişmedikçe IŞİD düşünsel ve taktiksel transformasyon geçirerek başka bir mekan ve zaman diliminde yine dehşetengiz yüzünü gösterebilir.