Gündem

Eski MİT’çi Mahir Kaynak’tan 2 büyük iddia

Ergenekon’da son dalgayı gördük, 11’inci dalga olmayacak. AKP ve ordu uzlaştı, Ergenekon tasfiye edilecek

19 Ocak 2009 02:00

“Bu savaş masa başında bitmeli. Bitecek de...” diyor Mahir Kaynak, Ergenekon Davası ile ilgili olarak. Anlamı, davanın üstünün örtülmesi mi? Ona göre, örgütün tasfiyesi... Çünkü bugün silahlar bulundu, yarın cesetler de bulunacak.

Bu da Türkiye için çok büyük bir kara leke, zira binlerce faili meçhul cinayet var bu ülkede. İşte bu yüzden Ergenekon tasfiye edilmek zorunda Kaynak’a göre. Yani büyük isimlere dokunul-mayacak, bu davada 11’inci dalga olmayacak...

Bir kez daha kafam karıştı, Tuncay Güney’i TRT 2’de dinlerken... “MİT bu adamlarla da mı iş yapıyor? Bu mudur derin devlet?” diye sorup durdum kendi kendime... Sanırım pek çoğunuz gibi. Sonra karar verdim, bu sorularıma en doğru yanıtı alacağım isim Mahir Kaynak. Çünkü Türkiye’nin en karanlık dönemlerinde MİT’te görev almış, devlet içindeki örgütlenmelere sızmış, sözgelimi 9 Mart 1971 darbe girişimi gibi... Sol cunta içinde ajanlık yapmış...

'Tuncay Güney, kafaları karıştırmak için kullanıldı'

İşte bu nedenle “Kala kala MİT Tuncay Güney gibilere mi kaldı? Bu adama inanacak mıyız?” sorusuyla başladım söyleşiye. Gülerek yanıtladı Kaynak; “İşte tam da bu yüzden, bu kafa karışıklığını yaratmak için Güney kullanıldı. Sizin gibi düşünen binlerce insan var. Eğer bir hükmü geçersiz hale getirmek istiyorsanız, bunu güvenilirliği ve inandırıcılığı olmayan bir insana söyletin. İnsanlar hemen bu şahsı yargılar. Eğer şahıs güvenilmezse söylediği şey de yalandır. Şimdi herkes Tuncay Güney’e bakıyor, ’Güvenilmez. Söyledikleri yanlıştır, yalandır, uydurmadır. Öyleyse Ergenekon diye bir dava da uydurmadır’ diyorlar.”

Peki bu kime yarayacak? Ergenekonculara! Kaynak’a göre, Tuncay Güney tam bir istihbaratçı... Kaynak, bu tipolojiyi şöyle tarif ediyor: “Belirli bir ideolojileri yoktur. İşte Güney, bir dönem Fethullahçılar’ın içinde, bir dönem Veli Küçük’ün yanında... Hangi görev verilirse, onu yerine getirirler.” Bu kadar kolay mı? Kaynak bir ekleme yapıyor; “Tabii ki istihbarat örgütü, o kişiyi eğilimlerini de dikkate alarak kullanır.”

'Daha fazla yıkım olmadan operasyonlar durmalı'

Biraz daha açıklık getirelim istiyorum, “Sonuçta Güney bir MİT görevlisi midir? Çünkü MİT Güney ile bir ilgisi olmadığını açıkladı” diye soruyorum. O düzeltiyor; “Hayır, MİT Güney için ’istihbaratçı’ dedi. Yani bir dönem, Türkiye’de bulunduğu süre içerisinde bilgi toplamak için kullanılmış.”

Şimdi gelelim, Ergenekon Davası’nın neden şimdi ortaya çıktığına... Bir iç mesele midir, yoksa yine dış güçler aramak mı gerekir? Kaynak, hiç tereddüt etmeden cevaplıyor: “Ergenekon sadece Türkiye’yi değil, tüm bölgeyi etkileyecek bir dava. Şu anda satranç oynuyoruz. Türkiye’ye ABD yönetimi Ortadoğu’da çok büyük bir rol veriyor. Türkiye’nin bu rolü yerine getirebilmesi için Ergenekon tipi örgütlerin temizlenmesi gerekiyor.” Sebep?.. Cevap satranç oyunundan; “Dikkat ederseniz, Ergenekoncular’ın anti-Amerikancı olduğunu görürsünüz.” Şimdi Avrasyacılar, AB’ciler ve Amerikancılar arasındaki çekişme biraz daha netleşiyor kafamda. İşte bu yüzden ABD, Ergenekon Davası’nın en büyük destekçisi. Bir soru daha açıklığa kavuşuyor zihnimde. Güney’in yedi yıldır Kanada’da rahat rahat yaşamasının sebebi, ABD koruması. İster CIA deyin, ister ne derseniz deyin. Son bir soru soruyorum Kaynak’a; “Güney CIA ajanı olabilir mi?” Cevabı yine kısa ve net oluyor Kaynak’ın: “Olabilir.”

Kaynak ile röportaj yaparken, zaman nasıl geçiyor fark etmiyorsunuz. Tam üç saat susmadan konuştuk. Ajan olma hikayesinden Fethullah Gülen’e, Dink cinayetinden Kürt meselesine değinmediğimiz konu kalmadı neredeyse... Ama ben bu söyleşiye sondan başlıyorum, çünkü hepimizin merak ettiği soruların cevapları bu bölümde...

Ergenekon operasyonunda 10. dalga Türkiye’nin gündemini derinden sarstı. Kimisi ’korku imparatorluğundan’ bahsediyor, kimisi ise bulunan silahlarla örgütün ipliğinin pazara çıktığı inancında. Siz gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? ’Derin yapı’ ortadan mı kaldırılıyor, ’derin yapı’ elini mi yıkıyor?

Hayır efendim, Ergenekon soruşturması başladı. Bu soruşturmadan sonra ‘Aslında Ergenekon diye bir örgüt yoktur. Bu operasyonlar tamamen uydurmadır, siyasi rakiplerin tasfiyesi amacıyla yapılmıştır’ dendi. O zaman karşı taraf da yeni deliller ortaya sürmek zorunda kaldı. ’Bak, silahlar da var’dedi. Eğer böyle bir itiraz olmasaydı, Ergenekon’un tasfiyesine her iki taraf da razı olsaydı yeni dalgalar ortaya çıkmazdı. Ama diyelim ki hâlâ itiraz ediyorlar. ‘Böyle bir örgüt yoktur, bu tamamen bir grubu, siyasi bir hasmı tasfiye etmek içindir’ diyorlar. Eğer böyle devam ederlerse şimdi silah bulundu, yarın ceset bulunur. Bu da iyi bir şey değil. Yani bu bir eskalasyondur, tırmanmadır. Bu yüzden herkes masa başında güçlerini hesaplamalı, ‘Tamam çekiliyorum’ demeli bir taraf. Savaş masa başında bitmeli.

Hangi taraf direniyor?

Ergenekon taraftarları direniyor. Diyorlar ki, ‘Böyle bir şey yok, siyasi rakiplerinizi ortadan kaldırmak için söylüyorsunuz.’ Peki bu silahlar nasıl çıktı ortaya?

Ama silahların henüz ne olduğu çok belli değil?

Yok, belli. Bir yerde silah varsa, bunun bir sebebi olacak elbette. Silahları reddedemeyiz.

Silahlar Ergenekoncuların mı?

Onlarla irtibatı olan kimselerin. Dediğim gibi eğer bu mücadele devam ederse yeni dalgalar gelebilir. Yoksa davayı burada tutarlar, suç işlemiş olanlar cezalarını görürler. Ama kimse siyasi eğilimi veya siyasi hedefleri nedeniyle de cezalandırılmaz ve bu iş bitmiş olur.

Sizce doğrusu nedir?

Doğrusu da budur.

Ergenekon tasfiye edilir ve bu aşamada dava biter, öyle mi?

Evet, biter. Türkiye’nin iyiliği bunu gerektiriyor.

Dava bitmezse cesetler ortaya çıkar diyorsunuz...

Yani şunu söylüyorum; burada bir tırmanma var, tırmanmayı görüyorum. ‘Bu Ergenekon’u ispatlamaya yetmez, hâlâ siz yanlış söylüyorsunuz’ derseler, diğerleri yeni deliller ortaya çıkarmak zorunda kalır.

O zaman cesetler ve deliller biliniyor ama ortaya çıkartılmıyor, öyle mi?

Tahmin ediliyor. Aslında biliniyor da denilebilir.

İyi ama bütün olan biten tüm açıklığıyla ortaya çıksa daha iyi olmaz mı?

Hayır, iyi olmaz.

Neden?

Türkiye’nin geçmişinde bir sürü pislik var, bunları ortaya dökmek iyi değildir. Ergenekon’u mahkum edeceğim diye Türkiye’yi sabahtan akşama kadar sokaklarında adam öldürülen ülke konumuna getirmek de yanlış olur.

Faili meçhul cinayetler biliniyor o zaman?

Bilenler vardır en azından. Binlerce faili meçhul cinayet var Türkiye’de...

‘Küçükler ceza alır, büyükler deşifre olmayabilir’

Peki, son operasyonla birlikte örgütün şemasının çıktığı söyleniyor. Basına yansıdığına göre örgütün tüm elemanları artık biliniyor, birkaç dalga sonra bir numaraya da ulaşılacak deniliyor. Siz operasyonun geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Ergenekon, büyük bir örgüt değil. Hatta içindeki insanların bir arada örgütsel bir ilişki içinde olduklarını da düşünmüyorum. Ama bu istikamette birtakım çalışmalar var. Bir devlet dairesindeki gibi şu müdür, şu müdür yardımcısı, şu şube müdürü şeklinde bir ayrım da söz konusu değil... Hatta Ergenekon bir tek akıl tarafından da yönetilmiyor. Bakınız Tuncay Güney’in doğru laflarından biri ‘İkinci adam Türk. Birinci adam değil’ diyor.

İkinci adam kim?

O da belli değil ama, birinci adamın yabancı olduğunu söylüyor.

Birinci adam için ‘Misak-ı Milli sınırları içinde değil’ dedi, Türk değil demedi yanılmıyorsam...

Evet, ‘Birinci adam dışarıda’ diyor.

Bir numara kim olabilir sizce? Her kafadan bir ses çıkıyor, hatta 50-60 bin kişinin çalıştığı bir grubun başı diyenler bile var...

Burada şu var tabii, dünya görüşü Ergenekoncuların istikametinde olan herkesi bu örgütün içerisine sokabilirler. Onun için diyorlar ki, ‘Mücadele etmeyin, yenildiniz, burada bırakın, yoksa geliriz.’ Bu bir ikazdır. ‘Herkes yerine otursun. Bu sevdadan vazgeçin ve bunu burada bırakalım. Mücadeleye devam ederseniz geleceğiz’ demektir. Bence bu operasyonların daha fazla yıkıma sebep olmadan durdurulmasında yarar vardır.

Ergenekon davasında sonuna kadar gitmek Türkiye için gerçekten yıkım olur mu?

Hayır, ama çatışma olur içeride. Birtakım insanları bertaraf ederler. Yani Türkiye’de ‘saygın’ dediğimiz insanların böyle bir operasyonun içerisine girmesini ben de istemem.

O zaman siz de kabul ediyorsunuz, Ergenekon örgütünün içinde saygın ve büyük isimler de var?

Olabilir.

Operasyon konusunda Başbakan Erdoğan’la, Cumhurbaşkanı Gül’ün tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Gözaltına alınan orgenerallerin, İlker Başbuğ, Erdoğan’la görüştükten sonra serbest kaldığı söyleniyor. Diğer yandan Gül de Ergenekon operasyonunu eleştiren bir beyanat yayımladı. Bunlar ne anlama geliyor?

Efendim, Ergenekon’la ilgili operasyonlar sürdürülürken, bir yandan da ‘ordu darbeci’ havası ortaya çıkıyor. Bu ister istemez oluyor. Türkiye’de orduyu yıpratmamak için ordunun önde gelen kişilerinin itham edilmemesinde fayda görüyorlar, o bakımdan. Yani buradaki amaç o kişileri korumak, kollamak değil, orduyu töhmet altında bırakmamak ve itibarını koruma amacına yönelik.

Bu da herkesin yararına olacak diyorsunuz?

Evet, yararına olacak. Bunlar zaten emekli olmuş, evlerinde oturan insanlar. Şu anda devlet yeniden oluşuyor. Yani asker-sivil birbiriyle kavga etmiyor, bir arada hareket ediyor ve herkes birbirinin itibarını koruyor. Diyor ki sivil siyasetçi, ‘Ordu şu anda Türkiye’ye çok lazım. İçinde yer aldığımız bölge bir çatışma bölgesi haline geldi, orduyu yıpratmak istemiyorum.’ Bu çok önemli. Ordu da aynı şekilde üzerindeki bu darbeci ithamından kurtuluyor. Mesela alt kademedeki askerleri hemen mahkum ediyorlar. Yani silahı kışla dışına çıkaranları, benzer eylemleri yapanları... Siyasi tavır sergilemiş olanlara ise karışmıyorlar.

O zaman büyük oyuncular deşifre olmayacak?

Deşifre olmayabilirler. Eğer bu karşılıklı tırmanma, eskalasyon devam etmezse...

Peki Baykal’ın başından beri operasyona karşı çıkmasını neye bağlıyorsunuz?

Baykal’ın karşı çıkması doğaldır. Şu açıdan; bu istikamette düşünen, işte Cumhuriyet Mitingleri’ne katılan, Türkiye’de irticanın tehlike haline geldiğini düşünen bir sürü insan var. Eğer Baykal onların koruyucu hamisi olmazsa bu insanlar açıkta kalır ve başka birilerinin kontrolüne girerler.

Yani iddia edildiği gibi başka bir korkusu olduğundan operasyonlara karşı çıkmıyor?

Hayır, öyle bir şey yok. O son derece yanlış. Baykal, irticaya karşı tavır almış tabanı yanına çekmek için böyle bir tavır sergiliyor. Onlar ne de olsa hükümete karşılar ve Ergenekonculara düşünce itibariyle daha yakınlar.

Özetlersek, siz Türkiye’nin iyiliği açısından AKP, Ergenekon konusunda askerle uzlaşacak diyorsunuz, değil mi?

Evet. Zaten uzlaştılar. Ergenekon tasfiye edilecek, üstüne gidilmeyecek. Operasyonlar burada kesilecek.

Yani 11’inci, 12’nci dalga olmayacak mı?

Olmayacağını tahmin ediyorum.

Kimdir?


Aslında iktisat profesörü

Mahir Kaynak, aslında bir akademisyen. Kuleli Askeri Lisesi ve ardından Harp Okulu’ndan mezun olmuş. Üç buçuk yıl subaylık yapmış, ama kalbinde hep bilim adamı olmak varmış. Bu yüzden askerliği bırakmış, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girmiş. Doktora tezini verdiği günlerde MİT’ten gelip, “Bize hizmet eder misin?” diye sormuşlar. “Hayır” dememiş, daha doğrusu diyememiş. İstihbaratçılığa adım attığı o anı şöyle anlatıyor Kaynak: “Devletle karşı karşıya mı gelecektim? Yanlış anlamayın korktuğumdan değil, bunu bir görev olarak gördüğümden. Devletime hizmet etmek, benim için onurdur.”

O sırada evli olup olmadığını soruyorum Kaynak’a. Evliymiş ama karısına iki yıl boyunca söyleyememiş gizli görevini... Ama karısı da onun kadar zeki, bir süre sonra şüphe çekmiş. “Gece içmelerim başlamıştı. Tavırlarım değişmişti. Bir şeyler olduğunu anladı” diyor Kaynak. “Başka bir kadından mı şüphelendi yoksa?” diye kesiyorum sözünü, yarı şaka; gülüyor, pas geçiyor. Öyle ya da böyle onlarca gizli görev yapan Kaynak, karısından paçayı kurtaramamış, sonunda “Ben MİT’te çalışıyorum” demiş. Eşinin yanıtı çok kısa olmuş; “Tamam, başka bir şey anlatma!” Ne demeli, her istihbaratçının başına böyle bir eş gerek!

22 yıllık akademisyenlik hayatının 10 yılında gizli görevini de sürdürmüş Kaynak. İstanbul Üniversitesi’nin ardından, Gazi ve Konya üniversitelerinde akademisyenliğe devam etmiş. Kitap yazmaya da vakit ayırmayı bilmiş, hem de ne vakit! Tam 22 kitabı var. 23’üncüsü de yolda...