Genelkurmay, 2006’da Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’yü ilk deşifre eden bir dönem Fethullah Gülen liderliğini yaptığı cemaatin önde gelen isimlerinden olan Nurettin Veren’i ifadeye çağırdı. 8 saat boyunca görüntülü kayıt alındı. 11 yıl önce alınan o ifade kayboldu. Veren şimdi o görüntülerin peşine düştü.
Sözcü'de yer alan haber aynen şöyle:
35 yıl FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in yanındaydı, bütün sırlarına vakıftı. 1966'da İzmir Kestanepazarı'nda başlayan ilişki 1990'ların sonunda koptu. Nurettin Veren, o dönem ‘cemaat' olan 15 Temmuz'dan sonra Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) adını alan yapıyı ilk ifşa eden isimdi. 2004 yılında merkez medyayı dolaştı ve anlattı, kimse yazamadı, yazmadı. Sadece Aydınlık, Gözcü gibi gazete ve dergilerde konu oldu. Meclis'te de AKP'den istifa eden İstanbul Milletvekili Emin Şirin, Veren'in açıklamalarını soru önergesi yaptı, cevap alamadı. Şirin de 2007'de Ergenekon kumpasına dahil edildi.
11 yıl önce ifadeye çağrıldı
Sonra bir gün Genelkurmay'dan telefon geldi. Elindeki bilgi ve belgeleri istediler. Org. Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde Genelkurmay Askeri Savcılığı Nurettin Veren'i ifadeye çağırdı. Askeri Savcılığın çağırma nedeni Veren'in televizyonlarda ve kitaplarda, Fetullahçı gizli örgütlenme ile ilgili açıklamalarıydı. Askeri Savcılık, Veren'den TSK içindeki Fetullahçı yapılanmayı anlatmasını istedi. Veren, 11 yıl önce her şeyi anlattı. TSK'daki örgütlenmeyi sağlayan ismi bile söyledi. Sonra o görüntüler ve ifade kayboldu.
Keçiören'den yapılan tehdit
CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan'ın yıllar sonra ortaya çıkan flaş belleği gibi Nurettin Veren'in 8 saatlik görüşmesi de sır oldu! Veren'e o gün neler yaşandığını sordum: “Genelkurmay'dan telefon geldi ve görüşmeye gittim. Bu görüşmeden birkaç saat sonra telefonum çaldı. Arayan kişi; ‘Az önce arandığın yerden arıyorum. Buraya gelirsen sonun Ahmet Taner Kışlalı gibi olur' dedi ve kapattı. Durumu Genelkurmay'a bildirdim ve görüşmeyi erteledik. Bu arada beni arayan numarayı savcılığa verdim, Ankara Keçiören'den ankesörlü bir telefondan aranmışım. Belirlenen yeni bir tarihte Genelkurmay'da Askeri Savcılık tarafından 8 saat görüntülü ifadem alındı. TSK'daki imamın adını bile verdim. Sait Sürmeli Aksoy'du. Şimdi firarda. Siyasi bağlantıları anlattım. Örgütün şemasını, neler yaptıklarını… Sonra o görüntülü ifadem kayboldu. Bu arada Keçiören'deki ankesörlü telefon kulübesinin de görüntü kayıtları bulunmalı.”
"15 Temmuz'a kalkışamazlardı"
Yıllar sonra 2014 yılında Veren o görüntülerin peşine bir kez daha düştü. Emniyet ve savcılığa başvurdu: “İfademi lütfen bulun.” İfade bulundu ancak 8 saatlik konuşmadan iki-üç sayfalık metin hazılanmış. Sözü Veren'e bırakalım: “Kitaplardan bazı cümlelerimi almışlar ifade yapmışlar. Şimdi bu ifadeyi bulacağım ve tekrar peşine düşeceğim. Çünkü, dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt sonrasında gelen Hilmi Özkök, iktidar ve muhalefet bu ifadeye sahip çıksaydı ne 17-25 Aralık ne de 15 Temmuz hain darbe girişimi olurdu. Şimdi herkes Adil Öksüz'ü (FETÖ'cü darbe girişiminin merkezindeki TSK imamı)) konuşuyor ya! O sadece bir parça. 11 yıl önce ben askeriyedeki örgütlenmeyi anlattım ve o dönem bunların izi sürülseydi, ne terfi edebilirlerdi ne de bu kalkışma olurdu. Bakın o dönem Büyükanıt'ın yaveri bile FETÖ'cü çıktı. Bugün kimse geçmişle birbirini yargılamasın. Devlet bu ifademi bulmalı. O zaman çok şey aydınlanacak.”
AKP'den milletvekili seçilen ve sonra istifa eden Emin Şirin, Nurettin Veren ile birlikte katıldığı bir televizyon programının deşifresini 13 Haziran 2006'da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na teslim etmiş ve suç duyurusunda bulunmuştu. Nurettin Veren, Şirin'in suç duyurusuna konu olan programda: “Gülen'in mükemmel vaazlarıyla Kuran'ı anlatmasıyla insanları cezbettiğini, siyasetçilerle yüzlerce kez görüştüğünü, bu isimlerin Gülen'in ‘yat' demesiyle yatıp, ‘kalk' demesiyle kalkacağını”, Gülen'in ‘Türkiye işgalinin 1998 ve 2000 yılında bittiğini', “imamlarının” güvenlik ve istihbarat birimleri de dahil devletin her kademesinde yer aldığını, ‘Derin Fetullah devletinin en büyük çete olduğunu, devlet bilincine varması gerektiğini…” iddia etmişti.