Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yargının bir an önce bağımsız bir yapıya kavuşması gerektiğini söyleyerek, "Yargıda 2010'dan önce bir vesayet vardı. Ondan sonra bir başka vesayet geldi" dedi.
Yeni Yüzyıl'dan Seda Şimşek'in haberine göre, Haşim Kılıç, Ankara Forumu Derneği’nin düzenlediği “Yeni Anayasa Tartışmaları” konulu forumda bir konuşma yaptı. Kılıç, Türkiye’de demokratik kültür gelişmediği sürece hangi sistem getirilirse getirilsin sorunların çözülemeyeceğini söyledi. Kılıç, Türkiye Cumhuriyeti’nin “adil, merhametli, eşitlikçi, hoşgörülü, hukuku içselleştirmiş” diye tanımladığı “onurlu insanı” yetiştiremediği görüşünü dile getirdi.
Laikliğin Türkiye’de yıllardır yanlış uygulandığını, devletin laik olmasıyla toplumun laik olmasının karıştırıldığını ifade eden Kılıç, bu durumun içi ile dışı bir olmayan, çift kişilikli bireyler oluşmasına yol açtığına dikkat çekti.
“İdolojik devlet”
Kimlikleri üzerinden yapılan siyasetin Türkiye’nin sorunların çözmediğini ve çözemeyeceğinin altını çizen Kılıç, özetle şu mesajları verdi:
“Kimlik üzerinden siyaset yapanlar, önce kendi mahallesine baktı. Diğer mahalle ne yapıyor onu unuttu. Hangi kimlik iktidarı ele geçirdiyse kendi mahallesinin sorunlarını çözdü. Bunun üzerinden yapılan siyaset başarılı oldu. Devleti ele geçirdiğinde kendi mahallesiyle ilgilendi. 'Hâkim devlet’ anlayışının yerine, ideolojik devlet ortaya çıktı. Ama Türkiye’nin sorunları çözülmedi. Kin ve nefret kültürü ortaya çıktı. Kin ve nefret bu toplumun baş belası. Yol ve köprüler yaptık ancak insanın kalbine giden yolları yok ettik. Birbiriyle konuşmayan insanlar yarattık.
“Parlamenter sistemin DNA’ları ile oynadık”
Kırmızı çizgilerde oturulan masadan yeni bir anayasa çıkamaz. Temel hak ve özgürlükleri güvence altına almayan bir anayasanın, hükümet sisteminin başkanlık ya da parlamenter sistemi olmasının önemi olmaz. Demokrasi kültürü yoksa başkanlık da olsa parlamenter sistem de olsa yine yürümez. Demokratik bir kültüre sahip toplumu hazırlamalısınız, ondan sonra anayasa değişmelidir. Parlamenter sistemi işleyemez hale biz getirdik. DNA’ları ile oynadık.
"Çifte meşruiyet sorunu çıktı"
12 Eylül’de Kenan Evren güçlü bir Cumhurbaşkanlığı sistemi getirdi. Referandumla da cumhurbaşkanını halk oyuyla seçtik. Yetki, görev ve sorumluluk aynı ama seçimle geldi. Çifte meşruiyet sorunu ortaya çıktı. Başkanlık sistemi de olsa eğer güçlü bir temsilciler meclisi varsa başkan ne yapacak? İşte burada demokrasi kültürü gerekiyor.
"Anayasa mahkemesi '2x2= 367" dedi, kara bir lekedir"
Anayasa Mahkemesi, 2007 yılında cumhurbaşkanı seçiminde verdiği 367 kararı ile '2 x 2 = 367' dedi. Bu karar kara bir lekedir.
Yargı içimde kanayan bir yaradır. Türkiye’de yargı, bir an önce bağımsız ve tarafsız bir yapıya kavuşması gerekiyor. 2010’dan önce bir vesayet vardı, ondan sonra bir başka vesayetin altına girdi. Şimdi de bir başka vesayetin. DGM’ler kalktı, özel yetkili mahkemeler geldi, onların yarattığı sorunları gördük. Şimdi de Sulh Ceza Mahkemeleri ile ilgili sorunlar yaşanıyor. Yargının sübjektif alanında sıkıntı var. Bu alanda adil ve dürüst olamıyoruz.
Tutukluluk, eğer diğer tedbirler yeterli değilse sanığın kaçma, delileri karartma şüphesi varsa uygulanır. Tutukluluk, en son ve ağır bir tedbir kararıdır. AİHM de bir dava devam ederken, sonuçlanmadan istisnai olarak tutukluğa itirazı kabul ediyor. Dava yerel mahkemede devam ediyor. Mahkemeyi bağlayan şu anda bir karar yok. Bir tedbir kararına yapılan itiraza yönelik verilen bir karar var. Türkiye’de yargı tutukluğu ceza haline getirdi.”
Kılıç’ın bu değerlendirmeleri yaptıktan sonra, Anayasa Mahkemesi de dün Erdem Gül ve Can Dündar’a tahliye yolu açan kararının gerekçesini açıkladı. Yüksek Mahkeme, kendisinin sadece tutukluluğa itiraza baktığını, davanın esasının yerel mahkemenin işi olduğuna vurgu yaptı.