Hüriyet yazarı Uğur Gürses, iki buçuk ayda 2.5 puan artan faizlerin, "bozulmuş enflasyon görünümüne durmak bilmeyen bir artış sergileyen döviz kuru seviyesinin eklenmesiyle" gelindiğini söyledi.
Merkez Bankası'nın bankalara tanıdığı borçlanma miktarını sıfırladığı bir yöntem izlediğini söyleyen Gürses, "Böyle olunca ortalama fonlama faizi yüzde 11.99’dan yüzde 12.25’e çıkacak. Piyasa bunu 'örtülü faiz artışı' olarak adlandırsa da; işi buraya getirdikten sonra 0.25 puanlık bir etkinin işe yaramayacağı, 'etraftan dolaşmanın' daha fazla piyasa çalkantısına yol vereceği çok açık" dedi.
Uğur Gürses'in "Faizler iki buçuk ayda nasıl 2.5 puan arttı?" başlığıyla (22 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Kur tahmini yapmanıza gerek yok; nereye gideceğini bilmek için, “bu filmi” çok seyretmişseniz işiniz kolay.
Hayır komplo kuramlarından bahsetmiyorum; kur-enflasyon-faiz döngüsüyle ilgili. Döviz borçlusu ülkede faizler, enflasyonu düşürecek bir noktanın çok altına tutulur, kur yükselir, enflasyon yükselir, hala faiz artırılmaz, kur artmaya devam eder, siyasetçiler tersine faiz düşürmekten bahsederler, kur daha şiddetli artmaya devam eder, Merkez Bankası müdahale ediyormuş gibi etkisiz yollara sapar, kur daha da şiddetlenir, herkes panikle “Ne oluyor? Nereye gidiyoruz böyle” demeye başlar, sonunda bir gece faiz 3 puan arttırılır. Ne pahasına? Zamanında 1 puan artırımdan uzak durulması pahasına.
Çok uzak değil, henüz bir ay olmadı; Merkez Bankası, bu aybaşında ileriye dönük enflasyon tahminini yükseltirken para politikasında değişiklik yapmamıştı. O toplantıda bunu sormuştum Başkan Çetinkaya’ya; “tahmini yukarı çekerken faiziniz aynı yerde kaldığında görece gevşetmiş olmuyor musunuz?” diye. Aldığım yanıt “yeterince sıkı” idi. Kaldı ki kur da en az yüzde 7 artmış durumdaydı. Şimdi kasım başına göre bir yüzde 5 daha kur artışı var.
Hiç şüphe yok; Merkez Bankası, faize dokunmadan “kömürlükte unutulmuş” külüstür döviz müdahale araçları ile sonuç alamayacağını en az bizler kadar iyi biliyor. Muhtemel amaç; Ankara’daki siyasetçilere “neyin olmayacağını göstermek” olmalı.
Ama bunu yaparken de “yan yollardaki” hatalara düşülüp, beklentiler bozuluyor.
İki örnek; birincisi Merkez Bankası’nın döviz talebini frenlemek arzusu ile döviz getirme taahhüdünde bulunarak kendisinden kredi kullanan ihracatçılara, döviz getirmeden TL olarak kredileri geri ödeme olanağı tanınması, bunun da 3.70’lik kur üzerinden yapılması hem kura bir taban oluşturdu hem de piyasa kuru 2.90’lara dayanırken arbitraj olanağı sağlayıp, gelecek olan dövizleri de uzak tuttu. İkincisi de arkaik döviz satış ihalesi ile vadeli piyasayı bile bilmeyen ekonomik birimlerin gözünde, karmaşık ihalelerin sonuçlarında yer alan 4’lü seviyelerde bir dolar kuru “vitrine” çıkarılmış oldu. Bunun vadeli kur olduğu, faiz farklarına dayandığı gibi temel konuları bilmeyen yurttaşların kafasında “birkaç ay sonra dolar 4 olacakmış” fikrini vermesi hiç de zor değil. Sonrasında yani dünkü kur hareketinde olduğu gibi.
Vadeli döviz satış ihalesinde, bankaların döviz satın almak istediği en yüksek kurların her vadede 4’lü seviyede olması sokaktaki yurttaşlara ne ifade edecek sizce?
Asıl sorun, Merkez Bankası’nın hala kendi parasının fiyatını değiştiremiyor oluşunda.
Önceki günkü başarısız döviz satış ihalesinden sonra dün de bankanın aklına “kömürlükte unuttuğu” bir araç aklına geldi; para piyasasında faizler yüzde 12-13 iken, Merkez Bankası piyasaya verdiği likiditenin onda dokuzunu yüzde 12.25’le verirken, onda birini de yüzde 9.25’le veriyordu hala. İşte bunu sonlandırdı. Nasıl mı? Faizi değiştirerek değil, bankalara tanıdığı borçlanma miktarını sıfırlayarak!
Böyle olunca ortalama fonlama faizi yüzde 11.99’dan yüzde 12.25’e çıkacak. Piyasa bunu “örtülü faiz artışı” olarak adlandırsa da; işi buraya getirdikten sonra 0.25 puanlık bir etkinin işe yaramayacağı, “etraftan dolaşmanın” daha fazla piyasa çalkantısına yol vereceği çok açık.
Zaten bozulmuş olan enflasyon görünümüne, bir de kur artışı eklenince görünüm daha da bozuldu. Buna, siyasetçilerin “ekonomimizi çökertmek istiyorlar” sözleri ile “faizi düşürmek için çalışmalar var” açıklamaları “yangına dökülmüş benzin”etkisi yapıp ekonomik birimleri daha da paniğe sevk etmesi ekleniyor.
Sonuçta gelinen yer; hem tarihi olarak en yüksek, hem durmak bilmeyen bir artış sergileyen döviz kuru seviyesi, hem de birkaç ay öncesine göre 2.5 puan artmış olan uzun vadeli faizler. Arzu neydi? Faizleri düşük tutmak ve düşürmek değil mi? Sonuçta, tahvil faizleri iki buçuk ayda 2.5 puan yukarıda şimdi; son sekiz yılın rekor seviyesinde.