22 Ekim 2015 22:12
Rusya'nın Suriye'deki hükümet karşıtı güçlere yönelik hava operasyonlarını ve Türkiye'nin bölgedeki konumunu değerlendiren AKP döneminin ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, "Türkiye Suriye'ye askeri olarak müdahale ederse orada başarılı olması çok zordur, bundan sonra sıyrılmak da zor o işten, başarıyı bir tarafa bırakın, sıyrılıp geri çekilmek de zordur" dedi.
Cuma günü Viyana'da gerçekleştirilecek uluslararası toplantı için, "Suriye için bir adım daha atılacaktır ama Türkiye'nin hoşuna gidecek istikamette mi olacaktır onu kesin söyleyemiyoruz" değerlendirmesinde bulunan Yaşar Yakış, "Türkiye, Suriye'de oyuncu olmaktan çıktı" diye konuştu.
Rusya'nın Suriye krizinde başat oyuncu olduğunu söyleyen Yaşar Yakış, Suriye ordusu, Lübnan Hizbullahı ve Kürtlerle işbirliği yapan Rusya'nın diğer ülkelere göre "kesinlikle daha avantajlı" olduğunu belirtti.
Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki Kürt güçleriyle, Kuzey Irak'takine benzer bir iletişim içerisine geçmesi gerektiğine dikkat çeken eski Dışişleri Bakanı, "Kürtler iki büyük gücün imkanlarından yararlanarak Esad sonrası daha doğrusu Esad sonrası demeyim de kriz sonrası döneme hazırlanıyor" dedi.
Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın, Sputnik'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Türkiye'nin Suriye’de Esadlı geçiş sürecine yeşil ışık yaktığı belirtiliyor. Bu politika değişikliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu geçiş dönemi konusunda, Türkiye'nin dış politikasının, sahadaki gerçeklere uyarlanmış olmasını olumlu gelişme olarak değerlendiriyorum. Türkiye'nin uluslararası alanda yalnızlığa düşmüş olmasının yarattığı çok sayıda sorun vardı ve izlediğimiz politika sahadaki gerçeklere uygun değildi. Şimdi o istikamette bir adım atıldı.
Zaten sayın Cumhurbaşkanımız Moskova'dan döndükten sonra geçiş döneminin Esadlı olabileceğine dair işareti vermişti. Hatta orada gerek sayın Cumhurbaşkanımız gerek Başbakanımız 'geçiş döneminden sonra söz Suriye halkının olacaktır, Suriye seçmeni ne isterse o olacaktır' demek suretiyle son derece açık bir şey ortaya koydular.
Belki orada şöyle bir nüans vardır. Benim şimdi söyleyeceğim durum ortaya çıkacak mı çıkmayacak mı belli değil zira geçiş dönemi tamamlandıktan sonra Suriye halkı bu kadar can kaybına sebebiyet vermiş olan bir lideri halen kendi başlarında görmek isteyecekler mi onu bilmiyorum. Muhtemelen istemeyeceklerdir ama bunun tersi olur da, Suriye halkı Esad'ı yine öteki adaylara nazaran daha uygun bir aday olarak görürse uluslararası camia ortaya çıkıp 'Suriyeliler, siz sizi kimin yöneteceğini bilemezsiniz, Esad olmaz illa filanca olacaktır' dememesi lazımdır. Şu anda bu görüşü savunan tek ülke Rusya’dır. Ama dediğim gibi büyük ihtimal Esad'ın, kriz dönemi sonrasında bir rolü olmayacak. Ama olursa, Türkiye'nin bu duruma da karşı çıkması halinde yine yalnız kalabileceğini düşünüyorum.
Suriye'deki geçiş süreciyle ilgili bir altı aylık süreçten bahsediliyor. Sizce bu süre makul bir süre midir ya da süre konulması gerçekçi midir?
Hayır, bence öyle zamana bağlamak doğru değil. Zira siyasette hiçbir zaman söylenen sözler tutmaz. Yani biz kendimizi bağlamayalım. Bir hedef olarak benimsenebilir, bu işi altı ayda bitirelim diye. Ama altı ayın dolduğu gece saat 00.00'dan sonra bu hedefe ulaşılmazsa, kimse ‘Bu yöntem artık terk edilecektir’ demeyecektir. O günkü duruma bakılacaktır ama başlangıçta bir hedef konulması doğrudur, öyle yapılır her zaman. Ama uyulmadığı takdirde de bu dünyanın sonu olmayacaktır. O günkü koşullar neyi gerektiriyorsa ona göre yeni hedefler belirlenecektir benim tahminimce.
Rusya'nın Suriye'deki rolü de son günlerde çok tartışma konusu. Rusya hem hava operasyonları başlattı hem de Esad sürpriz şekilde Moskova'ya giderek Rusya lideri Vladimir Putin ile görüştü. Moskova'dan verilen bu fotoğraf size göre hangi mesajları içeriyor?
Bu fotoğrafı Rusya'nın artık Suriye krizinde başat oyuncu olduğunun bir başka kanıtı olarak görmek lazım. Öteki ülkelere nazaran Rusya, uluslararası hukuka daha uygun bir şey yaparak Suriye rejimi tarafından davet üzerine oraya gitmiş olan, askerlerini, uçaklarını göndermiş olan bir ülke. Dolayısıyla orada sureti haktan görünüyor onların yaptıkları. Aynı zamanda askeri gücü de çok fazla. Dolayısıyla sahada onun için savaşacak olan botları toprağa değecek olan askerler de var, uluslararası camianın öteki üyelerine nazaran. ABD’yi kastediyorum burada; havadan bombalıyorsunuz ama sahada bombaladığınız yeri işgal edecek askeriniz yoksa o bombalanan yere bir süre sonra yine oradan kaçan insanlar geri dönüyor. Rusya'nın durumunda ise sahada savaşacak askerleri var, o askerler de Suriyeli askerler ve Hizbullah, kuzey bölgelerde de Kürtler. Dolayısıyla Rusya'nın ayağı daha fazla yerde bu oyunda.
Diğer ülkelere göre Rusya daha mı avantajlı bu durumda Suriye'de?
Kesinlikle daha avantajlı. Çünkü bütün eksikliklerine, yenilgilerine, kayıplarına rağmen bir Suriye ordusu var. Suriye ordusu artı Lübnan Hizbullahı artı Kürtler. Rusya'nın havadan yapmaya çalıştığı şeyi sahada tamamlayacaklardır. Bu çok büyük bir üstünlük sağlayacaktır bence.
Kürtler tabi aynı zamanda Amerikalılarla da işbirliği yapıyor. Bence Kürtlerin yaptığı 'Biz kendi çıkarlarımızı koruyoruz, bu çıkarlarımıza en yakın hizmet eden yabancı ülke hangisiyse ondan da destek alırız' demeye getiriyorlar. Dolayısıyla Kürtler iki büyük gücün imkanlarından yararlanarak Esad sonrası daha doğrusu Esad sonrası demeyim de kriz sonrası döneme hazırlanıyor. Zira krizden sonra da Esad'ın kalabileceğini bir ihtimal olarak bir tarafta hep tutmak lazım. Kriz sonrası Suriye'de daha güçlü konuma gelmeye çalışıyorlar Kürtler.
Bölgedeki Kürtler ile Türkiye'nin ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz, son günlerde Türkiye'den Kürtlerin bölgedeki rolü ve işbirliklerine tepki de var?
(PYD Eş Başkanı) Salih Müslim ısrarla 'Bizim Türkiye ile bir kavgamız yok biz kendimizi korumaya çalışıyoruz ve kendi Kürt davamızı ileri götürmeye çalışıyoruz' diyor. Bizim imkan olursa, nasıl Kuzey Irak'taki Kürtlerle bir anlaşma orta yerde buluşma yapabildiysek, bir benzerini Kuzey Suriye'deki Kürtlerle yani PYD ile de yapabilmemiz lazımdı. Esasen bu açılım süreci devam ederken ben en çok ondan ümitlenmiştim. Yani bu açılım süreci Türkiye'deki Kürtlerin sorununu çözümleyeceği gibi Kuzey Suriye'deki Kürtlerle olan sorunu da çözümlerdi. Çünkü biz bu süreci İmralı'da hapiste olan Öcalan ile yürütüyorduk ve Müslim'in de Öcalan'ın sözünden çıkmayacağın farz ettiğim için bu süreç tamamlanabilmiş olsaydı bizim Kuzey Suriye'deki Kürtlerle de sorunumuz kalmayacaktı. Bizim yine de ne yapıp edip Kuzey Suriye'deki Kürtlerle, belki onların PKK ile ilişkilerini zayıflatacak şekilde yakın ilişkiler kurmak suretiyle orada bizim için tehdit yaratacak bir unsur gelişmesine meydan vermemiz lazımdı. Doğru olanı budur bence.
Yani Türkiye PYD ile görüşmeli mi?
Türkiye, PYD ile ilişkilerini (Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud) Barzani ile olan ilişkilere benzer bir çerçeveye oturtabilse çok daha fazla rahat edecektir.
Suriye için diplomatik trafik hızlanmış görünüyor, yarın Viyana'da da bir toplantı var, çözüm için umutlu musunuz, ne çıkar bu görüşmelerden?
Suriye için bir adım daha atılacaktır ama Türkiye'nin hoşuna gidecek istikamette mi olacaktır onu kesin söyleyemiyoruz. Zira Türkiye, Suriye'de oyuncu olmaktan çıktı. Yani Türkiye'nin bu konuda öne süreceği tez, öteki katılımcıların hiç birine uymuyor. Biraz Suudi Arabistan'a uyuyor ama asıl büyük oyuncular Rusya, ABD ve İran. Onların istemeyeceği bir şeyin Suriye'de gerçekleşebileceğine ihtimal vermiyorum. Onların istediği şey de Türkiye'nin istediğinden birebir aynı değil.
Katar'dan da bir açıklama geldi, 'Gerekirse askeri müdahalede bulunuruz' şeklinde, nasıl değerlendirirsiniz?
Katar 456 bin nüfuslu bir yer. Yani nüfusu, Ankara'nın Mamak ilçesinin nüfusundan biraz daha az olan bir yer. Parası bol. Ama o parayla her şey yapılamıyor. Katar'ın dış politikada belirlediği hedef ancak başka bir ülke tarafından benimsendiği takdirde bir anlam ifade eder.
Zaten açıklamada da 'Türkiye ve Suudi Arabistan ile işbirliği yaparak' deniliyor.
Türkiye'nin Suriye'nin iç işlerine karışmaması gerektiği tezini savunan bir insanım. Türkiye Suriye'ye askeri olarak müdahale ederse orada başarılı olması çok zordur, bundan sonra sıyrılmak da zor o işten, başarıyı bir tarafa bırakın, sıyrılıp geri çekilmek de zordur. Onun için ben Türk askerinin ordular halinde Suriye topraklarına girmesinin Türkiye'ye sıkıntılar yaratacağı kanaatindeyim. Özellikle Rusya'nın orada bulunması karşısında.
Suriye meselesi Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceğini sizce nasıl etkiler?
Türkiye ile Rusya akıllıca bir politika olarak, bir alandaki olumsuz bir durumun öbür alandaki olumlu gelişmeleri etkilememesi yolunu yani bir kompartımanda ne oluyorsa orada vereceği zararı orada bırakan, ötekilere dokundurtmayan bir anlayışı izliyor. Ama bu her zaman gerçekleşebilir mi, onu kesinlikle söyleyemeyiz. Çünkü diyelim, Suriye hava sahasında Türk ve Rus uçaklarının it dalaşına girdiğini bir taraftan bir uçağın, diğer taraftan iki uçağın düştüğünü farz edelim. Böyle bir zamanda Rusya ile öteki alanlardaki ilişkilerimizin hiç etkilenmeyeceğini beklemek doğru değildir. Hatta olumsuz şekilde etkilenecektir. Bunu o kompartıman üzerinde stabilize etme politikası doğrudur ama bu demek değildir ki biz her alanda istediğimiz gibi çatışabiliriz, bu çatışma öbür alanlara etki etmeyecektir, onun için dilediğimizi yapalım anlamına gelmez. Yani kritik bir durum. Mesela kış aylarında bir yerde doğalgazda bir arıza olsa, Rusya'nın da o sırada fazla paraya ihtiyacı olmasa, tam o sırada da Suriye'de iki ülkenin uçakları it dalaşına girmişse, oradaki Rus teknisyenler ‘Tamir edemedik doğalgazdaki arızayı’ diyerek Türkiye'ye gelen gazın bir süre gelmemesi gibi bir şeyi sağlayabilirler. Bu söylediklerim farazi şeyler ama ilişkiler gergin olduğu zaman bunun nerede patlak vereceği nerede su üstüne çıkacağı belli olmaz. İdeali bütün komşularla iyi geçinmektir, böyle şeylere meydan vermemektir. Rusya ile bizim çok alanda çok yönlü ilişkilerimiz var. Ama o çok yönlü ilişkilerden bir kısmında, yani diyelim 10 alanda ilişkimiz var ve bir tanesinde sorunları önleyemedik. Suriye konusunda ayrı gemideyiz ama başka alanlarda da Ukrayna meselesinde de aynı gemide değiliz. Ancak bunların sayısı artmamalı, ‘10 alanda ilişki ama 9'unda kötü birinde iyi’ duruma düşmemek lazım.
© Tüm hakları saklıdır.