Vatan yazarı, spor muhabiri Ömer Güvenç; Beşiktaş camiasının tanınan isimlerinden Erol Kaynar ve kameraman Ümit Kül, vefatının 3'üncü yılında anılan Eski Beşiktaş Başkanı Süleyman Seba ile yolculuk anılarını anlattı.
Ömer Güvenç, Erol Kaynar ve Ümit Kül'ün, 1997 yılında Süleyman Seba'yla Münih deplasmanı yolunda yaşadıklarını FourFourTwo'ya anlattıkları yazının bir kısmı şöyle:
Beşiktaş, Eylül 1997’de ön elemelerde Slovenya’nın Maribor takımıyla karşılaşmış, ilk maçta golsüz berabere kaldığı rakibini deplasmanda 3-1 yenerek tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi’ne katılmaya hak kazanmıştı. İlk maç deplasmanda oynanacak, rakip Bayern Münih olacaktı. Karşılaşmanın detayları belli olur olmaz kulüp yöneticileri bir eksikle uçak biletlerini almış, tüm hazırlıklarını yapmıştı; başkan, Münih’e gitmeyecekti.
Kaynar o günü “Hepimiz bir olsak da kestirip attı. ‘İlaç alırsın’ dedik, ‘2 saat uyursun’ dedik ama dinletemedik” diye anlatıyor. “Ben de en son ‘Hayır!’ diye bağırmasından sonra susmuş, başıma geleceklerden habersiz yanında oturuyordum. Yöneticilerden biri ‘Başkanım, Beckenbauer sizi özel olarak davet etmiş, sizin için bir yemek verecekmiş. Ona ne diyeceğiz?’ diye sorduğunda işler değişti. Bana şöyle bir bakıp ‘Gider miyiz?’ dedi. ‘Gideriz abi’ dedim. Ne bileyim! Meğer arabayla gitmekten bahsediyormuş. Olan olmuştu artık, ona ‘Hayır’ diyemezdim.”
Seba gibi kendini ön plana çıkarmaktan hazzetmeyen bir başkanın peşindeki iki gazetecinin yola çıkışı da ani olmuş. “Benimki tamamen tesadüf oldu” diyor Güvenç. “Süleyman abinin uçağa binmeyeceğinden emin olduğum için gitmez diye düşünüyordum. Erol abiyi arayıp kaç uçağıyla gideceğini sordum. O da ‘Ne uçağı Allah aşkına!’ dedi. Ağzından kaçırdı, yoksa hayatta söylemez! ‘Aman haa, gelmeye kalkma!’ deyince ben de ‘Ne işim var ya! O yol arabayla çekilir mi!’ dedim. Oysa o sıra Televole’yi yapıyoruz. Bu iş de tam Televole’lik! Hemen Şansal Büyüka’yı aradım. ‘Hazırlıklarını yap, gidiyorsun’ dedi.”
Hazırlananlardan biri de Ümit Kül. “Normalde başka bir kameraman gidecekti. Onun bir işi çıkmış, beni aradılar. Vizemin olmadığını söyledim ama ‘Sırbistan’a kadar gider, oradan dönersin’ dediler” diyor.
Bu arada Kaynar kendisine bir yardımcı aramaktadır. “Süleyman abiye ‘Gideriz’ dediğim günün gecesinde sabaha kadar uyuyamadım. Onu vazgeçirmeleri için araya başkalarını soktum ama dinlemedi. ‘Bir şoför bulalım’ dedim, karşı çıktı. Sonra aklıma Avusturya’da yaşayan bir tanıdığım geldi. Onu araba kullanırken bana yardım etmesi için İstanbul’a çağırdım. Süleyman abiyle yiyeceğimiz bir yemeğe onu da götürüp, ‘Abi senin köyündenmiş’ dedim. Neyse ki uzaktan da olsa akraba çıktılar. Ben de ortamın sıcaklığından faydalanıp ‘Avusturya’ya gidecekmiş, bizimle gelse ya. Arabayı kullanmama da yardım eder’ diye bir şekilde kabul ettirdim. Yoksa o kadar uzun süre arabayı tek başıma nasıl kullanayım?”
Ancak Kaynar bir sorunu hallettiğini düşünürken karşısına yenisi çıkar. “Hasan’la yemekten ayrıldıktan sonra hazırlık yapmak için bir alışveriş merkezine gittik. Bir çıktık ki bizim arabanın arka farını kırmışlar. O saatte tamirci bulmam mümkün değil, sabah 8’de Süleyman abiyi evinden alacağız ve Avrupa’da kırık farla gezersem ne olacağını çok iyi biliyorum! Baktık olacak gibi değil, şeffaf bantlarla farı parça parça yapıştırdık.”
“Bas! Bas! Kurtul şunlardan!”
Ve ertesi sabah, büyük gün! Kaynar, Seba’yı almak için geldiğinde Güvenç’in sürpriziyle karşılaşır. “Kaçta yola çıkacaklarını bilmediğimiz için sabahın köründe evinin önüne gidip beklemeye başladık. Arabamı yeni almışım, ilk defa otomatik vites kullanacağım, Erol abinin son model ciple gideceğini ve Süleyman abinin bizi kabul etmeyeceğini biliyorum. Şehir içinde bile araba takip etmek zor. Biz uluslararası yol gideceğiz, hem de istenmeyen birisi olarak! Neyse ki bizi görünce sadece yolcu edeceğimizi düşünüp bir şey demedi.” Kaynar onunla aynı fikirde değil. “Ona öyle geliyor! ‘Kim haber verdi bunlara? Nereden duydular?’ diye köpürdü!”
Seba’nın takip edildiklerini anlaması epey zaman alır çünkü arkadaki araba onlara görünmemeye çalışmaktadır. Ne var ki Bulgaristan sınırına yaklaştıklarında Seba onların farkına varır. “Arkamızdan geldiklerini görünce gerçekten çok sinirlendi. Bana ‘Bas! Bas! Kurtul şunlardan!’ diye bağırmaya başladı. Ben de gaza bastım!”
Güvenç de o anı hatırlayınca heyecanlanıyor. “Bizi fark edince Erol abinin başını yiyeceğini, bizi atlatmak isteyeceğini tahmin ettim, ben de basmaya başladım.” Kameramanı da onu doğruluyor. “Bassan ne olacak! Onların altında son model cip var, bizde sıradan bir araba. Bir de o yollardan defalarca gitmişler, biz tabelalardan bir şey anlamıyoruz! Sonunda kaybolduk zaten.”
FourFourTwo'da yayınlanan yazının tamamı için tıklayın.