Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan, "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün, İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G.’yi 6 yaşındayken imam nikâhıyla "evlendirdiği" olayı kaleme aldı. Emine Erdoğan'ın tarikat meselesine girmeden bu konuda eleştirel görüşünü açık ve net biçimde dile getirdiğini kaydeden Özkök, "Ancak Cumhurbaşkanı'nın 10 gün sonra yaptığı açıklamasında bir cümle herkesin dikkatini çekti. Erdoğan, konuyu, 'erken evlendirme sorunu' olarak görüyordu" ifadelerini kullandı.
Özkök'ün, "Erdoğan'ın eski danışmanı adını koyduğuna göre sıra dindarlarda" başlıklı yazısı şöyle:
Erdoğan'ın eski danışmanı adını koyduğuna göre sıra dindarlarda
Dikkatlerimiz 6 yaşında bir kız çocuğunun resmen tecavüze uğraması ile meşgulken, son 24 saat içinde önüme dikkatimi çeken iki başka haber geldi.
Biri İzmir’den…
İzmir’de tuhaf bir şeyler oluyor.
Tuhaf yanlış bir kelime oldu. Güzel şeyler oluyor demeliydim.
İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer açıkladı.
İzmir'de yüzleşme sergisini bir ayda 300 bin kişi gezdi
Ahmet Güneştekin’in geçen ay İzmir’de açtığı, “Gavur Mahallesi” sergisini bir ayda 300 bin kişi ziyaret etmiş.
Hâlâ her gün 10 bine yakın insan sergiyi geziyormuş.
Galiba şu sıralar dünyada tek sanatçı adına açılan bir sergide rekor rakama ulaşılıyormuş.
“Gavur Mahallesi”, Ahmet Güneştekin’in geçen yıl Diyarbakır’da açtığı, “Yüzleşme” sergisinin bir tür devamı.
İzmir’deki tema, “Mübadele…”
Bavul simgeliyor mübadilliği…
Gerçekten çok etkileyici ve düşündürücü bir sergi…
Fransızlar cinsiyetçiliği ve ırkçılığı kavga etmeden tartışabilir mi?
Dün Urla’daydım…
Fransa’da yayımlanan “Philosophie” dergisinin Aralık 2022-Ocak 2023 sayısı geldi.
Yani 2023’ün ilk sayısı oluyor…
Kapak konusu şu:
“Irkçılık, Cinsiyetçilik ve aynı cinsiye evliliği konularını kavga etmeden konuşabilir miyiz?”
Bu dergiyi Türkiye’de yayınlasam bunlara bir de, “Altı yaşında çocuğun evlendirilmesi meselesini kavga etmeden, dindarlardan korkmadan tartışabilir miyiz” sorusunu eklerdim…
Tabii biraz daha cesaretim olsaydı şunu derdim:
“Dinsizlikle suçlanmadan, tehdit edilmeden, “dinde yenilenme” konusunu konuşabilir miyiz…”
İtiraf edeyim o noktaya gidecek kadar cesaretim yok.
Korkuyorum çünkü…
Ben tartışamıyorum ama muhafazakârlar başladı
Ama şunu görüyorum…
Tarikatları, çok eski dönemlerde ulema tarafından getirilen dini yorumları, tartışmaya, hem de ciddi biçimde tartışmaya başladık.
Asıl önemlisi, bu konuları bizzat toplumun muhafazakâr kesimin önde gelen yazarları tartışmaya başladı.
Yine son 24 saatten örnekler vereyim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski danışmanı dün ne dedi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve daha önce de Bülent Arınç’ın basın danışmanlığını yapan, Anadolu Ajansı’nı eski genel müdürü ve bugün bağımsız gazeteci olarak, kendi Youtube kanalında görüşlerini yazmaya söylemeye devam eden Kemal Öztürk şunları yazdı:
“Yüzleşme Vakti…”
Yazısının ikinci paragrafı şu cümleyle bitiyor:
“Dindar camianın yüzleşme zamanı geldi artık…”
Devamı da şöyle:
“Kendi içinde yaşadığı sorunlarla yüzleşmeli ve bunları çözmeli…”
Devam ediyor:
“Başkalarının günahlarını sıralayarak kendi günahınızı hafifletemezsiniz..”
Muhafazakâr mahallenin fikir gazetesi adını koydu
Muhafazakâr kanatta bayrağı açan çok önemli ikinci bir mahalle daha var.
“Karar gazetesi yazarları…”
İslami kesimde de, laik kesimde de büyük saygınlığı olan Ahmet Taşgetiren, daha ilk günden bu olayın vahametini ve önemini anlattı.
Dün ise Taha Akyol belki de ilk defa adı açıkça koydu.
Yazısının başlığı her şeyi anlatıyordu:
“Zamanı mühürlemek…”
Akyol, tarihte fıkıh ulemasının çocukların çok küçük yaşta evlendirilmesine izin veren yorumlarının bulunduğunu anlatıyor ve devam ediyor:
“Çocukların evlendirilmesine cevaz veren bu yorum ne yazık ki yüzyıllar boyu devam edebilmiş ve 'Mühürlenen zihinlerde’ ‘Din’ gibi algılanmıştır.”
Sadece dünkü gazeteden dört yazının başlığı
Taşgetiren ve Akyol’un araladığı bu kapı Karar gazetesinin yazarları tarafından dün ardına kadar açıldı.
İşte size sadece dünkü başlıklarından örneklerle anlatayım:
(*) Mehmet Ocaktan: “Fetvalardaki hangi İslam’a inanalım…”
(*) Yusuf Ziya Cömert: “İslama kim saldırdı..”
(*) Elif Çakır: “Devletin iki yıldır haberi varmış”
(*) Mustafa Çağırıcı: “Çocuk yaşta evlendirme fetvası…”
Kısaca dünün özeti şuydu:
Muhafazakâr kesimin aklı başında yazarları artık, “Tarikat” ve “Cemaat” gerçeğinin içine vicdanlarının sorduğu soruları sokmaya başladılar.
Aşırı güçlendirilmiş başkanlık rejimi ne düşünüyor?
Tabii, “aşırı güçlendirilmiş başkanlık rejiminde” konu geliyor ve en üst makama dayanıyor..
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tartışmaya girer mi?
Eşi Emine Erdoğan, tarikat meselesine girmeden bu konudaki eleştirel görüşünü net ve açık şekilde dile getirdi.
Ancak Cumhurbaşkanı'nın 10 gün sonra yaptığı açıklamasında bir cümle herkesin dikkatini çekti.
Erdoğan konuyu “erken evlendirme sorunu” olarak görüyordu.
Yani fıkıh ve fetvalar, cemaat ve tarikat gerçeklerini bu işe karıştırmıyordu.
Oysa Erdoğan, 4 yıl önce bunun adını koymuştu
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2018’de Kadınlar Gününde” yaptığı konuşmada, bugün tartıştığımız çocukların evlendirilmesi konusunda işin özüne inmiş ve sorunun adını koymuştu…
Hatırlayalım 4 yıl önce bir 8 Haziran günü kız çocukları konusunda söylediği şu sözleri:
“Bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar, ya çok farklı bir dünyada, farklı bir asırda, zamanda yaşıyorlar; çünkü İslamın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar…”
Bugün bile söylenenlerden çok daha ileri bir şey değil mi bu…Öyleyse bugün ne oldu?
Tarikata, cemaate dokunmak Erdoğan'a oy kaybettirir mi?
Cumhurbaşkanı, 4 yıl önceki söylediklerinden vaz mı geçti?
Kendisini geriye doğru mu güncelledi?
Yoksa seçim yaklaşıyor diye, üç beş tarikatın oyunu çok mu önemsiyor…
Oysa bu bebek tecavüzü olayına Türkiye’nin bütün çevrelerinin gösterdiği tepki Cumhurbaşkanına da şu mesajı veriyor:
Belki üç beş oy gidebilir ama ondan çok daha fazlasını getirebilir…
Ayrıca cemaatlere dokunma konusunda eli en rahat insanın Erdoğan olması gerekir.
15 Temmuz gecesi, ailesinin bile hayatına kasteden darbenin arkasında bal gibi bir dini cemaat ve tarikat gerçeği vardı.
Fransız felsefesi Batı’yı bölen konuların kavga etmeden korkmadan tartışılmayı konuşuyor.
Biz de kutuplaşmadan, radikallerin ve Taliban kafalılardan korkmadan medeni bir şekilde asırlardır fıkıh adı altında gelen yorumları artık konuşabilmeliyiz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski danışmanı, eski “dava arkadaşları”, hatta kendisi bunu söyleyebilir hale geldiyse,
İlerisi için daha umutlu olabiliriz.
Yeter ki hiç korkmadan şu gerçeği artık kabul edelim.
Türkiye, cemaat ve tarikat gerçeği ile yüzleşmeli…“