Eski Ekonomi Bakanı Prof. Dr. Işın Çelebi, Cumhuriyet'ten İpek Özbey'in sorularını yanıtladı. Çelebi, Türkiye'nin Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından gri listeye alınmasını, Merkez Bankası'nın bağımsızlığını, döviz kurlarında artışı ve büyükelçi krizini değerlendirdi. Çelebi, "ekonomi bir senfoni gibi yönetilir, davulu, flütü istemiyorum diyemezsiniz" diyerek "1994 krizi Türkiye’de faizi dondurma, sabitleme sevdasıyla ortaya çıktı ve her şey. altüst oldu. Çiller’in faizi dondurma çabası Türkiye’yi 5 Nisan 1994’te büyük bir krize sürükledi. Buradan ciddi bir ders almamız lazım. Aynı şekilde 21 Şubat 2001’de Türkiye tarihinin en büyük krizlerinden birini daha yaşadı. Yani faiz ve kurla masa başında oynamak, sabitlemek, piyasaların işleyişini reddetmek Türkiye’yi krize sürüklüyor; bunu yaşadık biz" dedi.
İpek Özbey'in röportajı şöyle:
Işın Bey, iş, siyaset ve devlet adam olarak önemli görevlerde bulundunuz. Şimdi de ekonomi profesörüsünüz. Söyler misiniz, Türkiye daha önce böyle bir cendere altına girdi mi?
"Türkiye’nin böyle bir dönemini hatırlamıyorum. Türkiye benim hatırladığım, uluslararası alanda ciddi saygınlığı olan bir konumdaydı. Ve sözünün ağırlığı vardı. Elbette Türkiye’nin birtakım problemleri hep oldu. Mesela biz, Suriye ve Irak’la Fırat ve Dicle sularının müzakeresini yaptık. Gerilimler yaşandı. Türkiye bugün dünyada ağırlığını daha da artırması gerekirken bunu yapamadı. Amerika ile ilişkilerimiz sıkıntılı hale geldi. Rusya ile de ilişkilerimizin sıkıntılı hale geldiğini hissediyorum. Global piyasalardaki enerji fiyatları artarken Türkiye’nin kontratlarını yeniden yenilemesi ihtiyacı henüz netleşmiş değil. Bir de İslamofobi Avrupa’da çok yaygınlaştı. Türkiye’nin Avrupa Birliği, Amerika ve Rusya ile ilişkilerinde yeni baştan bir yapılanmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Tartışmasız kabul etmek bir yana, Sayın Çelebi, bir yanda Mali Eylem Görev Gücü bizi karapara aklama yanında terörizmin finansmanını engellemede eksikler olduğu için de gri listeye sokuyor. Bu terörizmin finansmanı konusunda IŞİD ve El Kaide’den bahsediyor aslında. Radikal İslam her yerde karşımıza çıkıyor, öyle değil mi?
Evet, Türkiye için de çok büyük bir sıkıntı yaratıyor. Biraz önce söylediğiniz gri listeye alınmamızda, IŞİD ve El Kaide’nin de etkisi var. Türkiye bu listeden 2011 yılında çıkmış, şimdi yeniden alınıyor. Maalesef dünyada, Türkiye’ye karşı bir önyargı olduğunu da düşünüyorum. Bunu kırmalı ve laikliğe daha çok sahip çıkmalıyız.
Siz ne yapılması gerektiğini, dünyanın gelişimine ayak uydurulması gerektiğini söylüyorsunuz ama öyle olmuyor. “Osman Kavala serbest bırakılmalı’ diyen on büyükelçi istenmeyen adam ilan edilmek üzere. Bakın dolara, kimse tutamıyor, çünkü Merkez Bankası’nın faiz kararına Saray karar veriyor…
Siyasetin ve hukukun yeterli işlememesi Türk ekonomisini birinci dereceden negatif etkiliyor. 2005’ten sonra Türkiye, Avrupa Birliği tam üyelik müzakerelerine başladığında yaklaşık 50 milyar dolara yakın kaynak girişi oldu. Bu, büyük ölçüde inşaat sektöründe kullanıldı. Fakat 2018 sonrasında kaynak girişi, yabancı sermaye girişi hemen hemen durdu. Türkiye’nin uluslararası alandaki prestijinin azalması ve hukuk devleti ilkelerinin işlemediğine dair Batı’da uyanan kanaat, yabancı sermaye girişlerini engelledi. Yabancı sermaye girişini artırmamız gerekiyor. Bu açıdan yabancı sermayeye güvence vermemiz lazım.
Neden çekiniyor yabancı sermaye?
Hukuk devleti ilkeleri ve adalet mekanizmaları lehimize mi? Yapılan anlaşmalar geçerli olacak mı? Yarın neyle karşılaşırım endişesi taşıyor.
"Ekonomi senfoni gibi yönetilir; davulu, flütü istemiyorum diyemezsiniz"
Dünyada merkez bankaları faiz artırırken Türkiye düşürüyor. Siz eski bir ekonomi bakanı olarak bir anlam verebiliyor musunuz bu tercihe?
Merkez Bankası bağımsız olsun denilirken bu, laf olsun diye söylenmiyor. Merkez Bankası para politikası açısından alacağı kararlarda para arzını genişletmede, faiz politikalarında, piyasaların gelişmesine göre karar vermelidir. Bu teknik olarak da zorunlu bir konudur. Biz geçmişte bunun kötü örneklerini yaşadık. 1994 krizi Türkiye’de faizi dondurma, sabitleme sevdasıyla ortaya çıktı ve her şey. altüst oldu. Çiller’in faizi dondurma çabası Türkiye’yi 5 Nisan 1994’te büyük bir krize sürükledi. Buradan ciddi bir ders almamız lazım. Aynı şekilde 21 Şubat 2001’de Türkiye tarihinin en büyük krizlerinden birini daha yaşadı. Yani faiz ve kurla masa başında oynamak, sabitlemek, piyasaların işleyişini reddetmek Türkiye’yi krize sürüklüyor; bunu yaşadık biz. Bu yüzden çok inanarak söylüyorum ki faizi ve kuru piyasalara bırakmak lazım. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı çok önemli. Merkez Bankası, kararları düşünerek ve piyasalardan gelen sinyallere göre vermeli. Merkez Bankası Başkanı çok iyi bir teknisyen ama siyasi etkilerin olduğunu görüyorum. Ve gördüğüm kadarıyla bu siyasi etkiler baskın çıkıyor.
1994 yılında da Çiller, düşük tutmak için ısrar ediyor, sonuçta faiz yüzde 400’lere fırlıyordu. Bugünle benzerlikleri ve sonuçları açısından anlatır mısınız o dönemi?
Evet. Türkiye’nin inanılmaz büyük kayıpları oldu. O zaman Osman Ünsal Hazine müsteşarıydı ve Özer Çiller’in de etkisiyle bu faizi dondurarak ekonomiyi yönetebileceklerini varsaydılar, ihaleleri iptal ettiler. Oysa bizim deneyimimiz, rahmetli Özal’ın da bize hep söylediği ve uygulamada da gördüğümüz piyasaları kendi akışına bırakmak gerektiğiydi. Bizim çalıştığımız dönemde iki Merkez Bankası başkanımız oldu. Biri Yavuz Canevi, bugün hâlâ saygınlığını koruyan bir insan; diğeri Rüşdü Saracoğlu… Her iki isim de ekonomi yönetiminde 10 yıla yakın görev yaptı. Çiller dönemindeyse faizleri dondurma hastalığı yaşandı. Maalesef Özer Bey’in de işe karışmasıyla durup dururken büyük bir kriz yaşandı.
Döviz kuru nereye kadar gider? Denetim altına alınabilir mi?
Ben kontrol altına alınmasını uygun bulmuyorum. Piyasaları kendi haline bırakmak gerektiğini düşünüyorum. Şimdi reel faizler de negatife dönüştü. Yani faiz oranları 16 oldu ama enflasyon hâlâ 19.75 gibi bir noktada. 2022’de müthiş bir global enflasyon baskısı geliyor. Doğalgazda Avrupa’daki fiyatlar bin doların üzerine çıktı. Kömür fiyatları üç kat arttı. Doğalgaz bulunamaz hale geldi. Çin’de enerji yetersizliğinden fabrikalar haftada üç gün çalışır hale geldi. Tedarik zincirlerinde büyük blokajlar var. Amerika’da likidite genişlemesi sonucu faiz oranları enflasyon 4 düzeyinde. Amerika, faiz oranlarını düşürüp düşürmemeyi aylardır tartışıyor. Hop diye “faizi oradan oraya alayım, buraya indirelim” demiyorlar. Bunun bilimsel tartışmasını yapıyorlar. Ağustos-eylül ayından beri takip ediyorum: en büyük tartışma “Faiz oranlarını düşürecek miyiz, bunun istihdam yaratmaya etkisini yok eder miyiz?” etrafında dönüyor.
Dediğim gibi ekonomide yüzden fazla değişken var. Ve bunların iç ilişkileri çok önemli. En önemlilerinden biri işsizlik. Büyüme şu anda 9 ama işsizlik de inanılmaz artıyor. Ucuz işgücü de artıyor. Bunları da yönetmek lazım. Ekonomi sadece faiz ve kur değil ki. Üretimi var, istihdamı var. Bütün bunları dengeli götürmek lazım.