Deniz Feneri soruşturmasından el çektirilen Ankara Cumhuriyet Savcısı Abdulvahap Yaren "Bu insanlar ne yapmış? Zekat, fitre, sadaka paralarını hovardalıkta kullanmış, şirketlerine aktarmış, paraları kendine mal etmiş. Bunu dini inançları suistimal ederek yapmış" dedi. Türkaslan, soruşturma sırasında gözaltı ve tutuklama olmasa bu davanın açılmayacağını söyledi.
Deniz Feneri e.V bağlantılı soruşturmayı yürütürken resmi belgede sahtecilik ve görevde yetkiyi kötüye kullanma iddiasıyla görevden alınan Cumhuriyet savcıları Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz’ün Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nde yargılanmalarına başlandı.
Yargıtay Genel Kurul Salonu’ndaki ilk duruşmaya, sanıklar ve avukatları ile müdahil avukatları katıldı. Bazı CHP ve MHP milletvekilleri, YARSAV üyeleri ile Ankara Adliyesi’ndeki bazı hakim ve savcılar da duruşmayı izledi.
Duruşmada ilk olarak sanık Savcı Mehmet Tamöz’ün, yargılamanın kapalı yapılmasına ilişkin dün Yargıtay 11. Ceza Dairesi’ne gönderdiği dilekçe okundu. Tamöz dilekçesinde, Deniz Feneri e.V davasının kamuoyunda yakından takip edildiğini, bunun hakkındaki yargılamaya siyasi nitelik kazandıracağı ve yargılamanın önüne geçeceği kaygısı taşıdığını kaydederek, halen Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptığını, mesleğinin onuru için duruşmanın kapalı yapılmasını talep etti. Diğer sanıklar ve sanık avukatları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve müdahil avukatları, bu talebin reddini talep etti.
Heyet de Tamöz’ün kısıtlılık kararını yerinde bulmayarak duruşmaların kapalı yapılması talebini oy birliğiyle reddetti. Avukatı bulunmayan Tamöz, avukat istemediğini belirterek, savunmasını kendisinin yapacağını kaydetti.
"Soruşturmayı örtmekle, korumakla itham edildik"
Duruşmanın sabahki oturumunda savunmasını yapan Nadi Türkaslan, yapacağı savunmadaki sözlerinin sadece kendisini bağlayacağının altını çizerek, 26 yıllık savcı olarak heyetin karşısında bulunmanın kendisi için kolay olmadığını sözlerine ekledi.
Mesleğini titizlikle, hukuk kuralları içinde, tarafsız yaptığını, bu güne kadar bir disiplin cezası bile bulanmadığını belirten Türkaslan, “Kamuoyuna da mal olan binlerce soruşturma yürüttüm. Kimsenin hakkını ihlal etmemeye hep özen gösterdim. Hep hukuk kuralları içinde kaldım ama hukuk dışı niyet ve uygulamalar sonucu karşınızdayım” diye konuştu. Deniz Feneri e.V bağlantılı soruşturmanın uluslararası alanda yürütüldüğü için olağandan daha fazla özen gerektirdiğini kaydeden Türkaslan, soruşturma esnasında maksimum özenle hareket ettiklerini belirtti. Soruşturma sırasında gizliliğe riayet ettiğini belirten Türkaslan, “Gizlilik nedeniyle zaman zaman medyada soruşturmayı örtmekle, korumakla itham edildik. Soruşturma sırasında göz altı ve tutuklama olmasa bu dava açılmazdı. Soruşturma boyunca zor ve kritik yerlerden geçtim. Dava da bunlarla ilgili. Kamuoyu da bunları bilmek istiyor ama bunların anlatılmasının ne yeri ne zamanı” dedi.
"Bu dava Deniz Feneri soruşturmasından alınmamın gerekçesi"
Türkaslan, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca (HSYK) hakkında verilen soruşturma ve kovuşturma kararlarının da hukuksuz olduğunu savunarak, kovuşturma izni verilmesine ilişkin HSYK kararında tek kelime gerekçe yazılmadığını söyledi. Hakkında açılan davanın Deniz Feneri soruşturmasından alınmasının gerekçesi olduğunu belirten Türkaslan, süreçte HSYK tarafından yapılan yazılı açıklamayı da eleştirdi.
"Tedbir kararıyla zerre kadar oynamadım"
Nadi Türkaslan, Deniz Feneri soruşturmasında mal varlıklarına el konulmasına ilişkin mahkeme kararıyla zerre kadar oynamadığının ve değişiklik yapmadığının altını çizerek, yalnızca kararın b ve c bentlerini kapatıp fotokopisini çektiğini belirtti. Fotokopiyi tapu sicile gönderdiğini kaydeden Türkaslan, “Kararda gerçek kişilerin mal varlıklarına tedbir uygulanması vardı. 18 gerçek kişinin kimliklerine yer veriliyordu, şirket ismi yoktu. Çektiğim faksta aslının aynıdır ibaresi yoktu. Tapu sicile gönderdiğim faksta şirket isimlerinden hiç bahsedilmiyor, sadece tüzel kişilerin ismi vardı” diye konuştu. Sonraki süreçte kararı infaz eden, tapu sicil müdürlükleri, icra müdürlükleri gibi infaz yerlerinin kararı sanki tüm bölümleri açık gibi yorumladıklarını öne süren Türkaslan, böylelikle şüphelilerin ortak olduğu şirketlerinin mal varlıkları üzerine de tedbir konulduğunu, gönderdiği faksta infaz makamlarını yönlendirecek bir ibare kullanmadığını öne sürdü.
Kararın kapatarak gönderilmesi işleminin zaman zaman yapıldığını kaydeden Türkaslan, yazının gönderildiği yerin b ve c bentlerinde yazılanlarla bir ilgisinin olmadığını ve o tarihte açık kimliği belli olmadığı için hakkındaki tedbir talebi reddedilen kişinin isminin yazdığı için bu bölümleri kapatarak gönderdiğinin altını çizdi.
Türkaslan, “Bu benim tarzım. Sulh ceza mahkemesinin tedbir kararının üzerinde silinti, çizinti gibi hiçbir değişiklik yapmadım. Fotokopi hukuki bir belge olmadığına göre yüklenen suçun unsurları oluşmamıştır. Tapu sicile gönderdiğim faksta kapalılık açıkça belli. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından onaysız bir fotokopinin nasıl suç oluşturduğu açıklanmalıdır. Faks yoluyla gönderilen onaysız yazılı kağıt belge olamaz” dedi. Türkaslan, HSYK tarafından kendisi hakkında verilen kovuşturma kararında görevi kötüye kullanma suçunun bulunmadığını, ancak Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu suçtan da dava açtığını belirtti.
Türkaslan, “Bu suçtan HSYK tarafından verilmiş bir izin yoktur” diyerek savunma yaptığını ancak Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce savunmasının kabul edilmediğini ifade etti. Nadi Türkaslan, her iki suçtan da beraatına karar verilmesini istedi.
"Adalet başmüfettişi keşke açıklasaydı da biz de hukuk bilgisini görmüş olsaydık"
Savcı Mehmet Tamöz de savunmasında soruşturmada belli bir süre sonra görev aldığını ve bundan sonra kararlar için 3 imza açıldığını belirterek, 3 imzanın olmadığı yerlerde sorumlu sayılamayacağını ifade etti. Tedbir kararını anlatan Tamöz, bu konuda icra hukukunun bilinmesi gerektiğini, Adalet Başmüfettişinin bu nedenle yanıldığını savundu. Ortaklık payının şirketteki tüm hak ve yükümlülükleri kapsadığını belirten Tamöz, bir şirket ortağının şahsi borçları için ortaklık payının haczedilebileceğini anlattı. Tedbirin ortaklık payına alındığını ve şirketin mal varlığına etki edeceğinin açık olduğunu dile getiren Tamöz, tedbir kararında şirket ismi olmadığını belirtti.
CMK'de ortaklık payına el koyma konusunun bulunmadığını, bu nedenle ticaret hukukunun bilinmesi gerektiğini ifade eden Tamöz, “Ticaret hukukunu bilmezsek nasıl anlatacağız? Adalet Başmüfettişi keşke açıklasaydı da biz de hukuk bilgisini görmüş olsaydık” değerlendirmesinde bulundu.
2004 yılında Ankara'ya geldiğini ve ciddi soruşturmalarda görev aldığını anlatan Tamöz, “Hiçbirinde bana 'bu yaramaz adam şüpheli yap dediklerinde kim olursa olsun 'bu şüpheliyi çıkar dedikleri zaman da hukuk ve vicdanım karşısında asla yapmadım. Ben başı dik duran bir insanım. Bütün soruşturmaları tarafsızlık, doğruluk ilkeleri doğrultusunda yürüttüm. Özel bir amacım asla olamaz, olmadı da” dedi.
"Sadaka paraları hovardalıkta kullanılmış"
Abdulvahap Yaren de “Bu insanlar ne yapmış? Zekat, fitre, sadaka paralarını hovardalıkta kullanmış, şirketlerine aktarmış, paraları kendine mal etmiş. Bunu dini inançları suistimal ederek yapmış” derken, Cumhuriyet savcısı olarak görevini yerine getirdiğini belirtti. Tedbir kararında, şüphelilerle ilgili 'şu şirketteki payı şu kadardır' şeklinde açıklama bulunmadığını anlatan Yaren, “Yargılandığım suç yazdığım mütalaa. Sonraki savcılar da aynı mütalaayı yazmış. Onlarla ilgili karar var mı? Yok. Gerçek amaç savcıları uzaklaştırmak ve amaçlarına ulaştılar” değerlendirmesinde bulunarak beraatini istedi. Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda müdahillik taleplerini değerlendirecek olan Daire, tanık dinleyecek.