Gündem

Ergenekon savcıları Ağca'nın ifadesini aldı mı?

"Ağca'nın derin ilişkileri" kitabının yazarı Belma Akçura, T24 için İpekçi cinayetinin günümüzdeki soru işaretlerini yazdı.

18 Ocak 2010 02:00

 

T24 - Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca üzerine yapılan önemli çalışmalardan birisi gazeteci Belma Akçura'nın imzasını taşıyor. Akçura, "Ağca'nın derin ilişkileri" kitabından yola çıkarak, İpekçi cinayetininin 30 yıldır neden aydınlatılamadığını ve tetikçi Ağca'nın geleceği ile ilgili senaryoları T24 için yazdı.

Akçura, bir dizi karanlık sayfa barındıran ve tetikçi Ağca'nın resmi görevlilerce himaye edildiği yolunda kuvvetli bulgular içeren İpekçi cinayeti dosyasına, kanlı suçlara bulaşmış devlet görevlilerini de araştıran Ergenekon savcılarının el atıp atmadığı sorusunu gündeme getiriyor.

İşte, "Ergenekon savcıları Mehmet Ali Ağca'nın ifadesini aldı mı?" sorusunu yönelten ve halen İpekçi'nin gazetesi Milliyet'te çalışan Belma Akçura'nın kaleminden Ağca ile gölge oyunu....


 

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi ve Papa II. Jean Paul'e yapılan suikast girişiminin tetikçisi Mehmet Ali Ağca’nın yaklaşık 30 yıl süren cezaevi serüveninin nasıl bir hukuksuzlukla sona erdiğini artık hepimiz biliyoruz…

Yine de kısaca hatırlatalım; Abdi İpekçi'nin 1 Şubat 1979 tarihinde öldürülmesinden sonra açılan cinayeti davası; 11 Ekim 1979’da İstanbul 1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde başladı. Ana dava, cinayetin tetikçisi olduğu iddiasıyla 25 Haziran 1979’da yakalanan Mehmet Ali Ağca, cinayet işlendiği sırada arabayı kullanan Yavuz Çaylan ve cinayetin planlayıcısı olduğu iddiasıyla aranan Mehmet Şener üzerine kuruldu.

Ağca'nın Adli Tıp binasından kaçırılmasına teşebbüs ve Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçmasına yardım edenler hakkında ek iddianameler hazırlandı. Bu davalar ana davadan ayrı görüldü. Adli Tıp binasından kaçmasına yardımcı oldukları iddiasıyla yargılanan 9 kişiden sadece 2 kişi mahkûmiyet aldı. Ağca'nın Askeri Cezaevi’nden kaçırılmasına yardım ettikleri iddiasıyla 27 kişi gözaltına alındı, 14 kişi hakkında dava açıldı. Bu davadan da 2’si er olmak üzere 4 kişi çeşitli cezalara çarptırıldı.


Ağca'nın tahliyesiyle tüm dava dosyaları kapanmış olacak


İkinci İpekçi Davası; Türkiye’de ölüm cezasına çarptırılan Mehmet Ali Ağca'nın Papa'ya suikast girişimi sonrası Roma’nın Rebibbia Cezaevi’nde verdiği değişik ifadeler ile gazetelerde çıkan yazı ve haberler üzerine 5 yıl sonra, 20 Mart 1984’de açıldı. 11 kişinin yargılandığı ikinci İpekçi davasında 10 kişi beraat etti, 1 kişi ceza aldı. Bu ceza da tutuklunun yattığı süreye sayıldı.

Üçüncü İpekçi Davası; 19 yıl sonra ortaya çıkan bir görgü tanığının “Oral Çelik’i teşhisi” üzerine yeniden açıldı. Ancak söz konusu kişi “can güvenliği” sağlanmadığı gerekçesiyle tanıklık yapmaktan vazgeçince “delil yetersizliğinden” dava düştü.

Dördüncü İpekçi Davası; iki yıl sonra Ünye Cezaevi’nden bir mahkûmun savcılığa gönderdiği bir dilekçe üzerine Yalçın Özbey üzerinden açıldı… Bu kez de davanın bir numaralı sanığının dosyası zaman aşımına girdi ve dava dosyası yeniden kapatıldı… Davanın kilit ismi Mehmet Şener hiç yargılanmadı. Onun da dosyası zaman aşımından düştü…

Mehmet Ali Ağca, Papa'ya suikast girişiminden dolayı İtalya'da 19 yıl 1 ay hapis yattı. Papa tarafından affedilince Türkiye’ye gönderildi. Türkiye'de daha önce aldığı ömür boyu hapis cezası 10 yıla düştü… Ve…18 Ocak 2010 itibariyle İpekçi cinayetine ilişkin dava dosyaları kapanıyor.


 

İpekçi cinayeti neden faili meçhul kaldı


 

Sonuçta 30 yıl boyunca, bu davada rol oynadığı öne sürülen, çeşitli iddialarla gündeme gelen siyasetçi, mafya, polis, işadamı, istihbaratçı ve asker arasında kurulan ilişkiler ağı, kurumların oynadıkları “rol” davanın seyrini değiştirebilecek bilgiler olarak iddianamelerde yer aldı.

Bir ülkenin askeri, siyasi partisi, istihbarat teşkilatı bir gazetecinin öldürülmesinde nasıl bir “ulusal” çıkar görebilir? Böyle bir çıkar yoksa, bir cinayetin “taşeronu’ olma görevini kimler adına üstlenir? Nasıl oluyor da böyle bir cinayette bu kadar çok kurum zan altında bırakılabilir?

İpekçi davasını faili meçhul bırakan Ağca’nın konuşmaması değil, bu kurumlar hakkında tek bir işlem bile yapılmamış olmasıdır…

Büyük bir cinayet şebekesini yüzlerce ifade, onlarca belge, sayısız iddia üzerinden 30 yıl boyunca konuştuk, ama tek sanıklı bir dava olmaktan kurtaramadık…


Bugünün sorusu; Ağca neyi, ne kadar biliyor?


Bugün bu cinayet ile suikast girişiminin arkasında olanların, bir tetikçiyi hâlâ uluslararası bir ranta, paraya dönüştürecek yeni senaryolar peşinde olması, yine ve maalesef “Ağca neyi ne kadar biliyor” sorusunu da beraberinde getiriyor.

Ağca’nın avukatları birkaç gündür basına birbirinden bağımsız, birbiriyle çelişkili açıklamalar yapıyor. Görünen o ki; ortada şimdilik Ağca üzerine oynanan iki değişik senaryo var.

İLK SENARYO; İpekçi cinayetini bize unutturmak isteyenlerin ellerini ovuşturabileceği türden… Çünkü Ağca’nın “açılışı” yine Papa ile yapması, Hıristiyan âlemine “bir delinin hatıraları” türünden mesajlar gönderme konusundaki kararlılığı ve ısrarı bir cinayet ve suikast girişimi ile ilgili söyleyeceklerini de yeterince kuşkulu hale getirmiş sayılacak…

Ancak Ağca’nın iktidar odaklarına yakın olduğu öne sürülen yeni avukatı Hacı Ali Özhan’ın “Ağca cezaevinden çıktıktan sonra beş kıtayı gezmeyi düşünüyor” sözlerinden “hangi parayla” diye kuşkuya kapılanlar da yok değil. Dolayısıyla İpekçi suikastının bazı aktörleri; milliyetçi duygularla İpekçi’yi öldürdüğünü söyleyen, Hıristiyan âlemine doğru yol alan Ağca’nın bir yandan da devletle pazarlık yaptığını düşünüyor. Yani Ağca’nın Ergenekon’u çözmeye kararlı bir yapı tarafından “himaye” altına alındığı, kendisine güvence verildiğini düşünenler de var.

İKİNCİ SENARYO; İpekçi ve Papa'ya suikast girişiminde rol oynayanların ellerini değil, kafalarını kaşıyacakları türden. Ağca’nın anlatacaklarından kuşkuya kapılanlar, tetikçinin, cinayet ve suikast girişiminin aktörlerinin kendi aralarında hesabı görülmemiş bir anlaşmazlığı “pazarlık” konusu yapacağına işaret ediyor.

Bu nedenle “Ağca çıkınca 3 milyon dolara İpekçi cinayetinde devleti işaret edecek” diye verilen demeçler gerçekte azmettirenler her kimse, onlara bir mesaj niteliği taşıyor olabilir mi?

Çünkü Ağca üzerinden İpekçi cinayeti ile ilgili hâlâ anlatılacak çok şey olduğunu bazı yerlere duyurmak isteyenler, muhtemelen Ağca’yı, fırsat bu fırsat düşüncesiyle, ucu açık bir pazarlığa dönüştürmek istiyor da olabilir.


'Kime çalıştığını bilmeyen, komplo için ideal bir tip'


Bu gelişme bana, yıllar önce Türkiye’yi 12 Eylül’e götüren süreçte rol oynadığı öne sürülen CIA Türkiye Masası Şefi Paul Henze’nin Ağca ile ilgili sözlerini hatırlatıyor: “Ağca hiçbir zaman kime çalıştığını bilmedi, ama komplo için ideal bir insan…”

Ağca’nın ilk ifadelerine bakın; olayda kaçıranlar, saklayanlar, gözcülük yapanlar, yani en alttakiler çorap söküğü gibi… Bermuda şeytan üçgenini andıran piramidin en tepesindekilere ise hiçbir zaman dokunamıyor

30 yıl boyunca bir cinayet ve suikast girişiminden geriye, elimizde sadece Ağca’nın bulunması gerçeği Henze’nin söz konusu teşhisini kanıtlar nitelikte…

Ağca’nın ifadesini alan savcı Ahmet Karaoğlu da, Ağca’nın olayın arkasındakileri bilmediği kaanatine varmış, ancak eklemişti; “…Öğrendiyse de sonradan öğrenmiştir…”

Yıllar sonra İpekçi olayında rol oynayanlardan birine “Her şeyi anlatıyorsunuz da bu infaz kararını veren niye aranızda bu kadar sır” diye sorduğumda, “Bu bir kişinin kararı değil ki… Bu infaz kararının altında kaç kişinin imzası var biliyor musun?” dedi… “Kaç kişi” dedim… Yanıt vermedi… Belki de yanıt verdi… Hatırlamıyorum!


 

Ağca şu iki soruya yanıt versin ve sussun


 

Dolayısıyla bu saatten sonra Ağca konuşacaksa eğer, öncelikle ve hatta sadece şu iki soruya yanıt versin:

  • Cinayetin ve suikast girişiminin arkasında kimler var?

  • İpekçi cinayetinde kullanılan silah ya da silahlar kimde?

Tabii bu iki soru, belki de onun asla yanıtını veremeyeceği yığınla soruyu da beraberinde getiriyor:

1- 12 Eylül öncesi MHP içerisinde varlık gösteren, siyasi cinayetlerde infaz kararlarını verdiği öne sürülen özel bir grup var mıydı?

2- İpekçi’nin öldürülmesi ile ilgili karar nerede, kimler tarafından, kimlerin bulunduğu bir sırada verildi.

3- Abdullah Çatlı İpekçi suikastının planlayıcıları arasında yer aldı mı?

4- Kahramanmaraş katliamı ile İpekçi’nin öldürülmesi arasında bir bağlantı var mı?

5- İpekçi cinayetinin, uyuşturucu ve silah kaçakçısı olan ve o tarihte MİT’e çalıştığı öne sürülen Abuzer Uğurlu’nun bürosunda planlandığı iddiası doğru mu?

6- Ağca, İpekçi’nin öldürülmesi emrini Mehmet Şener’den almışsa, ki kendi ifadeleri bu yönde oldu, o halde Şener’e bu talimatı kim verdi?

7- O dönemde Eminönü Ülkü Ocakları İlçe Başkanı olan Zülfikar Yasan’ın polise verdiği ifadelerde “İpekçi’nin öldürülmesiyle ilgili kararı Mehmet Şener’e kendisinin verdiğini, kendisine de bu emri Yılma Durak’ın verdiğini, Durak’ın da bu talimatı Ankara’dan aldığını” söylediğini biliyoruz. Bu yöndeki talimatlar nereden ve kimden geliyordu? Bu ifade gerçek değilse, Yasan neden böyle bir senaryonun içinde yer aldı?

8- İpekçi’nin öldürülmesi olayında kaç silah kullanıldı? Ağca kullanılan silahı ya da silahları kime teslim etti? Olay yerinde olduğu söylenen ikinci araçta kimler vardı? Cinayet yerinde olduğu söylenen Şahin Tolunoğlu kim?

9- Ağca'nın, askeri cezaevinden kaçmadan önce üç gece koğuşa gitmediği iddia edildi. Öyleyse koğuştan alınarak nereye götürüldü?

10- Metin Günyol ile Mallorca adalarında buluştu mu? Daha önce hiçbir araya gelmişler miydi?

11- MHP’li MİT ve CIA için çalıştığı öne sürülen Murat Bayrak’ın kamplarında eğitilen ülkücüler arasında Ağca da bulundu mu?

12- Mehmet Şener’i yurtdışına kimin çıkarttığı konusunda bilgisi var mı?

13- Avukatı Doğan Yıldırım “Türkeş kimin yaptığını öğrendi, istemediğini ele verdi, istediğini sakladı” diyor. Türkeş, İpekçi’nin öldürüleceğini biliyor muydu? Sonradan mı öğrendi? Türkeş’e yurtdışına kaçtıktan sonra mektup yazdı mı?

14- İpekçi cinayeti ve Papa'ya suikast girişiminde rol oynayan grupla hangi nedenle arası bozuldu? Madem her şeyi biliyordu neden 30 yıl bekledi… Ona şimdi kim, nasıl bir güvence verdi de konuşma kararı aldı?

15- Ergenekon savcıları hiç ifadesine başvurdu mu?

16- 2006’da Veli Küçük grubunun kendisini avukatının elinden aldığı iddiası doğru mu? Neden avukatını değiştirdi?

17- Bunca çelişkili ifade vermesi konusunda kendisine bugüne kadar kim ya da kimler baskı yaptı?

 


Bildiklerini anlatmıştı, şimdi öğrendiklerini anlatacak


 

İpekçi cinayeti ve Papa'ya suikast girişiminde adı geçenlerin “yeni profillerini” ortaya çıkartabilmek, yıllar sonra bu iki saldırıyı nasıl değerlendirdiklerini ve en önemlisi İpekçi cinayetinin arkasında kimlerin durduğunu bilip bilmediklerini anlamak, Ağca’nın anlattıklarından nasıl bir sonuç çıkarttıklarını görmek, bir ipucu yakalamak için bazılarının bilgisine başvurdum…

İki saldırının da tetikçisi olarak yargılanıp ceza alan ve neredeyse 30 yıldır cezaevinde olan Mehmet Ali Ağca hakkında arkadaşlarının anlattıkları, onu basit bir “tetikçi” düzeyine indiriyor. İpekçi cinayetine adı karışanların bazıları; Ağca’yı ya önemsemiyor ve ciddiye almıyorlar ya da bu saatten sonra Ağca’nın söylediklerinin ve söyleyeceklerinin artık hiçbir önemi kalmadığına inanıyorlar. Papa'ya suikast girişiminde kendisine yardımcı olan gruptan bazıları ise, Ağca’nın bu iki saldırının arkasındaki gerçeği bir gün anlatacağı düşüncesindeler…

İpekçi suikastında rol oynayanlardan bazıları ise, Ağca’nın gerçek azmettiricileri bilmediğini düşünüyor.

“Bilse konuşurdu… Hâlâ yaşıyor olmasının nedeni bir şey bilmediğinden…” diyorlar.

“Aslında o bildiği her şeyi anlatmış… Yakalandığı ilk gün çözülmüş… Hatta farkında olmadan işin arkasındaki güçlere bazı ifadelerinde zaman zaman ‘teğet’ geçmiş, bu olayda rol oynayanların önemli bir bölümünü açıklamış, ama ona sonradan akıl hocalığı yapanlar her kimse, onunla bir kukla gibi oynamış...”

Ağca böylece; her ifadesini, doğru ifadelerini bile bir sonraki ifadesiyle değiştirdiği için sonucu değiştirememiş ve tek ceza yiyen olduğu için de “söyledikleri ve söyleyecekleri hep şüpheyle karşılanan bir adam” durumuna bilerek düşürülmüş.

Ancak Ağca’nın neyi bilip bilmediği konusunda temkinli davrananlar da var:

“Ağca kendisini gerçekte kimin kullandığını bilmiyordu ama şimdi öğrenmiş olabilir…”

Mehmet Ali Ağca’nın “grup” içersindeki durumu bu… Kısacası; bir cinayet ve suikast girişimini, yüzlerce versiyonu olan bir “masal”a dönüştürmüşler. Bu öyle bir masal ki, hepsi birer kırmızı başlıklı kız, ama ne hikmetse bir tek “kurt’ yok ortada…

Buna rağmen Oral Çelik ve Mehmet Ali Ağca ikilisi İpekçi cinayeti ve Papa'ya suikast girişimini anlatmayı kendilerine neredeyse meslek edinmiş, 30 yıl boyunca bu saldırıların “hikâyecileri” olarak varlıklarını sürdürmüş.

Türkiye’de İpekçi davasının hiç yakalanmayan, hiç yargılanmayan, ama davanın kilit isimlerinden Yalçın Özbey ve Mehmet Şener ikilisi ise; hiç konuşulmayanların, konuşmayanların ya da konuşturulmayanların gerçekte bu cinayet ve suikast girişiminde önemli bir rol oynadığını bilenler olarak hep korunmuşlar…

Birbirlerinden haberdarlar

Bu grup her ne kadar kendi aralarında bölünmüş ya da birbirleriyle “görüşmüyor” izlenimi vermeye çalışsa da, yargılanıp ceza alanlarla, hiç yargılanmayanlar ya da yargıdan kaçanların büyük bir bölümü bugün hâlâ birbirlerinden haberdarlar...

Örneğin; İpekçi’nin öldürüldüğü gün arabayı kullandığı gerekçesiyle yargılanan ve 10 yıl hapis cezası alan Yavuz Çaylan ile Ağca’yı evinde sakladığı için 3 yıl hapis yatan Timur Selçuk görüşüyor. Ağca’nın Bulgaristan’a kaçmasına yardımcı olan ve o dönemde gümrükçülük yapan, MİT’e de çalıştığı öne sürülen Doğan Yıldırım, Ağca’nın içerde ve dışarıda kontrolünü sağlayan adam olarak biliniyor. İpekçi cinayetinin kilit ismi Abuzer Uğurlu ile “iş” ilişkisini, yıllar sonra avukatlığını yaparak sürdürüyor.

Çatlı grubuna pasaportları sağladığı gerekçesiyle hapis yatan Ömer Ay’ın Papa'ya suikast girişimi davasında yargılanıp delil yetersizliğinden beraat eden Musa Serdar Çelebi ile hâlâ ilişkilerini sürdürdüğünü öğreniyorum. Papa'ya saldırıda Ağca’ya silah verdiği için İtalya’da hapis yatan Ömer Bağcı’nın, İpekçi suikastinin azmettiricisi olarak yıllarca aranan Mehmet Şener’le ve İpekçi cinayetinin kilit isimlerinin neredeyse hepsiyle temas halinde olduğunu….

İpekçi cinayeti ve Papa'ya suikast girişiminin arkasında olanı bilmeyenler; bir örgütün kendisini hemen belli eden “gücü”nü, o gücün görüntüsünün arkasına sığınmayı seviyorlar. Ama aslında çoğu, medyayla “şekillenmiş”, sonradan öğrenmiş, işi neresinden tutmuşlarsa oraya kadar anlatabiliyorlar. Ama ilginçtir, Ağca’yı kaçıran, kollayan, saklayanların bir bölümü, bu suikastla ilgili kendilerinin dışında gelişen bazı olayları da sanki aynı metin üzerinde çalışmış gibi ezberden konuşuyorlar.

30 yıl sonra anlıyorsunuz ki; birinin söylediğiyle, bir diğerinin söylediği çoğu kez tutmuyor. Örneğin Ağca’nın İran’da kaldığı süre artık hafızalardan silinmiş. Biri “Ağca İran’da 20 gün kaldı”, bir başkası “2 ay kaldı” diyorsa, diğeri bunu 5 aya, bir başkası da 1 yıla çıkartıyor…

İpekçi ve Papa saldırılarının aktörleriyle günlere yayılan ve saatlerce yaptığım görüşmelerde “Bu suikastların arkasında kim var?” sorusuna çoğunun “benim gibi” yanıt aradıklarını gördüm. Ya Timur Selçuk gibi gözlerini tavana dikip boş boş bakıyor ve tahminde bulunarak yanıt veriyorlar... Ya da Oral Çelik gibi biliyor da söylemiyormuş gibi yapıp, olayı “arkası yarın” programına çeviriyorlar.


'İpekçi'yi bana devlet öldürttü' mü diyecek?


Ağca, eski avukatı aracılığıyla “derin devlet”e mesaj gönderdi… Üç milyon dolarlık bir mesaj… Sanki “İpekçi'yi bana devlet öldürttü” diyecek…

Kim bu derin devlet? Ucu açık… Ucunda üç milyon dolarlık bir pazarlık var… Belli ki Ağca da varlığını, bundan sonra, diğer İpekçi davası aktörleri gibi “Bak bir konuşursam...” kıvamında sürdürecek…

Kim bilir belki de bizim bile her defasında yeni bir bilgiymiş gibi üzerine atladığımız, gerçekte ise hepimizin artık ezberlediği “cinayetin ipuçlarından” birini verir…

Bilemiyorum; bildiğim tek şey; İpekçi cinayetini basın üzerinden pazarlık konusu yapmasına asla izin verilmemeliyiz. İpekçi cinayeti ve Papa'ya suikast girişimi arasında gidip gelen o isterik gölge oyununun tek satırını bile yayımlamamalıyız... Çünkü onun hücrelerde geçen 30 yıllık kişisel tarihi zaten yeterince trajik….