T24- Yunanistan krizi, Avrupa finans politikalarında bir dönüm noktası oldu. Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti'nin AB'deki temsilciliğinde Deutsche Welle'nin düzenlediği toplantıda, basının kriz sürecindeki rolü tartışıldı.
Yunanistan'ı iflasın eşiğine getiren mali kriz ve bu krizin AB'nin ortak para birimi euroyu tehdit edebileceği endişesi geçtiğimiz aylarda Avrupa basınının birinci gündem maddesiydi. Euronun geleceği ile ilgili basında yer alan senaryolar ve bu konuda aktarılan görüşler, basının tarafsızlığı ilkesini gündeme getirdi.
Basında yer haberler arasında Almanya'nın en büyük bulvar gazetesi Bild’in manşetleri özellikle dikkat çekmiş ve gazetenin yayımladığı haberler büyük tartışmalara neden olmuştu. Alman Hür Demokrat Parti’nin (FDP) Avrupa Parlamentosu milletvekillerinden Yunan kökenli Yorgo Chatzimarkakis manşetlerde kullanılan bazı kelime oyunlarını kendisinin de komik bulduğunu, ancak bazı başlıkların saygı sınırlarını aştığını dile getirdi.
Bazı haberlerdeki tek taraflı bakış açısı karşısında şaşırdığını dile getiren Chatzimarkakis, Bild gazetesinde çıkan haberlerin Almanya'daki Yunanistan karşıtı tutumu nasıl kızıştırdığını Yunanistan'a gittiğinde daha iyi fark ettiğini de sözlerine ekledi.
Bild eleştirileri reddetti
Toplantıya katılan Bild gazetesinden Nikolaus Blome ise sorumsuz davrandıkları konusunda yöneltilen eleştirilere karşı çıktı. Blome, Bild gazetesinin, siyasetçilerin konuşmaktan çekindikleri bir noktaya parmak bastığı görüşünde. Blome, "Bild gazetesinin, her şeyden önce insanların, 'Bu nasıl oldu? Kim suçlu? Bu benim için, benim ve hepimizin parası euro için ne ifade ediyor? Gelecekte ne olacak?' gibi yanıtını aradığı soruları sorarak haklı bir sorumluluk üstlendiğini düşünüyorum." şeklinde konuştu.
Peki habercilik tarzını, basın organının sadece hedef kitlesi ve üslubu mu ortaya çıkarıyor? Deutsche Welle Televizyonu ekonomi servisi şefi Manuela Kasper-Claridge'ye göre, bunlar kolay yanıt verilebilecek sorular değil. Kasper-Claridge, "Her şey, her zaman tanımlandığı ve özetlendiği kadar basit değil. Kısaltıldıklarında yanlış bir form alıyorlar. Bu nedenle analiz için belli bir alana ihtiyaç duyulduğundan, sadece başlık ve alt başlıklar bunun için yeterli olmuyor." açıklamasını yaptı.
Deutsche Welle'nin belirli bir kanaat yaratmaya çalışmadığını ve tarafsız yayın anlayışını benimsediğini dile getiren Kasper-Claridge, birçok basın kuruluşunda iyi analizlere rastlanmamasının en önemli nedeninin alınan tasarruf önlemleri olduğuna da dikkat çekti.
Gazeteciler de geç mi kaldı?
Toplantının bir diğer önemli tartışma konusu ise banka temsilcileri, politikacılar, ekonomistler ve gazetecilerin euro kriziyle ilgili zamanında uyarıda bulunup bulunmadığıydı. Bu konuda bazı gazeteciler özeleştiride bulunurken, Deutsche Bank'ın başiktisatçısı Thomas Mayer’se bu konuda hem kendi meslektaşlarını hem de gazetecileri savundu.
Mayer şöyle konuştu: "Bu tür krizlerle önceden mücadele edilebileceğini düşünmüyorum. Hatta bence bazı değişiklikleri gerçekleştirebilmek için bu tip krizlere ihtiyacımız var. Birçok ekonomist yıllardır Euro Bölgesi'ndeki dengesizliklere işaret ediyordu, ancak kimse buna kulak vermedi. Hataları göstermesi için bu krizlere ihtiyacınız var. Böylece değişim imkânına sahip oluyorsunuz. Ancak bu sefer daha iyi bir kriz yönetimi ortaya koyulması gerekiyor. Çünkü sadece böyle ileriye doğru bir adım atmış olursunuz."