T24 - Ergenekon davasından dokuz aydır terör örgütünü koordine etmek ve halkı hükümete karşı "silahlı" isyana teşfik etmek suçlarıyla tutuklu yargılanan Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay ilk kez savunmasını yaptı. Hürriyet gazetesi yazarı Eyüp Can Mustafa Balbay'ın yargılanmasını değerlendirirken, Balbay'ın Ergenekon Davası'ndaki durumunu anlattı.
Eyüp Can Hürriyet gazetesindeki (21.11.2009) "Ergenekon'un vicdanı" başlıklı yazıs şöyle:
Ergenekon davasının resmi hâkim, savcı ve avukatlarının yanı sıra biliyorsunuz bir de “siyasi” savcısı ve avukatı var.
Daha dava başlarken Başbakan Tayyip Erdoğan kendisini savcı, ana muhalefet partisi lideri Deniz Baykal ise avukat ilan etmişti.
Peki ama “cumhuriyet tarihinin bu en önemli davasının” hukuki, siyasi ya da insani açıdan “vicdanı” var mı?
Ben emin değilim. Neden mi? Gelin anlatayım.
* * *
Dün Ergenekon davası kapsamında yaklaşık 9 aydır tutuklu yargılanan Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay “ilk kez” hâkim karşısına çıkarak savunmasını yaptı.
Aynı gün Taraf Gazetesi Ergenekon davası kapsamında okuyan herkesin tüylerini diken diken edecek “Kafes” adlı bir suikast timinin haberini yaptı.
İki konunun birbiriyle direkt ilgisi var mı?
Azıcık vicdanı olan “var” diyemez.
Ama bakın Ergenekon iddianamesi “var” diyor.
Öyle ki Ergenekon savcıları ideolojik duruşu çok net olan bir gazetenin Ankara temsilcisini; terör örgütünü koordine etmekten halkı hükümete karşı “silahlı”
isyana teşvik etmeye birçok konuda suçluyor.
Balbay ise çaresiz iki gündür savunmasını yapıyor.
* * *
Balbay’la ne ideolojik ne de mesleki dayanışma içerisindeyim. Çünkü gazetecilik anlayışım da, dünya görüşüm de Balbay’a çok uzak. Fakat bütün bunlar Balbay’ın 9 aydır tutuklu yargılanmasına vicdanen “evet” dememi gerektirmiyor.
Hatta bırakın evet demeyi Balbay’ın bunca zamandır tutuklu yargılanmasını bu davanın varsa vicdanında açılmış önemli bir kara delik olarak görüyorum.
Sadece Balbay mı hayır başka isimler de sayabilirim.
O bu davanın vicdanını sorgulamak isteyenler için sadece bir sembol.
* * *
Her gazeteci gibi ben de Ergenekon davasını başından beri dikkatle izliyorum.
Birinci ve ikinci iddianameyi parça parça okudum.
Üçüncü iddianameyi yarıya kadar inceleyebildim.
Bu dava Türkiye demokrasisinin; çetelerden, illegal örgütlenmelerden ve siyasete siyaset dışı kriminal müdahalelerden arınması için büyük bir fırsat.
Fakat tek bir şartla. Kriminal olan ideolojik olandan ayrı tutulacak.
Silahlı ya da silahsız hukuk dışına çıkanla, siyaseten hükümetin devrilmesini isteyenler aynı kefeye konmayacak.
Maalesef Ergenekon davası şu haliyle; hükümeti-kamu düzenini, kriminal yollarla devirmek isteyenlerle ideolojik olarak devirmek isteyenleri aynı kefeye koyuyor.
Bütün sorun da buradan çıkıyor.
* * *
Bu ayrımın kolay olmadığını biliyorum. Bir kere mevcut hukuk sistemimiz bu ayrımı netleştirmiş değil. Darbe istemenin eyleme geçmediği müddetçe suç olup olmadığını bile tartışan garabet bir hukuk sistemimiz var.
İkincisi “ulusalcılık” adına hükümetin yıkılmasını isteyenlerin yolları bilerek ya da bilmeyerek illegaliteye bulaşmış olanlarla kesişebiliyor.
Bu da savcıların işini zorlaştırıyor. Bu noktalarda zorluğun farkındayım.
Fakat tüm zorluğuna rağmen Ergenekon davasının mukadderatı bu ayrımın yapılabilmesine bağlı... Değilse bu davanın mebzul miktarda savcısı ve avukatı da olsa vicdanından emin olamayacağım.
* * *
İkinci iddianamede Balbay’a yöneltilen suçlamaları okudum.
Ayrıca Balbay’a ait olduğu iddia edilen günlükleri de...
Fikirleri ve duruşundan çok bir gazeteci olarak muktedirlerle kurduğu ilişkideki mesafesizlik beni dehşete düşürdü.
İşin ironik tarafı Balbay’ı yakan konuşmaları kaydedenler bizzat o mesafesiz ilişkiyi kurduğu insanlar. Yani ideolojik olarak yakınlık duyduğu askerler.
Şunu çok rahat söyleyebilirim; eğer Ergenekon davası kabaca “ulusalcılık” olarak tanımlanan bir ideolojinin yargılamasıysa Balbay’ı mahkûm etmek kolay.
Ama yok eğer bu dava hükümeti devirmeye dönük illegal bir örgütlenme ve kriminal eylemleri kapsıyorsa, Balbay’ın bunca zaman tutuklu yargılanması vicdansızlık.
* * *
Şimdi gelelim madalyonun öteki yüzüne.
Balbay’ın savunmasını yaptığı gün Taraf çok vahim bir iddiayı haberleştirdi.
Çok ayrıntılı bir planın parçası olduğu anlaşılan iddia şu: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı, adı Kafes olan bir hücre yapılanması var.
Hedefi kaosa yol açacak suikastlar düzenlemek. Daha vahimi Zir Vadisi ve Poyrazköy’de bulunan bombaları yerleştirenler Kafes’in suikast timi. Dahası bu timin albay-yarbay-binbaşı düzeyinde birçok üyesi Ergenekon kapsamında tutuklu.
Yani TSK bu meseleye “ıslak imza” tartışmasındaki gibi yaklaşmıyor.
Fakat buna rağmen Ergenekon davasına haklı şüphelerle yaklaşanlar bu iddiaların vahametini kavrayamıyor.
Oysa Taraf’ın yazdığı planın yarısı doğruysa bu ülkede vicdanı olan herkesin hop oturup hop kalkması gerekiyor. Ama maalesef ideolojik hesaplaşma “2009 yılı nisan ayına ait dehşet planlarına, suikast timlerine ve yeraltına gömülü bombalara” rağmen vicdanları kör edebiliyor.
Benim için Ergenekon davası çift taraflı vicdanını arıyor.