Üç Büyükler darda kalınca 'evlatlar'ına koşuyor. Evlatlar koşa koşa gelip, ağlayarak ayrılıyorlar. Referans'tan Kenan Başaran'ın yazısı...
Üç Büyükler darda kalınca veya yabancılardan hem maddi hem de manevi olarak ağızları yanınca 'evlatlarımız' dedikleri yerli hocalara sarılıyor. Bunu yaparken de yeni bir Fatih Terim yaratma hayali kuruyorlar. Yeni Terim adayı evlatlar ise güçlü kontratlar yapmadan koşa koşa gelip, sonra ağlayarak ayrılıyorlar.
Perşembe günü Bahçeşehir Üniversitesi'nde Türk futbolunun marka değeri üzerine konuşan Fatih Terim'i dinlemeye gittim.
Futbolumuz "az buçuk" bir marka olduysa şayet, bundaki en büyük pay Fatih Terim'indir.
Zira Milli Takım ilk onunla Avrupa Şampiyonası'nda boy gösterdi. Bir kulüp takımımız ilk kez onunla UEFA Kupası kazandı ve yine Milli Takım ilk kez onunla Avrupa üçüncüsü oldu.
Daha önce dünya üçüncüsü olan Milli Takım'ın nüvesini de onun talebeleri oluşturmuştu.
Türkiye futbolunun uluslararası arenada tanınmasını sağlayan Terim'in bu başarıları içeride de çıtayı yükseltti. Özellikle Fenerbahçe, Cimbom'u geçmek için bütçesini her geçen yıl büyütüp yıldız üstüne yıldız getirdi. Nihayetinde geçen sene Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale çıkarak kendi tarihinin en başarılı dönemini yaşadı Avrupa'da.
Fener'de Terim modeli
Terim'in başarılı olması Fenerbahçe ve Beşiktaş'ı da kendi "Terim"inin peşine düşürdü.
Önce Fenerbahçe aradı Terim'ini. 1989'daki 103 gollü destansı şampiyonluğun yıldızı Rıdvan Dilmen, futbolcu olarak sürekli sakatlıklarla boğuştuğu için Fenerbahçeliler için de futbolseverler için de "yarım kalan bir şarkı" gibiydi. O yüzden gönüller onu bir şekilde sahalarda ve mümkünse de Fenerbahçe'nin başında görmek istiyordu ve Aziz Yıldırım bu arzuya 1999'da yanıt verdi. Fenerbahçe'nin ikinci kez "Terim arayışı" 89 ve 96'nın unutulmazlarından Oğuz Çetin'de vücut buldu. Üstelik Oğuz Çetin'in de lakabı Fatih Terim gibi "imparator"du.
Beşiktaş da "evlatları" arasında iki kez "kendi Terim"ini yaratma teşebbüsünde bulundu.
"Tribünlerden gelen başkan" olması hasebiyle de Yıldırım Demirören, önce Rıza Çalımbay'a sonra da Ertuğrul Sağlam'a siyah-beyazlıları teslim etti.
Oyunun bu noktasında bir ara pas yapalım: Trabzonspor; Fenerbahçe, Beşiktaş ve hatta Galatasaray'dan da önce "Terim"ini bulmuştu. Hem de iki kez: Ahmet Suat Özyacı ve Özkan Sümer. 1995-96'daki dramatik son olmasa bu isimlere Şenol Güneş'i de ekleyecekti.
Öz Trabzonsporlular
Türkiye "öz kaynak/öz evlat" trendinin öncüsü Trabzonspor'dur. Çeyrek asırdır geciken 7. şampiyonluk için çok kere "özümüze dönelim" modeli önerilmiştir Trabzonspor'a; Özyacı ve Sümer hatırlatılarak. Ama sonrasında Trabzonspor, kendi evlatları Şenol Güneş ve Giray Bulak ile yeni bir "özden" şampiyonluk yaşayamadı.
Futbolumuzda "Terim modeli"ni yaratan Galatasaray, "Bunun 2. versiyonunu da ben yaratırım" diyerek Bülent Korkmaz ile anlaştı.
Perşembe günü Fatih Terim'i "marka konferansı"ndan çıktıktan sonra akşam da Bülent Korkmaz'ın Ali Sami Yen'deki "galası"na gittim.
Korkmaz, Galatasaray'daki 18 yıllık futbolculuk kariyerinin bir özetini ilk 90 dakikasında yaşadı: 14. saniyede yenik duruma düştü son saniyede maçı kazandı. Adeta Terim'in Avrupa Şampiyonası'ndaki Milli Takımı'na nazire yaptı ve her anlamda "muhteşem bir geri dönüş" yaptı. Kulübedeki duruşuyla Terim'in tahtının en güçlü adayı olduğunun işaretlerini verdi.
Korkmaz, ya futbolumuzun aradığı "ikinci Terim" ya da mitolojik Tanrı Moloch'a kurban edilen yeni bir evlat olacak; tıpkı Rıdvan Dilmen, Oğuz Çetin, Rıza Çalımbay, Ertuğrul Sağlam ve belki de Şenol Güneş gibi...
"Tek yetkili Rıdvan'dır", "Rıza'nın arkasındayım", "Oğuz'a güvenimiz sonsuz", "Ertuğrul ile beraber gideriz" diyen başkanlar, esasen bu sözleri sarf ettiklerinde çoktan ipini çekmişti "evlatları"nın. Biliyoruz ki bir başkan "hocamızın arkasındayız" diyorsa o hocanın suyu ısınmıştır.
Kendisi söyledi: "Galatasaray ile para konuşmadım"...
Ancak "evlat kontenjanı"ndan büyüklere hoca olan eski yıldızların da kabahati büyük. Çünkü onlar da yuvalarına hoca olmak için sağlam kontratlar yapmadı. "Yarım saatte anlaştık" demeyi erdem saydılar. Fakat onların erdemi koltuklarını korumaya yetmedi.
Bülent Korkmaz geçen martta bana verdiği röportajda, düzeni değiştirmek için yola çıktığını ve hangi kulüp olursa olsun ilkelerinden ödün vermeyeceğini, kontratlarının yabancı teknik direktörlerinkinden aşağı kalmayacağını söylemişti. Ama pek öyle olmadı.
Futbolumuzun yeni Terim'i Korkmaz mı olcak? Belki. Ama gözden kaçırdığımız biri var: Bülent Uygun! Gerek başkanından aldığı destek ve gerek yakaldığı istikrarla ve gerekse söylemiyle Fatih Terim'in yerine en güçlü aday olarak görünüyor bana...
Rıdvan Dilmen
Duygusal davrandı
Yerli hocaların yetki ve otoritesine kamuoyu pek inandırılmadığı için olsa gerek Fenerbahçe, imza attıktan sonra "Tek yetkili Rıdvan Dilmen'dir" açıklaması yaptı hemen. Ama "tek yetkili" Dilmen, ligin ilk yarısını bile tamamlamadan görevini bıraktı. Üstelik ligde namağluptu ama Avrupa kupalarından elendiği için istifa etti. Sanki o güne kadar Fenerbahçe Avrupa'da her yıl tarih yazıyordu.
Oğuz Çetin
Otoriter olamadı
Werner Lorant'ın yardımcısıydı. Hocaya pek yardımcı olmadığı iddia ediliyordu. Daha sonra Lorant'ın koltuğuna o oturdu. Fakat Çetin'in kenar yönetimi beğenilmedi. Oyuna ve oyunculara yeterince "baskın" gelemediği ve oyunu iyi okuyamadığı söylendi. Oysa futbolcu Oğuz, oyunu en iyi okuyan, adeta futbolun Magic Johnson'uydu.
Rıza Çalımbay
Rize'nin ahı tuttu
17 Nisan 2005'te Kadıköy'de son 15 dakikasında kalesini golcü Pancu'nun koruduğu maçta Beşiktaş, Fenerbahçe'yi 4-3 yeniyor. O gün sadece Yıldırım Demirören değil, bütün Türkiye Rıza Çalımbay'ın arkasındaydı. Ama o maçın yıldönümü gelmeden Çalımbay gitti. Çaykur Rizespor'un hocası olarak İstanbul'a gelmişti. Beşiktaş'tan teklif alınca Rizespor'un antrenmanından Beşiktaş'ın antrenmanına geçmişti. Pek şık olmamıştı haliyle.
Ertuğrul Sağlam
Akademi yetmedi
Hocalık rüştünü Samsunspor ve Kayserispor'da ıspatlamıştı ama o "Spor akademisinde okudum. Yüksek lisans yaptım" diyerek şüphesi olanları rahatlatmak istedi. Yine de başkanın arkasında durmasına ihtiyacı vardı. Liverpool'dan 8 yiyip Şampiyonlar Ligi'nin en farklı yenilen takımı yaptı Beşiktaş'ı. O gün "arkasında" duran Demirören, Metalist'ten 4 yiyince "elveda hocam" dedi.
Bülent Korkmaz
Tavizle işe başladı
"Sözleşmeler sahadaki neticelere bağlıdır" diyerek önceki söylemleriyle ters düştü.
Ondan önce Galatasaray'ı şampiyon yapan yerli bir hoca oldu; hem Türkiye hem de Avrupa'da. Türkiye futbolunun yerli hocalardan en büyük beklentisi, Avrupalı muadilleri gibi kulüplerle profesyonel sözleşmeler yapmaları. Korkmaz, "farklı" olduğunu profesyonel bir kontratla gösterebilirdi.