Gündem

Fatih Altaylı: FETÖ ile mücadele iddiası bence ciddi bir tiyatrodur ve zannederim Erdoğan’a rağmen sahneye konmaktadır

16 Temmuz 2024 11:49

Gazeteci Fatih Altaylı, 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünün ardından kaleme aldığı yazısında “FETÖ ile yürütülen mücadeleyi” eleştirdi.

Altaylı, darbe girişimine ilişkin ve sonrasına dair kafasındaki soruları aktardığı yazısında, “Ben darbe girişimini asla ve asla bir tiyatro olarak görmedim.  Ama sonrasında olanlar, yani FETÖ ile mücadele iddiası bence ciddi bir tiyatrodur. Ve zannederim Erdoğan’a rağmen sahneye konmaktadır” dedi.

Altaylı’nın yazısında aktardığı soruları da şöyle:

  1. Herkes Adil Öksüz’ün yakalanıp serbest bırakılmasını darbenin bastırılmasından sonraki en büyük gaflet olarak görüyor. Doğru ama FETÖ’nün yargı ve emniyetteki örgütlenmesini bilenler için bu sürpriz değil. Bendeki asıl büyük soru işareti, darbe girişiminin ertesi günü Çankaya Köşkü’nde yaşananlardır. Darbe gecesi, en yakınları tarafından rehin alınarak Akıncı Üssü’ne götürülen dönemin Genelkurmay Başkanı darbe bastırıldıktan sonra helikopterle o sırada Başbakan Binali Yıldırım’ın kullanımında olan Çankaya Köşkü’ne getirildi. Yanında Tümgeneral Mehmet Dişli vardı ve birlikte Çankaya’daki toplantılara girdiler. Oysa Mehmet Dişli, darbenin önemli isimlerinden biriydi ve FETÖ’cü idi. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar niye helikopterden iner inmez Mehmet Dişli’yi tutuklatmamış, Çankaya Köşkü’ne sokmuştu? 8 yıl sonra ben hâlâ bu sorunun yanıtını bilmiyorum.
  2. Darbe girişiminden sonra FETÖ’cülere yönelik operasyonlar başladı. Bunların bir bölümü iş dünyasındaki FETÖ’cüleri hedef alıyordu. Bu iş gruplarından ikisine çok ağır operasyonlar yapıldı. Mallarına el koyuldu. Bu gruplardan birinin patronu hâlâ kaçak ve Londra’da yaşıyor, diğerleri ise hapiste. Ama en az onlar kadar FETÖ bağlantılı olduğu bilinen başka iş adamlarına dokunulmadı bile. Hatta bazıları sonrasında da palazlanmaya ve iktidar tarafından kayırılmaya devam ettiler. Neye göre ayrım yapıldı bunun yanıtı da hâlâ bende yok.
  3. Yıllarca FETÖ’cü kimliği ile bilinen ve hatta bununla övünenlerden bazıları yakalanıp içeri atıldı, bazıları yurt dışına kaçtı. Bazılarına ise dokunulmadı bile. Hatta terfi ettirilenler oldu. En az Hakan Şükür kadar Fethullahçı olduğunu bildiğimiz kimi futbolcular, kendini FETÖ’nün sözcüsü gibi gösterip güç devşiren bazı gazetecilere kimse dokunmadı bile. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan 17 Aralık 2013 diye bir milat uyduruldu. Siyasetin uydurduğu bu hukuksuz milada yargı da uydu. Yargı neye dayanarak bu saçma sapan tarihi benimsedi bunu da hâlâ çözemedim.
  4. Bank Asya’da hesabı olanlar bile mercek altına alınır ve kamu kurumları maaşları oradan ödediği için mecburen bu bankayı kullananlar FETÖ’cü diye mimlenirken, bu bankanın yöneticilerinin SPK Başkanlığına atanmasını ise hiçbir zaman anlayamadım. Kimsenin de bunu anlatabileceğini zannetmiyorum.
  5. Darbe girişiminden önce o zaman henüz FETÖ olarak anılmayan ama 17 Aralık nedeniyle mercek altına alınmış olan cemaati soruşturmakla görevlendirilmiş ve milliyetçi tandanslı bir savcı beni davet etti ve uzun uzun Gülen Cemaati’nin örgütlenmesini gösterdi. O günlerde benim bile negatif bakmadığım yurt dışındaki okulların aslında birer CIA üssü olduğunu, yurt içinde ise her yere sızdıklarını detaylı bir biçimde anlattı. Sonra da “Bunlarla mücadele için gerekirse 400 bin kişiyi tutuklarız.” dedi. “Çok değil mi?” diye sorunca “Az bile” dedi ve ekledi “12 Eylül’de 400 bin kişi tutuklanmıştı. Yine tutuklarız”. Ben de savcının adını vermeden bunları yazdım. FETÖ’nün yayın organları hemen saldırıya geçti. Ve ilginçtir savcı önce İstanbul’da küçük bir Adliye’ye sürüldü oradan da başka ile tayin edildi. Bunu nasıl ve kim yaptı hiç öğrenemedim. En azından darbe girişimi sonrası yeniden etkin bir pozisyona getirilebilirdi. Getirmediler. Niye anlamadım.