20 yılı Genel Yayın Yönetmeni olmak üzere 35 yıl aralıksız çalıştığı Hürriyet'in kasım ayında yollarını ayırdığı Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazılarını sürdürüyor. Yazılarını "newsletter" olarak geniş bir gruba gönderen Özkök, son yazısında, 6 muhalefet liderinin "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni" imza törenini hükümete yakın medyanın görmezden geldiğini belirterek, "Bazı gazeteler o salona yazarlarını bile göndermedi. Bazıları sadece muhabirlerini gönderdi. Oysa hepsi davetliydi. Onu da açıkça yazayım. Hükümet açısından iyi bir tablo değil bu" diye yazdı.
Özkök'ün "Tansu'ya Mektuplar" dizisinde "Bu fotoğrafın parolası ve kullanıcı adı" başlıklı yazısı şu şekilde:
Bu fotoğrafı dün Ankara’da imzalanan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi Sunum ve İmza Töreni’nin” başında kendim çektim.
Altı lider tören için salona giriyordu. Herkesin gözü onların üzerindeydi, bense bu kareye fokuslandım.
Çünkü son yıllarda hiçbir yerde böylesine yoğun bir medya ilgisi görmemiştim.
Bir de, altı partinin yetkilileri belgeyi okuduktan sonra cep telefonuma düşen çok sürpriz bir mesaj vardı.
Yıllardır Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı destekleyen bir yazardan geliyordu.
Bence birazdan o masada imzalanacak olan belgenin ne olduğunu en iyi anlatan iki şey bu kare ve o mesajdı.
Girişteki ekranın üzerinde iki cümle
Önce fotoğrafın şifresi ile başlayayım.
Salonda internete bağlanmak isteyenler için özel bir WİFİ sistemi kurulmuştu.
Ekranda bu bağlantı için verilen bilgi şuydu:
Kullanıcı adı: GPS
Parola: yarınıntürkiyesi
Yetmişdört yaşındayım…1960 yılından bu yana siyasetle ilgiliyim.
1969 yılından beri oy kullanıyorum.
Türkiye’de ilk defa böyle bir platform görüyorum.
Müslümanından en laikine, milliyetçisinden ulusalcısına 6 siyasi parti ve 6 ayrı görüş bir masanın başındaydı.
1974 yılı ve "O Günler" şarkısından aklımda kalan
Evet geçmişte, 1974 yılında bir CHP-MSP, yani Ecevit-Erbakan koalisyonu olmuştu.
Ne yazık ki sadece 10 ay sürmüştü…
Süre çok kısaydı, ama bana göre Türkiye tarihinin çok önemli iki şeyi gerçekleştirmişti.
Birincisi Kıbrıs Barış Harekatıydı.
İkincisi ise 12 Mart askeri döneminde hapise giren veya yurtdışına sürgüne giden insanların serbest kalmasını, yurda dönmesini sağlayan aftı.
Her ikisini de işte bu “Müslüman-Laik koalisyonu gerçekleştirmişti.
Bir çok arkadaşım o af sayesinde Türkiye’ye dönebilmişti.
Bu aftan yararlanan çok sayıda insan Türkiye’ye ekonomide, bilimde, siyasette büyük hizmetler verdi.
O koalisyon, otoriter 12 Mart askeri dönemini bitirdi.
O nedenle Selda Bağcan’ın 1974 yılında çıkan “O Günler” adlı şarkısı her dinlediğimde bana o affı hatırlatır.
Dünkü tablo işte 48 yıl sonra bana bu umudu yeniden verdi.
Bu toplantı önümüzdeki seçimin iklimini belirledi
Açık söyleyeyim.
Hazırlanan metni çok iyi ve çok umut verici buldum.
Bana göre bu metin, “Türkiye’nin kutuplaşmadan çıkışı için start veren bir flama gibiydi.
Öyle ya bu 6 parti biraraya gelmişse, Türkiye de biraraya gelebilirdi.
Tahminim şu.
Bu altılı masa, önümüzdeki seçimin iklimini de belirleyecek.
Yine görüşüme göre, bu seçimde nefret söylemi, ötekileştirici stratejiler, negatif algı yaratma girişimleri başarılı olmayacak.
Partili başkanlık sistemi fiilen sona eriyor
Tabii ki metin, “partili başkanlık sistemini” bitirecek özelliklere sahip.
Bu sistemin yürümediği konusunda bir çok AKP’li de ikna olmuş durumda.
Sistem şu an bir inatla ayakta duruyor, ama Erdoğan kazansa dahi, seçim sonrası bu sistemin başka bir mecraya gideceğine inanıyorum.
Çünkü o taktirde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci ve son dönemi olacak ve bu görevden Türkiye’yi kutuplaştırmış, bölmüş bir insan olarak ayrılmak istemeyeceğini tahmin ediyorum.
Kaybederse, zaten büyük bir ihtimalle o da Parlamenter sisteme dönüşü destekleyecektir.
Bu fotoğrafın görünmeyen şifresi
Bu fotoğrafın bir de görünmeyen şifresi var.
Salondaki bu büyük ilgi, bu çarpıcı sahne, Türkiye’nin resmi medyasına ne kadar yansıdı?
Ne yazık ki yansımadı.
Hükümete yakın duran medya neredeyse görmezden geldi.
Bazı gazeteler o salona yazarlarını bile göndermedi. Bazıları sadece muhabirlerini gönderdi.
Oysa hepsi davetliydi.
Onu da açıkça yazayım.
Hükümet açısından iyi bir tablo değil bu.
Bu medya, ne muhalefete zarar verebilir, ne iktidara bir yarar sağlar.
Ve o an telefonuma gelen mesaj
Geliyorum, telefonuma gelen mesaja.
Dediğim gibi yazan yıllardır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyen bir yazar.
Attığı mesajı, adını vermeden yazmama izin verdi.
Aynen şunu yazdı:
“Gayet başarılı, çok liberal-demokrat bir program. Kafa karıştırıcı değil.”
Evet aynen böyle yazdı.
Son zamanlarda konuştuğum AKP çevrelerinde de İnsan Haklarına saygılı, özgürlükçü, şeffaf ve demokrat bir Türkiye özlemi açık açık ifade ediliyor.
Adaletin tarafsızlaştırılması talebi çoğu insanın ortak isteği haline gelmiş durumda.
Eminim bu gelişmeler kaçınılmaz biçimde AKP’yi de etkileyecektir.
Bir ülkede rüzgar böyle esmeye, özgürlükçü dalgalar tsunamiye dönüştükçe bu talepler de giderek yayılacaktır.
Ali Babacan'ın imzası bir şifre mi?
Törende bir şifre de Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın imzasıydı.
Çok ilginç, kaligrafiye benzeyen bir imzaydı.
Çok merak ettim.
Ben sormadım ama Halk TV haber sunucusu Özlem Gürses sormuş ve cevabını almış ve dünkü Youtube yayınında açıkladı.
Ali Babacan çok küçük yaşta babasının dükkanında çalışmaya başlamış.
O sırada bir çok alış veriş belgesine o imza atıyormuş.
Bu imzayı ta o yaşta bulmuş ve halen kullanıyormuş.
Gerçekten ilginç bir imza ve insana sanki gizi bir şifresi varmış gibi geliyor.
Arkamdaki sırada oturan kadınlar
Salonda ilk sırada oturuyordum.
Yanımda Haber Türk’ten Nihal Bengisu Karaca ile Nagehan Alçı ve Halk TV’den Özlem Gürses oturuyordu.
Arkamdaki sırada ise Eşitlik İçin Kadın Platformu üyesi kadınlar vardı.
Sunum sırasında en büyük coşkuyu onlar gösterdi.
Gerçi bildiride “İstanbul Kadın Sözleşmesi’nin” ismen geçmemesi biraz serzenişe yol açtı ama bildiride “Uluslararası kadın sözleşmelerine uygunluk” cümlesi geçtiği için de biraz teselli buldular.
Yine de toplantı bittikten sonra imzaların atıldığı kürsüye çıkıp orada “İstanbul Sözleşmesine dönülsün” sloganı attılar.
Böylece İstanbul Sözleşmesi adı imza salonunda da duyulmuş oldu.
Bu tarihi toplantıdan benim aklımda kalan ilginç sahneler bunlardı.