Doç. Dr. M.Fuat Beyazıt*
Dengeler
Denge kavramı iktisadi analizin temelinde yer alan, oluşturulan iktisadi modellerde ve model kurgularında esas alınan önemli bir kavramdır. Fiyat mekanizması ise denge sürecinin oluşmasını sağlar. Örneğin emek piyasasında denge, çalışmak isteyen nüfusun istihdam edildiği bir denge durumudur. Şayet işsizlik mevcut ise iş arayanların sayısı iş arzına oranla daha fazla demektir. Bu durumda dengenin sağlanabilmesi için; nüfus artışının azalması, ücret düzeyinin azalması ve/veya üretim ve yatırımın artması gerekmektedir. Aynı şekilde mal piyasasında fiyatlar sürekli olarak artmakta ise mal piyasasında arz- talep dengesizliğinden bahsederiz. Artan veya azalan fiyatlar arz talep dengesini sağlayacaktır. Döviz piyasasına gelince, buradaki denge de yine fiyat mekanizması yolu ile sağlanacaktır. En basit uluslararası finans ve/veya dış ticaret kitapları, döviz arz ve talebindeki dengenin döviz fiyatlarındaki değişim ile sağlanacağını söyler.
Faiz oranları neden artmamalı?
Her piyasanın dengesi esas olarak kendi enstrümanları yani kendi fiyat mekanizması yolu ile dengelenmelidir. Bunun aksi de olabilir ancak böyle bir dengeleme diğer piyasalardaki dengeyi bozacaktır.
Döviz piyasasındaki dengeyi faiz oranlarını arttırarak çözmek döviz piyasası sorununun çözümünü ertelemek/ötelemek anlamına gelir. Artan faiz oranları yatırım talebini ve tüketim talebini eş anlı olarak kısacak, ekonomide azalan toplam talep ithalatı azaltacak ve denge oluşacaktır. Ancak bu sefer de işgücü piyasasında olağanüstü bir işsizlik dalgası ile karşılaşılacak ve kaynaklar atıl kalacaktır.
Oysa devalüasyon yolu tercih edildiği takdirde dış açık dengesi sağlanacak, kaynaklar ihracat sektörüne yönelecek ve ekonominin dış borç servis etme kapasitesi yükselecektir. Devalüasyon aynı zamanda başta emek gelirleri olmak üzere tüm faktör gelirlerini dış dünya açısından azaltacak, ekonominin rekabet gücünü artıracaktır. Gayet tabii ki enflasyon, faiz oranı artışına kıyasla bir miktar daha fazla olacaktır. Ancak uygulanan ekonomik politikaların sonucu ve bedeli de budur.
Ama ihracatımız zaten ithalata bağımlı
Evet ama hepsi değil. Faktör gelirleri açısından bakınca tamamının ithalattan oluşması mümkün değil. Ayrıca devalüasyon sonucu 100 $ ‘a ithal edilen bir malın döviz değeri yine aynı kalacaktır. Dolayısıyla bu argüman bir yanılsamadan ibarettir. Devalüasyonun teknik olarak dış ticarete etkisi Marshall-Lerner koşulu olarak tanımladığımız ithalat ve ihracat talep elastiklikleri toplamına bağlıdır. Bunun da her kriz döneminde olumlu etkilerinin olduğu görülmüştür.
Devalüasyon parası dövizde olanları zenginleştirecek
Evet. Ancak parası TL ‘de duranlar da faiz artışından zenginleşecektir. Konuya zenginleşme açısından bakmak dar bir perspektiften bakmaktır. Başta da belirttiğim gibi kılavuzumuz piyasa dengeleri olmalıdır. Ayrıca bu tür zenginleşmelerin normalleştirilmesi vergi mekanizması yolu ile sağlanabilir. Uzunca bir süredir toplumdaki gelir eşitsizliğinden herkes memnun gözükmekte ve büyük servetlerin vergilendirilmesinin konusu bile edilmemektedir. Zenginleşme ve gelir dağılımı dengesizliği ayrı bir analiz konusudur.
Ayrıca artan risk primleri ve çok yüksek faizler dış dünyaya ( ve içeriye) fırsat maliyetinin çok üzerinde bir getiri oranı sağlayacak ve ciddi kaynak aktarımlarına yol açacaktır.
Döviz dengesi sağlandıktan sonra ne olmalı
Karşılaşılan sorun yapısal sorunlarla malul bir ülkenin aşırı büyüme hırsından kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin büyüme oranının Cumhuriyet döneminden bu güne dek % 4-5 ile sınırlı olduğunu görmemiz gerekir. Bu oranı sıcak para girişleri ile %7-9’lara çıkarmak her 10-15 yılda bir kriz çıkarmak ile eş anlamlıdır. ( 1980-1994-2001-2018)
Dolayısıyla “çıpa” tabir edilen araç döviz kurundan veya para miktarından ziyade büyüme olmalıdır. Büyüme hızının “çıpa” orandan ayrılması durumunda Merkez Bankası sıcak para girişini sterilize etmeli ve olası bir yapısal sorun ile (cari açık gibi) karşılaşılmadan sağlıklı bir büyüme sağlanmalıdır.
* İstanbul Bilgi Üniversitesi UBYO Bankacılık ve Finans Bölümü