Gündem

'Eskiden bu haber manşet olurdu'

Mehmet Y. Yılmaz, "sit alanı belirleme yetkisi" ve "görevini kötüye kullanma"ya dair hazırlanan yasa tasarılarını değerlendirdi.

29 Ekim 2010 03:00

T24 - Hürriyet gazetesi yazarlarından Mehmet Y. Yılmaz, TBMM'de görüşülen "görevini kötüye kullanan" kamu görevlililerine verilecek cezaların indirilimesini öngören teklifi  "Eskiden bu haber manşet olurdu" diyerek köşesine taşıdı.

Mehmet Y. Yılmaz'ın Hürriyet gazetesinde bugün (29 Ekim 2010) yayımlanan yazısı şöyle: 



AKP Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesini değiştiren teklifi AKP grup yönetimi tarafından da kabul edilip TBMM Başkanlığı’na sunuldu.


Bu kanun maddesi, “görevini kötüye kullanan” kamu görevlileri ile belediye başkanlarına verilecek cezaları tespit ediyor. AKP milletvekilinin teklifi, görevini kötüye kullanma suçu işlediği tespit edilen kamu görevlileri ve belediye başkanlarına verilecek cezalarda indirim yapılmasını sağlayacak.


Eski yasada alt sınır 1 yıl hapis iken bu 6 ay hapse indiriliyor. Eski yasada ceza üst sınırı 3 yıl iken, yeni teklif üst sınırı 2 yıla indiriyor.


Teklifin böyle verilmesinin bir tek amacı var: Görevini kötüye kullandıkları mahkemelerde tespit edilen belediye başkanları ve memurlar, görevlerini sürdürmeye devam edebilsinler!


Hatırlar mısınız bilmiyorum, bu konu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile AKP’li Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu arasında yapılan bir telefon konuşmasında da geçiyordu.


“Telekulak”a yakalanan konuşmada “görevini kötüye kullanma suçu” ile ilgili cezaların indirilmesi meselesi konuşuluyor, Gökçek, “fitillememek için” Kuzu’dan bu suçtan yargılanmakta olan milletvekillerinin listesini istiyordu. Şimdi AKP öncesi günlerimizi hatırlayalım: Böyle bir olay daha önceki iktidarlar döneminde yaşansa gazetelerin tümünde manşet olurdu. “Görevi kötüye kullanma suçunu” affetmeyi ve bu suçu işleyenleri işbaşında tutmayı hedefleyen bu girişim eleştirilir, teklifi veren de verdiğine pişman edilirdi.


Ama artık AKP’nin “özgürlükler ülkesi”nde bunu manşetlere taşımak mümkün değil.


Medyanın bir bölümü iktidarın “hık deyicisi” olmuş, öbür bölümünün üzerinde de ağır bir baskı var.


Ama yine de Hürriyet gibi gazetelerin varlığına şükretmemiz gerek. Bu haber önceki gün Hürriyet ile birlikte bir gazetede daha yayımlanabildi de olayın farkına varabildik.


AB’ye uyum palavra amaç yağma!


Bu hükümetin, Avrupa Birliği’ne üyelik meselesinde samimi olmadığını, üyelik konusunu sadece “bazı engelleri aşmak için” kullandığını düşündüren örnek olaylara bir yenisi daha eklendi.


AB’ye “uyum” için yeni bir yasa hazırlandı: Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı!


Tasarı ile doğal sit ve koruma alanı ilan etme yetkisi, kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarından alınıp, Çevre Bakanlığı’na veriliyor!


Tasarı yasalaşırsa, bugüne kadar doğal sit alanı ve koruma alanı olarak belirlenen bölgeler yeniden ele alınacak.


AB’ye uyum filan palavra! Bunun yapılış amacı çok açık: Koruma kurullarının verdikleri kararlar nedeniyle yapılamayan hidroelektrik santralları yapabilmenin yolunu açmak!


Böylece Başbakan ve Çevre Bakanı’nın yapılması için seferber olduğu 22 hidroelektrik santralı İkizdere’ye yapılabilecek.


Çevre Bakanlığı’nın kültür ve tabiat varlıklarını korumak konusunda ne kadar “titiz” olduğunu biliyoruz. Bin yıllık kentleri bile sular altına gömmekten kaçınmıyorlar. Kurumalarına yol açtıkları derelerin, göllerin ise sayısını hatırlayan kalmadı.


Çünkü bu bakanlık esasen “çıkar lobilerinin” esiri olmuş durumda.


Şu anda HES lobisi sazı eline almış çalıyor, bunun için kanunları bile “AB’ye uyum” kılığı altında değiştirtiyor. Yenilenebilir enerji kaynakları kanununu engellemelerinin altında da bu lobinin çıkarları yatıyor.


Memleketin doğal zenginlikleri, üç kuruşluk çıkarlar uğruna yok ediliyor. AB’ye uyum da bu yağmanın kılıfı oluyor. Çünkü hiçbir AB ülkesinde çevreyi korumak ile yükümlü bakanlık, bizimki gibi davranmıyor!


Çocuklara eziyet etmeyin artık


TÜRKİYE İnsan Hakları Vakfı’nın verilerine göre ocak ayından bugüne 376 öğrenci gözaltına alınmış. Bu öğrencilerden 50’si halen cezaevinde tutuklu olarak bulunuyorlar.


Öğrencilerin tutuklanmalarına neden olan olaylar 1 Mayıs için afiş asmak, Tekel direnişine katılmak, üniversite yerleşkelerinde açtıkları standlarda “propaganda” yapmak, hükümet aleyhine sloganlar atmak!


Normal bir ülkede, normal bir üniversite gencinden yapması beklenen şeyler yani.


Eline silah alıp kimseye ateş etmemiş, pusu kurup adam dövmemiş çocuklar bunlar.


Tek hataları normal bir demokraside yaşadıklarını zannetmiş olmaları ki bunun için onları suçlayamayız.


Ülkenin başındaki tepe yöneticilerinin söylediği sözlere inanmış olmalarının nesi suç olsun?


Bu arada “bağımsız” Türk yargısını da unutmayalım: Başbakan’ın katıldığı bir toplantıda “Parasız eğitim istiyoruz” afişi açan çocuk da 9 aydır hapiste! Bu nasıl bir yargı, bu nasıl özgürlükleri geliştirici yorum? Bir afiş astı diye bir öğrenciyi dokuz ay hapiste tutmak, yargı vicdanının neresine sığıyor?


AKP sözcülerine ve yandaş medyaya bakarsanız demokrasimiz şaha kalkmış gidiyor ama gençler iki tane slogan attılar, bir tane afiş astılar diye hapislerde!


Ve burası demokrat Türkiye!