Taner Akçam
"Her büyük kitlesel katliam bazı semboller üzerinden anılır. Kamboçya denince ölüm tarlaları; Holocaust (Yahudi Soykırımı) denilince Auschwitz başta olmak üzere toplama kampları akla gelir. Ermeni soykırımında 24 Nisan ve Der-Zor çölü böyle iki ayrı sembole denk düşer. Ermeni soykırımının en ayırt edici özelliklerinden birisi onun bir "aydın kırımı" olarak başlamasıdır, dersem abartmış olmam. Bu özelliği ile diğer kitlesel katliamlardan biraz ayrılır da. 24 Nisan'ın sembol seçilmesinin bir nedeni de budur.
Aslında daha önce de başlamış olmakla birlikte Ermeni aydın ve kanaat önderlerine yönelik büyük tutuklamalar 24 Nisan 1915’de başlamış ve daha sonra dalga dalga devam etmiştir. Hemen her il ve ilçede tutuklanan aydınlar işkencelerden geçirilmiş, kimi mahkeme kararı ile kimi herhangi bir mahkeme kararı olmadan, ölüme mahkûm edilmiş, şehir ve kasaba merkezlerinde idam edilmişlerdir.
“Aydın kırımının” bir başka ayırıcı özelliği de onun bir kitlesel faili meçhuller olarak yaşanmasıdır... 24 Nisan’da tutuklanan Ermeni aydınlar, yüzyılımızda ülkemizde ilk kitlesel faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerdir. Örneğin, İstanbul’da tutuklanıp, daha sonra Ayaş ve Çankırı’ya gönderilen 200 civarındaki aydın, kimi zaman tek tek, kimi zaman gruplar halinde buralardan alınıp yollarda öldürülmüşlerdir. Yola çıkarılma gerekçeleri de ilginçtir; Kayseri veya Diyarbakır Divan-ı Harbi Örfilerinde yargılanmak; başka şehirlerde yerleşmelerine izin verilmesi veya affa uğramış olmaları nedeniyle serbest bırakılmak gibi... Doktor Rupen Sevag Çilingiryan ve Daniel Varoujan örneklerinde olduğu gibi, katillerin yakalandığı ender durumlar dışında, bu aydınların çoğunun kimler tarafından nerede öldürüldükleri meçhul kalmıştır. Diyarbakır yollarında imha edilen Taşnak lider Agnouni ve arkadaşları örneğinde olduğu gibi, haklarında “Rusya’ya firar ettikleri” gibi notlar düşülenler de olmuştur.
24 Nisan aydın kırımının bir dizi faili meçhul olarak yaşanmasının bir sonucu da, bu gerçekliğin günümüzde kolayca inkâr edilebilmesidir. Kendilerini tarihçi olarak ilan eden bazı devlet görevlileri, yazdıkları makalelerde çarşaf çarşaf Osmanlı arşivlerindeki bu belgeleri kullanarak, Ermeni aydınlarının imha edilmedikleri, ya affedildikleri ya da firar ettikleri ve nereye gittiklerinin bilinmediği gibi iddialara yer vermişlerdir.
Yukarda kısaca değindiğim hususun bizlere 1990 sonrası faili meçhullerini ve bunların nasıl aynı metotlarla inkâr edildiğini hatırlattığını biliyorum. Gerçekten de 1990 sonrası yaşanan faili-meçhuller ile 24 Nisan sonrası yaşananlar arasındaki paralellik çok düşündürücüdür. 1990 sonrası yaşadıklarımız belki de veya aslında 1915 sonrası yaşadıklarımızla yüzleşmemiş olmamızın ödenmiş bedelidir.
Soykırımdan sağ kurtulan Ermeniler, kendilerine yönelik bu büyük imhayı düşünmeye, anlamaya ve protesto etmeye çok geç başlamışlardır. İlk bilinen kitlesel gösteriler 1965 ve sonrasıdır. Bu gecikmenin nedenlerinden birisi de Ermeni soykırımının bir aydın kırımı olarak yaşanmasıdır. Holocaust’ta, Yahudi aydınların önemli bir kısmının Almanya’yı vaktinde terk etme şansları olmuştu ve bu nedenle yaşananlara kısa sürede tepki verebilmişlerdi. Ermenilerin, kendi aydınlarını yetiştirebilmeleri ise birkaç kuşak almıştır.
Torosyan tartışmaları nedeniyle 1945 ve sonrası Amerikan Diyasporası'nın iki önemli dergisi Mirror Spectator ve Heirenik dergilerini tararken, karşılaştığım bir haber türü çok dikkatimi çekmişti. Üniversitelerde okuyan veya mezun olan öğrenciler tanıtılıyor ve onlardan övgü ile söz ediliyordu. Üniversite okuma veya bitirmenin haber olma değeri taşıması şaşırtıcı gelebilir, ama bunu ancak yaşanan “aydın kırımı” ile açıklayabiliriz. Ermeniler sanki yeniden doğuyorlardı. Bu ilan ve haberlerle, 24 Nisan’da aydınlarımızı yok ettiniz ama biz bitmedik, buradayız, yeniden aydınlarımızı yetiştiriyoruz, der gibiydiler.
24 Nisan’ın belki sadece bir “aydın kırımı” olarak anılması değil, bir halkın kendi aydınlarını yeniden yetiştirmesinin sembolü olarak da anılması daha doğru olur galiba... Aklımda “zahid bizi tan eyleme” türküsünün dizeleri... “Sayılmayız parmağ ile tükenmeyiz kırmağ ile.” Bu 24 Nisan’da da alanları bu inatla doldurmak gerekiyor.