Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, tutuklu iş insanı Osman Kavala için serbest bırakılma çağrısı yapan 10 büyükelçi için 'istenmeyen adam ilan edilmesi’ için talimat verdiğini söylemesine ilişkin olarak, "İktidarın bekası için elçiye de zeval olur, ama ‘dış düşman’ taktiğinin de bir sınırı var!" yorumunu yaptı.
Polat yazısında, "Sadece muhalefetin yaptırdığı kamuoyu araştırmalarında değil, iktidarın yaptırdığı araştırmalarda da güç kaybını teyit eden sonuçların çıkması, ekonominin her gün biraz daha kötüleştiği koşullarda iktidarın durduğu zemini iyiden iyiye sallantılı hale getirdi. Ülkenin en büyük sermaye örgütü TÜSİAD’ın bu zeminde yaptığı çıkışa, 10 büyükelçinin Kavala’nın serbest bırakılması çağrısının eklenmesi belli ki Erdoğan’ı iki seçenek ile yüz yüze bıraktı. Ya Türkiye’nin dahil olduğu AB sürecinin bir gereği olarak AİHM kararlarının, Avrupa Konseyi’nin Kavala ve Demirtaş ile ilgili çağrılarının gereğini yapacak ve bunları yaptığı taktirde de, ‘El mi yaman, bey mi yaman’ sınavını kaybettiği izlenimini verecek ya da kendi iktidarına yol verme hamleleri olarak okuduğu bu gidişat karşısında ‘milli mücadele’ formülünü devreye sokacak. İkincisini yaptı." düşüncesini dile getirdi.
Polat şu ifadeleri kullandı:
"Erdoğan’ın Merkez Bankası’ndaki son değişikliklerinin ardından gidilen faiz indiriminin kurları zıplatıp Türk lirasının değerini daha da düşürmesini ve bunun sonuçlarını konuşmayalım. TÜGVA belgelerini konuşmayalım. İktidarın eski yol arkadaşı Sedat Peker’in iddialarını konuşmayalım. 10 Batılı ülke büyükelçisinin Kavala ile ilgili çağrısının ‘milli çıkarlarımıza’ aykırı olduğuna inanıp sadece onu konuşalım. Peki 2 kez tahliye edilip 3 kez tutuklanan ve 4 yıldır cezaevinde tutulan bir kişi için yargı süreci devam ederken, ülkenin en yetkili makamında oturan siyasetçinin bu biçimde konuşmakta ısrar etmesi, yabancı müdahalesine karşı ‘bağımsız yargıyı’ koruma çabası olarak okunabilir mi?
Rusya ile işlerin yolunda gitmediği, ABD ve AB ile ilişkilerin krizden krize sürüklendiği bir dönemin sermaye iktidarı bu gidişatı, ülkedeki antiemperyalist birikimin, kendisinin ‘milli duruş’ manipülasyonlu çıkışlarına elverişli zemin sunduğuna inanıyorsa yanılıyor. İnsanlar siyasetle sadece söylemler üzerinden değil, kendi deneyimleri ve yaşadıkları üzerinden de ilişki kuruyorlar. Bu son süreç olsa olsa bize şunu söylüyor olabilir: İktidarın bekası için elçiye de zeval olur, ama ‘dış düşman’ taktiğinin de bir sınırı var!"