20 yılı Genel Yayın Yönetmeni olmak üzere 35 yıl aralıksız çalıştığı Hürriyet'in kasım ayında yollarını ayırdığı Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazılarını sürdürüyor. Yazılarını "newsletter" olarak geniş bir gruba gönderen Özkök, son yazısında, 1915 Çanakkale Köprüsü'nü yürüyerek geçen ilk iki gazeteciden biri olduğunu yazdı, izlenimlerini kaleme aldı. Özkök, köprünün bittiğini ve açılış tarihinin henüz kesinleşmediğini belirterek, "Bu ay sonunda açılırsa kimse şaşırmasın." yorumunu yaptı. Özkök, köprüye ilişkin olarak, "Sadece bir köprü değil bu…Onu aşan bir şey. Ege’den Marmara’ya girişe ve çıkışa müthiş bir estetik getiriyor." düşüncesini dile getirdi. Özkök, köprünün isminin "Gelibolu-Troya Köprüsü" olarak değiştirilmesi gerektiğini savundu.
Özkök'ün "Tansu'ya Mektuplar" dizisinde "1915 Çanakkale Köprüsü'nü yürüyerek geçen ilk gazeteci" başlıklı yazısı şöyle:
"Şunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Gazeteci olarak tarihe geçtim.
Gazeteci arkadaşım Cengiz Semercioğlu ile birlikte 1915 Çanakkale Köprüsü'nü yürüyerek geçen ilk iki gazeteci olduk.
Daha önce başka gazeteci arkadaşlarımız da köprüye gittiler, ancak sadece kulelere çıkabildiler.
Köprüler kuleler için değil, kuleler köprü için yapılır ve köprünün amacı üzerinden geçmektir.
O arkadaşlarımız köprüye gittikleri sırada henüz geçişi sağlayan platformlar konulmadığı için tarihe geçmek bize nasip oldu.
Çoğunuzu şaşırtacak bilgi: Ne zaman bitiyor?
Önce önemli bir bilgi vereyim.
Çoğu insan bu köprünün 2023’te açılacağını zannediyor.
Oysa köprü bitti… Açılış tarihi henüz kesinleşmedi ama bu ay sonunda açılırsa kimse şaşırmasın.
İlk önemli bilgi bu.
İlk hissiyatımı da vereyim.
Girişte ilk, çıkışta ikinci hissiyatım
Köprüye İzmir tarafından geldim ve tepeden ilk gördüğümde hissiyatım şu oldu:
San Francisco Golden Gate Köprüsü'nden çok daha etkileyici bir köprü.
Kırmızı kuleler köprüye müthiş bir estetik veriyor.
Gece Avrupa ayağından çıkarken son hissiyatım da şu oldu:
Köprü geceleri şimdilik basit florasan ışığı ile aydınlatılıyor.
Önce Anadolu ayağında gün batımını seyrettim. Olağanüstü bir görüntü. Sonra Avrupa tarafından ayrılırken gece görüntüsünü seyrettim.
Sadece bir köprü değil bu…Onu aşan bir şey. Ege’den Marmara’ya girişe ve çıkışa müthiş bir estetik getiriyor.
Aynı anda 10 bin maratoncu geçse köprü çöker mi?
Köprüyü dörtlü bir konsorsiyum yaptı. İkisi Güney Koreli ikisi Türk.
Türk şirketler Limak ve Yapı Merkezi
Yapı Merkezi daha önce Avrasya Tüneli'ni yapan şirket.
Köprüyü gezerken bize konsorsiyumun icra kurulundan üç üye bize eşlik etti.
Reşit Yıldız, Başar Arıoğlu ve Ömer Güzel…
Aklımıza gelen her soruyu sorduk.
Mesela şu soruyu bile sorduk: “Köprünün üzerinden çok büyük kalabalık bir insan topluluğu geçse ve aynı adımlarla yürüse köprü yıkılır mı?”
“Köprü iki yana kaç metre sallanır?"
“Büyük bir tanker köprünün ayağına çarpsa ne olur?”
Bu akşam 21.30'da TV100'de cevaplarını vereceğiz
Bunları bu akşam saat 21.30’da TV100’de yayınlanacak “Cengiz ile Ahtapot” programında görüntülü olarak anlatacağız.
Tabii bu soruların cevaplarını da vereceğiz.
Şirketin üç icra kurulu üyesi, bize projenin ilk gününden bugün yaptıklarını, yaşardıklarını anlattılar. Harika bir brifing aldık.
Anlattıkları arasında bir bölüm var ki bugüne kadar kamuoyu tarafından bilinmiyordu.
Üstelik bu konu son günlerde çok ön plana çıkan çevre ile ilgiliydi.
Finans kuruluşları sualtı çevre raporu istemiş
Köprünün inşaatı sırasında iki büyük sualtı operasyonu yapılmış.
Bunu İcra Kurulu Reşit Yıldız’tan dinledik.
Proje başlamadan önce kredi verecek uluslararası finans kuruluşları çevre raporları da istemişler.
Çünkü finans kuruluşları artık kredi verdikleri projelerin çevreye zarar verip vermediğine çok dikkat ediyorlarmış.
Bu kuruluşların bilmek istedikleri şey de şu olmuş:
Bu köprü sualtı yaşamına zarar verecek mi?
Bu nedenle proje başlamadan, daha kredi aşamasında çok kapsamlı bir sualtı ve üstü çevre araştırması yapılmış.
Çanakkale Boğaz balık akımlarının da geçtiği yer olduğu için buna önem verilmiş.
Araştırma sonucunda köprünün ayaklarının balık akımına hiçbir engel çıkarmadığı ortaya çıkmış.
Ancak hiç beklemedikleri bir başka sorun ortaya çıkmış.
Operasyon 1: Sualtı memelileri sorunu
Köprünün yapımı sırasında, özellikle kazık çakımı sırasında çıkacak gürültünün sualtı memelilerini rahatsız edebileceği anlaşılmış.
Yani yunus balıkları sorunu çıkmış.
Kazık çakılırken dev çekiçlerin çıkardığı ses 500 metre ilerdeki yunus balıklarını rahatsız ediyormuş.
Neticede bunun için üniversitelerin su bölümleri ile ile birlikte çözüm aranmış ve şu bulunmuş:
Kazık çakılacak bölgeye hassas gözlem cihazları ve uyarı sistemleri yerleştirilmiş.
Kazık çakılırken 500 metre yakınlarda bir yunus sürüsü tespit edilirse kazık çakma işlemini durdurup, yunuslar 500 metre uzaklaşıncaya kadar bekliyorlarmış.
Ve bu olay çok sıkı takip edilip raporlanıyormuş.
Sürpriz sorun: Nesli tükenen dev pinalar
Suyun altında bundan da ilginç ikinci bir operasyon var ki herhalde dünya tarihine geçer.
Çünkü kimsenin aklına gelmeyecek, öngörülemeyecek bir sorun ortaya çıkmış.
Köprünün kulelerinden birinin altına dolgu platformu yerleştirirken dalgıçlar zeminde pinalara rastlamışlar.
Pina çok iri dev denilebilecek bir midye türü.
Nesli tükenmekte olan deniz canlılarından biri. Ben küçüklüğümden beri Ege’de yüzerken hep pina kabuklarına rastlardım ama canlı olarak bir tane bile görmemiştim.
Dediğim gibi nesli tükenen bir türmüş ve geçtiğimiz yıllarda Marmara’da yeniden görünmesi büyük bir umut getirmiş.
Çünkü pina suyu filtre ederek besleniyor ve ekosistemin devamında önemli bir rolü oluyor.
2020 yılında Marmara Denizi’nde ilk defa Küçükyalı sahilinde pinalara rastlanınca İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Cem Dalyan Milliyet Gazetesine şunu söylemiş:
“Akdeniz’in dev midyesi pina varsa umut vardır. Demek ki Marmara yaşıyor” demiş.
1200 dev pina için nakil operasyonu
Çanakkale Köprüsü'nün kule altları yerleştirilmeden önce zemin incelenirken 1200 tane civarında dev pina görülmüş.
Bunun üzerine yerleştirme operasyonu durdurulmuş. Üniversite ile ortak bir çalışma yapılmış.
Bu pinaların başka yere nakledilmesinin mümkün olup olmadığı incelenmiş.
Sonunda onların yaşayabileceği bir bölge bulunmuş ve bu 1200 pina bu yeni yerleşim bölgesine nakledilmiş.
Artık açılış aşamasına gelen köprünün işte böyle bir çok ilginç hikâyesi var.
Yapımı hiç de kolay olmayan bir köprü bu. Ama şurası kesin iki Türk şirketi şu an dünyanın en uzun köprüsünü inşa etme know how’ına sahip.
Bu özelliği ile de dünyanın en önemli köprü inşaat şirketleri arasına girdiler.
Israr ediyorum, bu köprünün adı 'Gelibolu-Troya Köprüsü' olmalı
Son nokta…
Köprü projesinin açıklanmasından beri hep aynı şeyi söylüyorum ve ömrümün sonuna kadar da söyleyeceğim.
Bu köprünün adı yanlış.
“1915 Çanakkale” adı verildi.
Bir kere 1915 tarihi bütün dünyanın aklına Çanakkale Savaşı’nı değil Ermeni dramını getiriyor.
İkincisi bu savaş yapılırken oranın adı Çanakkale değildi.
Bu savaş bütün dünyada “Gelibolu Savaşı” olarak biliniyor.
Üçüncüsü bu köprü dünyanın en önemli marka isimlerinden birinin toprakları üzerinde…
Troya’nın…
Yani dünyanın en kuvvetli en bilinen hikâyelerinden biri.
Bu isimler bir günde dünyanın ortak hafızasına girer
Bu köprü, bütün dünyanın iyi bildiği, tarih kitaplarına girmiş Troya Savaşı'nın yapıldığı kıyı ile, yine çok iyi bildiği, tarih kitaplarına girmiş Gelibolu Savaşı'nın yapıldığı yer arasında kurulu.
O nedenle adı “Gelibolu-Troya Köprüsü” olmalıydı.
Veya en azından “Çanakkale-Troya Köprüsü…”
Bence bir kere daha düşünmekte yarar var.
Bu isim bu köprüyü daha açıldığı gün dünyaca bilinir hale getirir ve farklılaştırır.
Kutuplaşma böyle eserlere zarar veriyor
Sonuç olarak şunu söyleyeceğim:
Ülkemizde çok güzel şeyler de yapılıyor.
Ama ne yazık ki kutuplaşma bu eserleri bile tartışmalı hale getiriyor.
Oysa eminim bu köprünün üzerinden geçen her insan hem estetiği, hem tarihi önemini hem de ulaşım bakımından önemini hemen anlayacak.
Ayrıca o şantiyede çalışan insanları görüp tanısanız, kadın mühendisleriyle konuşsanız, ülkemiz hakkındaki gururunuz ve umudunuz çok daha yükselir.
Bu eseri Türkiye’ye kazandıran herkese bir vatandaş olarak minnettarım ve teşekkür ediyorum."