Star gazetesi yazarı, iktisatçı Prof. Dr. Eser Karakaş, AKP’nin Türkiye’yi Dârülharp olarak gördüğünü söyleyerek “AK Parti şimdilik rantı AB’ye tercih ediyor. Seçmen de vergi vermediği için yolsuzluklara ses çıkarmıyor” dedi.
Birgün gazetesinden Onur Erem’e konuşan Eser Karakaş, “AK Parti muhafazakâr bir parti değildir. Oportünist (fırsatçı) bir partidir. Muhafazakârlık çok ciddi bir şeydir, Türkiye’de muhafazakâr yoktur. Muhafazakâr bazı değerlerin özünü korumaya çalışır. Türkiye’de korunacak en önemli şeylerden biri İstanbul’un siluetidir, dünya mimarlık tarihinin en iyi korunmuş siluetlerinden biridir. AK Parti döneminde OnaltıDokuz kuleleri dikildi silueti mahfeden. Onu yapan adamı da tanıyorum, kendisine muhafazakâr diyor. Kıçımın muhafazakârı. Muhafazakârsan bunu yapamazsın. Bizde kendine muhafazkâr diyenler ancak apış arası muhafazakârıdır” diye konuştu.
Onur Erem’in Eser Karakaş’la yaptığı söyleşi şöyle:
Neden AB olmadan Türkiye’nin hukuk devleti olamayacağını düşünüyorsunuz?
Bizim kuşak, en azından sol teorilere kulağı alışık olanlar mekanik bir şekilde ekonominin hukuku ileri taşıyacağını düşündü. Ekonomi belli bir seviyeye gelirse hukuk devletinin işlemeye başlayacağını sandı. Ama son 30 yılda hukuk bir üstyapı kurumu olmaktan çıkıp bir altyapı kurumu olmaya dönüşüyor. Artık hukuk ekonomiyi ilerletecek, tersi değil. Bugün hukuku üretenler yerel ekonomiler değil, uluslarüstü kurumlar. Bu bence çok iyi bir şey.
21. yüzyılda evrensel hukuk günün en ileri hukuk düzenidir. Bugün bence ABD ve Avrupa Birliği hukukudur en ileri olan. Sol hareketler buna çok sıcak bakmıyor ama sermayenin serbest dolaşımıyla birlikte büyümenin motoru olan ulusal tasarruf kavramı anlamını yitiriyor. Küresel tasarruf havuzu var yılda en azından 4 trilyon dolara yakın. Bu para her yıl yatırım için yer arıyor. Kim o havuzdan daha fazla kaynak çekerse daha fazla büyüyecek. Peki o paranın sahipleri hangi ülkelere daha rahat yatırım yapabilecek? Bunun cevabı çok açık, daha güvenilebilir ülkeler, hukuku gelişmiş ülkeler. Türkiye için de AB meselesi burada devreye giriyor. AB meselesi asla yalnızca ekonomik bir iş değil ama iktisatçı olarak her zaman şuna vurgu yapıyorum: AB ile Türkiye çok yakınlaşmadan veya bütünleşmeden Türkiye o evrensel hukuku üretemeyecek. Bu konuda benim kafam çok net. Neden üretemeyecek? Sosyalist arkadaşlar bu görüşlere çok sıcak bakmazlar fakat evrensel hukuk talebi dipten gelmiyor Türkiye’de. Geniş seçmen çoğunluğunun evrensel hukuk dışında kalmaktan rasyonel çıkarı var. Sadece cehaletten veya bazı dini eğilimlerden kaynaklanmıyor şu anki durum. Buna iktisatçılar olarak rasyonel cehalet de diyoruz. Adam bilmiyor, ama bilmemekte faydası olduğunu da biliyor. Türk toplumuna ter türlü şartlanmayı aşıp objektif olarak bakabilirsek 56 milyona yaklaşmış seçmen kesimi içinde beyanname ile vergi veren yalnızca 1 milyon kişi var. Böyle bir toplumda diyorsunuz ki “Gel evrensel hukukun içine gir”. “Girip ne yapayım” diyor adam, “Mesela vergi ver” diyorsunuz. O da “Kusura bakma abi ben girmeyeyim” diyor. “Uzun vadede senin çıkarına olacak” deseniz bile “Almayayım abi” diyor. Seçmenin çoğu İsveç standartlarında bir devleti rasyonel gerekçelerle kabul etmiyor. 26 milyon çalışan var 10 milyonu kayıtdışı. Gideceksin sanayiciye, bazı yerlerdeki sanayici hiç üretken değil ama teşviklerle işini çeviriyor, diyeceksin ki “Sen bu teşvikten vazgeç, hatta belki batarsın ama Türkiye hukuk devleti olacak”. Adam sana “Git işine” der.
Hukuk devleti dediğiniz üretilen bir mal gibidir, talep olur, üretilir. Talep olmayınca üretilmiyor. Bunu değiştirmenin tek yolu ABD, İngiltere ve Almanya başta olmak üzere küresel güçlerin kendi çıkarları için Türkiye’yi AB’ye almaya karar vermesiyle olur. Başka türlü Türkiye’de hukukun üretilmesi mümkün değildir. Ben bunu 25 senedir söylüyorum.
Herkes soruyor şimdi “Bu kadar yolsuzluk oluyor AK Parti neden yüzde 50” diye. Çünkü adam vergi vermeyince “Adamın biri başka bir adamı soydu” diye düşünüyor, “Ben karışmam diyor”. Oysa soyulanın kendisi olduğunu anlasa “Hop” der. Aynı şey 28 Şubat’ta da vardı, askerler yaptı. 90 milyar dolar bankalardan buharlaştı. İnanılmaz bir para. Sokaklarda 90 milyar dolar ne oldu diye yürüyen tek bir kişi göremedik. Çünkü insanların bir kısmı vergi vermiyor, diğerleri de vergi verdiğinin bilincinde değil. Herkesin cebine ver brüt maaşını, Aralık ayında da al, bak nasıl ayaklanıyorlar en küçük yolsuzlukta. “Yahu bu benim paramı kendi cebine indirmiş” derler.
Türkiye’de ilk defa 2006 yılında meyvelerdeki kimyasal atıklara kabul edilebilir oranlarda sınır getiren yasal düzenleme çıkartabildik, AB uyum yasalarıyla birlikte. Çoluğumuzu, çocuğumuzu zehirledik bu yasa çıkana kadar. Şimdi eğer üçkağıt yapılmıyorsa en azından yediğimiz kirazdaki zehir miktarı Fransa’daki insanların yediği kadar. Veya şeker ölçümü yapan tahlil laboratuvarlarının setleri uyumlu olmadığı için ölçülen değerler farklı çıkıyordu. AB demek bu demek. Ben buna bakarım, yediğim içtiğim temiz olsun, doktora gittiğimde tahlillerim düzgün yapılsın, egzoz dumanı kabul edilebilir seviyelerde olsun hayat bu demek.
Muhafazakâr değil, fırsatçılar
“AK Parti muhafazakâr bir parti değildir. Oportünist (fırsatçı) bir partidir. Muhafazakârlık çok ciddi bir şeydir, Türkiye’de muhafazakâr yoktur. Muhafazakâr bazı değerlerin özünü korumaya çalışır. Türkiye’de korunacak en önemli şeylerden biri İstanbul’un siluetidir, dünya mimarlık tarihinin en iyi korunmuş siluetlerinden biridir. AK Parti döneminde OnaltıDokuz kuleleri dikildi silueti mahfeden. Onu yapan adamı da tanıyorum, kendisine muhafazakâr diyor. Kıçımın muhafazakârı. Muhafazakârsan bunu yapamazsın. Bizde kendine muhafazkâr diyenler ancak apış arası muhafazakârıdır. Tanpınar’ın kaç kitabını okudun diye sorsan cevap yok. Türkiye’de Tanpınar okumadan muhafazakâr olunur mu? Bir tarafımın muhafazakârıdır. 300 AKP’li vekilin kaçı çıkıp 5 dakika Tanpınar ile ilgili konuşabilir? İngiltere’de muhafazakârlar sana saatlerce Shakespeare anlatabilir. Muhafazakârlık bu demektir. Bu yüzden muhafazakâr değiller.”
Rant için reformları durdurdular
AKP iktidara AB reformları sözüyle geldi ancak bugün AB karşıtı söyleme sahip. Sizce Erdoğan “milli görüş gömleğini çıkardım” derken doğruyu mu söylüyordu?
Erdoğan’ın yalan söylediğini zannetmiyorum. Ama unutmayın AK Parti’nin kadroları iyi yetişmiş, yetkin, öngörülü, dünyayla güçlü ilişkileri olan kadrolar değil. AB sürecine girerken devletin teşvik sistemine son vermeleri gerektiğini bilmiyorlardı. Türkiye’de siyaset teşvik sistemiyle işliyor. Kamu ihale kanunu değiştiremeyeceklerini AB’deki kamu ihale sistemini benimsemeleri gerektiğini bilmiyorlardı. AB’nin yalnızca askeri nötralize etmek olmadığını, AB’nin maddi hukukunda hiç düşünmedikleri ve kendi siyaset etme tarzlarını, rant üretme tarzlarını çok sıkıştıracak şeyler olduğunu gördüler. Türkiye’de kaynakları devlet dağıtır, devletin dağıttığı kaynağa da rant denir. AB ile bunun değişmesinin zorunlu hale geldiğini görünce AB’ye fren yaptılar. Rant dağıtmadan, başka türlü nasıl siyaset yapacaklarını bilmiyorlar zaten.
AKP’nin son dönemde AB’ye karşı sertleşen açıklamalarını neye bağlıyorsunuz?
İçerde sıkıştıkça kaba bir milliyetçilikle böyle saldırıyorlar. Gerçi milliyetçiliğin rafinesi de olmaz. Milliyetçilik dünyanın en iğrenç şeyidir. Altını çizerek söylüyorum, milliyetçilik kadar iğrenç bir şey yoktur. Aşağılık bir şeydir. Bunu daha zarif yapanlar da var ama özünü değiştirmez.
Bu söylemin tamamen blöf olduğunu sanmıyorum. Hükümet şu anda rant yaratamıyor kriz nedeniyle. Gelir düştü. Ortalama vatandaşın damarını iyi biliyorlar. Türkiye’de temsili seçmen BBP’lidir. Biraz milliyetçi, biraz muhafazakar. Oyunun düşük olmasına bakmayın. Temsili seçmenin çizgisi Milli Görüş çizgisi değildir, BBP’lidir ama bunu iyi kullanamadığı için iktidara gelemez. AK Parti bunu ödünç alıyor. Ama ipleri atmak istediğini de sanmıyorum çünkü onun da maliyetinin çok büyük olacağını biliyor. İktidar, doların 4 TL olacağı bir sabaha uyanmayı göze alamaz. Özel sektörün 200 milyar dolara yaklaşan borcu var. Ayrıca yurtdışından gelen sendikasyon kredileri de etkilenir.
Gezi demokratik ve hoş bir tepkiydi
Türkiye’de tabandan gelen ve hukuk devleti isteyen bir hareket olmadığını söylemiştiniz. Gezi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yaşam tarzları konusunda bir endişeyi halk dile getirdi. Erdoğan’ın yaptığı büyük hatalar nedeniyle yaşam tarzı argümanı üzerinden bir patlama oldu. Kürtaj, üç çocuk, bilmem ne… İnsanlar yeter dedi. Fakat objektif olarak bir hukuk devleti talebinin ifadesi değildi o. Ben oraya katılanların bir kısmını da çok yakından tanıyorum, kendi üzerlerindeki baskıyı kustular. Bu da demokratik bir şey, hoş bir şey. Hiçbir itirazım yok yani. Erdoğan da Kazlıçeşme’ye topladığı kalabalığın daha güçlü olduğunu düşünüyor. Söyleminden rahatsız olan kesimin azınlıkta olduğunu düşünüyor. Şu anda AK Parti Türkiye’yi Dârülharp (cihat ile İslam toprağı yapılacak gayrimüslim toprak) olarak görüyor. “Çoğunluğu kontrol ediyorum, çoğunluğu azdırırım” diye düşünüyor.