T24 Spor
Spor tarihçisi Mehmet Yüce, İstanbul halkının modern futbolla, İstanbul Limanı’nı ziyaret eden Britanyalı gemiciler ve şehirde yaşayan Levanten topluluğunun kendi aralarındaki oyunlarıyla 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren tanışmaya başladığını yazdı.
Yüce, 1881 senesinin ilk gününde Haydarpaşa’nın çayırlarına çıkan Levanten İngiliz takımı Olympic Futbol Kulübü oyuncularının, yerli halk tarafından hayretle izlendiğini belirtirken; ‘bir örnek giyinmiş, koşuşturup duran, gazetenin tabiriyle birbirlerine boğalar gibi saldıran, çelme takan, yerlerde yuvarlanan ve nihayetinde yuvarlak bir cismi iki direğin arasından geçirince çıldırasıya sevinen gençlerin bu alışılmadık, garip oyunlarını şaşkın bakışlarıyla seyrettiklerini ve bu faaliyete bir anlam veremediklerini’ söylüyor.
Mehmet Yüce, İstanbul Büyükşehir Belediye'sinin üç ayda bir yayımlanan 'İST' dergisinde çıkan yazısında; Anadolu Hisarı, Beykoz’daki Hünkâr İskelesi, Bebek ve Tarabya Çayırları’nın ilk takım sporlarına, hatta 1893’te başlayan ve Türkiye’nin ilk deplasmanlı ligi olan İstanbul Kriket Ligi’ne ev sahipliği yaptığını anlatıyor. ‘İngiliz ve Amerikan askerleri panayır ortasında futbol oynamaya başladı’
Yazısına Taksim Stadyumu’nun nasıl hayata geçtiğini anlatarak devam eden Yüce’nin yazısından bazı bölümler şöyle:
“Beşiktaş’ın efsane futbolcularından Refik Osman Bey’in 1925 senesinde yayımlamaya başladığı ‘Gol’ mecmuasında Zahid Müştak imzası ile muazzam bir makale yayımlandı. O devrin tanıklarından biri olan Zahid Bey, makalesinin bir bölümünde Taksim Stadyumu’nun tarihçesini de anlatmış:
‘… Ünyon Kulüp’ün bu hayatı, mütarekenin ilk zamanlarında da biraz daha devam etti. Sonra spor faaliyeti Beyoğlu’na geçti. Taksim Meydanı’nın beş altı sene evvelki hâli unutulmamıştır. Bir tarafta palikaryalar (serseriler) at koşturur, motosiklet yarıştırır; ötede çocuk çenber çevirir, kolan vurur, fıstık, muhallebi, helva yiyerek dolaşırlardı. İngiliz ve Amerikan askerleri ilk defa bu panayır yerinin ortasında, caddeden gelip geçenlerin gözü önünde futbol oynamaya başladılar.’
Taksim Stadyumu
Borg isminde bir Maltalı Rum bundan istifade etmek istemişti. Taksim Kışlası’nı kiraladı. Süvarilerin manej yaptıkları meydanı futbolculara arz etti. Sonra bir aralık Taksim Meydanı’nın idaresi Çelebizâde Said Tevfik Bey’le Fenerbahçe kâtib-i umumîsi Ali Naci Bey’e geçti. En nihayet stadyumu Aziz Bey’e devrettiler.
O zamana kadar ticaret hayatında görülen, boksör Sabri Mahir’in kardeşi olmak üzere tanınan bu genç, Taksim Stadyumu’nun başına geçince büyük bir iş yapmak istediğini gösterecek surette çalışmaya başladı…
… Yavaş yavaş oynanabilecek bir hâle gelen kışla meydanı ise Türk gençlerinin spor hayatında en kıymetli hâtıralara zemin olmuştur. Denilebilir ki; bugünkü cereyanın beşiği stadyumdur…”
Denize kaçan toplar
“Taksim Stadyumu henüz faaliyette iken Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün efsane isimlerinden Ahmed Şerafeddin Bey, 1932 senesinde Çırağan Sarayı’nın bahçesini kiralayarak Beşiktaş kulübüne bir saha armağan etti. Çok genç bir yaşta ve stadyumun hizmete girmesini göremeden 1933 yılı Haziranı’nda vefat eden bu büyük futbol adamının hatırasına hürmeten stadyuma ismi veridi.
Lebiderya manzarası, yanındaki yanık sarayı ile eşine rastlanmayacak bir kontrasta ve ruha sahip olan bu benzersiz stadyumda yapılan maçlarda son derece enteresan hadiselere de şahit olunurdu. Yedek top bulunmadığından, topun denize kaçması durumunda onu alıp getirecek bir sandal alesta dururdu. Bu sırada maç durur, hakem ve oyuncular sandalcının topu getirmesini beklerlerdi.””
“Şeref Stadyumu 1980’li senelere kadar İstanbul spor muhitine hizmet verdi. Beşiktaş futbol takımı antrenmanlarını, stadyumun hemen karşısında, Yahya Efendi Dergâhı’nda, son uykularında olan Şeref Bey, Baba Hüsnü ve Refik Osman’ın manevi huzurunda yapardı.
İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar’ın Fransız şehir mimarı Henri Prost’a yaptırdığı İstanbul’un ilk nazım planlarında yer alan, Taksim-Maçka arasındaki yeşil kuşak projesi nedeni ile Taksim Stadyumu’nun yıkılmasına ve yerine bir park yapılmasına karar verildi.
1940 senesi sonlarında yıkımına başlanılan stadyum haricinde, şehirde birinci sınıf mertebede iki stadyum bulunuyordu. Bunlardan biri yukarıda bahsedilen Şeref Stadı, diğeri ise eski başbakanlardan Şükrü Saracoğlu’nun çabaları sonucu Fenerbahçe kulübüne kazandırılan ve 13 Mayıs 1932 tarihinde bir Galatasaray-Fenerbahçe müsabakası ile resmî açılışı yapılan stadyumdu. Tarihî Union Club bundan böyle Fenerbahçe Stadyumu olarak anılacaktı.”
Galatasaray’ın stadyum bahtsızlığı
“… Taksim Stadyumu’nun dörtte üç hissesini elinde bulunduran Galatasaray, iki ezeli rakibi ve ebedî dostunun aksine sahasız bir vaziyete düştü. Bunun üzerine harekete geçen Galatasaraylı idareciler Mecidiyeköy’de gösterilen bir araziyi Taksim Stadyumu hisselerine karşılık kabul ettiler.
1942 senesinde ilk hâli ile tamamlanarak hizmete giren Mecidiyeköy Galatasaray Stadyumu gerek seyirci kapasitesi gerekse konumu itibariyle birinci lig müsabakaları için yeterli değildi. Bu sebeple Galatasaraylı sporcular uzun seneler boyunca maçlarını rakiplerinin sahalarında oynamak zorunda kaldılar.
Taksim Stadyumu’nun yıkılması ve yerine son derece çağdaş bir gezinti yeri ve park yapılması nedeniyle spor sahası azalan İstanbul’a yeni bir stadyum kazandırmak gerekiyordu. Bunun için düşünülen mevkiler arasında Dolmabahçe Sarayı’nın has ahırlarının bulunduğu arazi öne çıktı. 1940 yılında temeli atılan yeni stadyum inşaatı, İkinci Dünya Savaşı’nın ekonomik güçlükleri altında son derece yavaş ilerledi ve ancak 1947 senesinde bitirilebildi.
Milli Şef İsmet İnönü tarafından 19 Mayıs 1947 tarihinde büyük bir törenle hizmete açılan İnönü Stadyumu, diğer iki stada göre çok daha konforlu ve çağdaş özellikler taşıyordu. Ankara’daki 19 Mayıs Stadyumu’nun da mimarı olan İtalyan Paolo Vietti-Violi ile Türk mimarlar Fazıl Aysu ve Şinasi Şahingiray tarafından Roma mimarisini andıran süslemeleri ve heykelleri ile birlikte tasarlanmış olsa da ödenek yetersizliğinden projenin bu kısımları hayata geçirilemedi.
Yanlış bir hesaplama neticesi, atletizm pisti uluslararası ölçülere göre daha kısa yapılmıştı. Bunun üzerine Gazhane tarafındaki duvar yıkılarak pist uzatıldı ve beynelmilel normlara uygun hâle getirildi.
Bu stadyumdaki ilk futbol müsabakası 23 Kasım 1947 tarihinde Beşiktaş ile İsveç kulübü AIK Solna arasında yapıldı. Stadyumun tarihindeki ilk gol, daha sonra Beşiktaş kulübüne uzun seneler başkanlık yapacak olan Süleyman Seba tarafından atıldı.”
İnönü Stadyumu’nun yapıldığı Dolmabahçe Sarayı has ahırları
“İnönü Stadyumu’nun ismi Türkiye siyasî tarihi ile paralellik gösterecek bir surette zaman içinde değişimlere uğradı. 1950 senesinde Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile birlikte naaşı İstanbul’a getirilen Mithat Paşa’nın adını alan stadyuma, 1974 senesinde iktidara gelen Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yeniden İnönü Stadyumu adı verildi. Halk arasında Dolmabahçe Stadyumu da denilen bu tarihi yapının üst kullanım hakkı 1990’lı senelerde Beşiktaş kulübüne bırakıldı.
Mecidiyeköy’deki Galatasaray Stadyumu, Spor Toto teşkilatı tarafından finanse edilerek yeniden inşa edildi ve 20 Aralık 1964 tarihinde Türkiye-Bulgaristan millî maçı ile açıldı. Açılış sırasında büyük bir kazanın da yaşandığı stadyuma Galatasaray’ın kurucusu Ali Sami Yen’in ismi verildi. Bu stadyum, İnönü ve Fenerbahçe stadyumları ile beraber uzun seneler boyunca Türkiye futboluna hizmet verdi.
1992 senesinden başlayarak, futbolun endüstri hâline gelmesi sebebiyle İstanbul’daki üç büyük kulübe ait stadyumların modernleştirilmesi bir zorunluluk hâline geldi. Fenerbahçe Stadyumu parça parça yıkılıp yeniden yapılarak çağdaş bir hâle getirilen ilk stadyum oldu. İnönü Stadı ise tamamen yıkılıp yeniden yapıldı ve şimdiki hâlini aldı.
Ali Sami Yen Stadyumu’nun kaderi diğer ikisine nazaran daha trajikti. Yerine bir alışveriş merkezi yapılan bu meşhur stadyum maalesef tarihe karıştı. Galatasaray Spor Kulübü, Taksim’den başladığı yolculuğuna, bir süre Mecidiyeköy’de mola verdikten sonra, Seyrantepe’deki yeni stadında şimdilik son vermiş gözüküyor.”
Taksim Stadyumu, Fotoğraf: İstanbul Araştırma
Yazının tamamını okumak için tıklayın