Dünya

Eroğlu'na Fahri Doktora ÇANAKKALE (A.A)

17 Ekim 2011 20:56

-Eroğlu'na Fahri Doktora ÇANAKKALE (A.A) - 17.10.2011 - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, ''Şimdi ortaklık devleti yıkılmış, bu devleti Rumlar işgal etmiş, BM Güvenlik Konseyi bu işgali onaylamış. Kıbrıs Cumhuriyeti olarak dünya devletleri arasına girmiş, BM'nin üyesi olmuş bir Rum yönetimi tabii ki bir anlaşmaya yanaşmayacaktır'' dedi. Eroğlu, kendisine, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesince (ÇOMÜ)  ''Uluslararası İlişkiler Fahri Doktora'' unvanı verilmesi dolayısıyla Terzioğlu Yerleşkesi Troya Kültür Merkezi'nde düzenlenen törende, ''Dünden Bugüne Kıbrıs Müzakereleri'' konulu konuşma yaptı.  Konuşmasına, ''Anavatanına yürekten bağlı bir Kıbrıs Türk'ü olarak Kıbrıs'a ve üzerimize düşen görevleri en iyi şekilde yapmak gayreti içinde oldum'' diyerek başlayan Eroğlu, şunları kaydetti: ''Hayatımız Türklük mücadelesiyle geçmiştir. Bazı çevreler tarafından Annan Planı'na 'hayır' kampanyası başlattım diye tenkit edilirken, şunları söyleme ihtiyacını hissettim: Siz hiç doğumunu bildiğiniz, doktor olarak tedavi ettiğiniz, çok sevdiğiniz bir gencin kucağınızda şehit oluşunu gördünüz mü? Siz hiç 'aman doktor çare, ölüyorum' diyen bir genci kucağınızda avutmaya çalıştırınız mı? Seferi hastanede yaralılar için kan vermek gerekir. Siz hiç yatıp kan veren oldunuz mu? Ben bunları yaşadım. Bunun için KKTC'nin 1974 Mutlu Barış Harekatı'yla yaratılan coğrafya üzerinde kuruluşunu görmüş biri, kuruluşuna oy vermiş bir kişi olarak elbette bu kampanyadaki rolüm 'hayır' tarafında olmaktı. Ben onu yansıttım.'' Kıbrıs Türk halkının, yüzde 65 oy oranıyla, bu kampanyada ''evet'' oyu verdiğini hatırlatan Eroğlu, ''Ama Rum tarafı Annan Planı gibi bir plana da 'hayır' demiştir. Ben Sayın Hristofyas ile müzakere masasında görüşmeleri sürdürürken ikimiz de 'hayır' diyen kişiyiz. Ben sordum 'Sen niye Annan Planı'na hayır dedin'. 'Toprak azdı' dedi. 'Peki sen niye hayır dedin?' 'Eğer siz evet demiş olsaydınız geleceğimiz kararacaktı, onun için hayır dedim'. Onun için şimdi müzakere masasında Kıbrıs için iki 'hayır' diyen lider vardır. Demek ki, biz yeni bir anlaşma yapacağız. Bu yeni anlaşmayı biz yapacağız. Ben seni, sen beni ikna etmeye çalışacaksın. Ama yıl 2004, Annan Planı üzerinden 7 yıl geçtiğini unutmamanız gerekir. Ama 1974 öncesine dönme hayalindeyseniz, bu rüyadan da uyanmanız gerekir'' diye konuştu.  Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Kıbrıs sorununun bugüne kadar çözüme kavuşmamasının birinci nedeni, 4 Mart 1964'te Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi 186 sayılı bir karar almıştır. O kararda, Kıbrıs'ta Türk kanı akmaktadır. Barış gücü gitmesi için Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Rumlara hükümet unvanı verilmiştir. Daha sonra bu yetmezmiş gibi, çünkü bu geçici bir karardı, bu kararı daha sonra 1983'te 353 sayısı kararla resmen Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Rumların olduğu şeklinde bir karar dahil etmişlerdir. Şimdi ortaklık devleti yıkılmış, bu devleti Rumlar işgal etmiş, BM Güvenlik Konseyi bu işgali onaylamış. Peki Kıbrıs Cumhuriyeti olarak dünya devletleri arasına girmiş, BM'nin üyesi olmuş bir Rum yönetimi tabii ki bir anlaşmaya yanaşmayacaktır. Ortaya ne kadar onlara imkan veren anlaşma metinleri çıkarsa çıksın, tek devlet, tek BM üyesi, hele 1990'da AB'ye müracaatıyla ekonomik gelişmeler, tabii ki Kıbrıs Rumlarının uzlaşmazlığını körükleyecektir. Onun için BM bize 'anlaşın' derken Rumların anlaşmaması için yapmış oldukları bu hatayı bugüne kadar telafi etmemişlerdir. 1964 kararı, bizim de 1963'ten 1974'e kadar günlerimizi karartmış kararların başında gelir. Paramız yoktu, dışlandık. Gelirimiz yoktu. Nüfusumuzun büyük bir kısmı çiftçi, mücahit. Devlet dairelerinden de dışlanmış olduğumuz için maaş alamamakta vatandaş. Türkiye'de yılda gelen 10 milyon sterlini biz paylaşıyorduk. O parayı paylaşarak günümüzü gün etmeye, ama direnmeye çalışıyorduk. Yani yokluklar içinde yaşamak bizim geleceğimize sahip çıkmak için direncimizi daha da artırmıştır. Kıbrıs'la ilgili bugüne kadar yapılan görüşmeler, ortaya çıkan anlaşmalar hep Rum tarafından reddedilmiştir. En son Annan Planı'nı yüzde 76 oy oranıyla reddetmişlerdir.''   -''AB sözünde durmadı''- 1990 yılında kendisinin Başbakanlık görevinde bulunduğu dönemde Rumların AB'ye üyelik için müracaat ettiğini belirten Eroğlu, şunları aktardı: ''O zaman biz Türkiye Dışişleri Bakanlığı ile o müracaatı protesto ettik. Bize verilen cevap 'Bu geçici bir başvurudur, ileriye götürmek diye bir sözümüz yoktur'. Ama 1995'te Türkiye, Avrupa Ekonomik Birliği'ne girerken bazı gelişmeler oldu. Helsinki Zirvesi'nde Rumların tam üyelik için yol haritası belirlendi. Sonra Türkiye'ye tam üyelik için müracaat etme hakkı verilirken, 'Kıbrıs'ta bir anlaşma olsa da olmasa da o günlerin koşulları değerlendirilerek Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB'ye girmesi konusunda karar verilecek' dendi. İşte 2004, 24 Nisan'da Annan Planı Rumlar tarafından reddedildi. 26 Nisan'da AB bir karar aldı, 'KKTC üzerindeki ambargolar kaldırılacak' diye. Sene 2004, şimdi 2011, AB sözünde durmadı. Biz yine ambargolar altında maalesef büyük sıkıntı yaşıyoruz.'' Derviş Eroğlu, AB'nin kendilerine ekonomik zorluk çıkardığını, Rumların sıfır gümrükle AB'ye ürün pazarladığını, kendilerinin ise yüzde 15 vergiyle ürünlerini pazarlayabildiklerini bildirdi. -Klerides'in itirafları- Böylece rekabet şanslarının ortadan kalktığını ifade eden Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bugün Hristofyas Cumhurbaşkanı ama biraz hafızalarımızı yoklarsak Klerides güneyde cumhurbaşkanı seçildiği zaman tüm dünyada 'Klerides barış meleğidir, Kıbrıs'ta çözüm olacak'. Kleridis de geldi, o da cumhurbaşkanlığı döneminde müzakere masasına oturdu, ama cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedip de hatıralarını yazdığı zaman 'Biz anlaşma ister gibi müzakere masasına oturduk, hiçbir anlaşmaya imza koymadan, Türkleri dünyaya anlaşmaz gösterdik'. İşte 'barışçı' dedikleri kişinin tavrı bu. Sonra Hristofyas'ı da 'barış meleği' ilan etti Avrupa'nın bazı ülkeleri, bazı solcuları. Benim o günlerde söylediğim şu cümle var: 'Giden Papadopulos Rum'du, kendi halkının ve devletinin menfaatlerini düşündü, gelen Hristofyas da kendi halkının, kendi devletinin menfaatlerini düşünecek. Her ikisinin arasında hiçbir fark yoktur' dedim. Şimdi müzakere masasında ayak süren, anlaşmamak için imkansızları isteyen bir lider pozisyonunda bulunuyor. Bu aralarda güneyde siyasi durum da çok değişik, bozuk. Deniz üstünde infilak olmuştur, 13 kişi ölmüştür. Suçlanan Hristofyas olmuştur. Bütün siyasi partiler istifasını istemektedir. Kamuoyunda halkın olan güveni her geçen gün azalmaktadır. Artık Hristofyas'ın gücü halkı arasında azaldığı için herhangi bir anlaşmaya imza atacağını düşünmek biraz zor oluyor.''