Gündem

Eren Aysan ve Zeynep Altıok: Babalarımız dizeleriyle sesleniyor; bir yanı var ömrümüzün belki bir gün gülecek!

"Tam 27 yıl geçti aradan. Yorgunluğumuz yıldığımızdan değil. Sorularımızın yanıtsız kalmasından..."

Yer: Madımak Oteli, tarih: 2 Temmuz 1993; Üç şair; önde Behçet Aysan, sağda Metin Altıok, sağda Uğur Kaynar, katliama sahne olan Madımak Oteli'nin basamaklarında...

02 Temmuz 2020 16:29

T24 Haber Merkezi

Sivas katliamında hayatını kaybeden şair Metin Altıok ile şair Behçet Aysan'ın kızları Zeynep Altıok ile Eren Aysan, katliamın 27. yılında babalarının dizeleri eşliğinde kamuoyuna seslendiler. Altıok ve Aysan, ortak metinlerinin sonunda, "Babalarımız bugün dizeleriyle sesleniyor, ışık oluyor! "Yarın diye bir şey var!" ifadesini ve dizesini paylaştılar. Eren Aysan ile Zeynep Altıok'un "Sivas '93 / Madımak '27" başlığıyla paylaştıkları ortak metin şöyle:

Tam 27 yıl geçti aradan
Yorgunluğumuz yıldığımızdan değil.
Sorularımızın yanıtsız kalmasından.
Yine de biliyoruz ki,
"Bir yanı var ömrümüzün / Belki bir gün gülecek."
Biliyoruz ki adalet peşinde onurlu mücadele sürecek!
Babalarımız bugün dizeleriyle sesleniyor, ışık oluyor!
"Yarın diye bir şey var!"


Zeynep Altıok-Eren Aysan

Metin Altıok kimdir?

Çağdaş Türk şiirinin lirik üslubuyla önde gelen isimlerinden Metin Altıok, Süleyman Altıok ve Melahat Moral'ın çocukları olarak 14 Mart 1941’de İzmir Bergama’da doğdu. Çocukluğu İzmir Karşıyaka’da geçti; Karşıyaka Lisesi ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Bingöl, Bingöl'ün Genç ilçesi ve Karaman'da felsefe öğretmenliği yaptı.  Türkiye İşçi Partisi üyesi olan Altıok, 2 Temmuz 1993'teki Sivas katliamında ağır yaralandı, komadan çıkamayarak 9 Temmuz 1993'te Ankara'da hayatını kaybetti. "Kavaklar" şiirini Onno Tunç besteledi, Sezen Aksu yorumladı. Aksu bu eseri vefatından sonra Metin Altıok'a adadı.

Kitapları

  • Yerleşik Yabancı (1978)
    - Kendinin Avcısı (1979, Ahmet Telli ile 1980 Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü)
    - Küçük Tragedyalar (1981)
    - İpek ve Klabtan (1987)
    - Gerçeğin Öte Yakası (1990, Cemal Süreya Şiir Ödülü)
    - Dörtlükler ve Desenler (1990)
    - Süveyda (1991) - Alaturka Şiirler (1992)
    - Şiirin İlk Atlası (1992)
    - Hesap İşi Şiirler (1993)
    - Bir Acıya Kiracı (1998-Bütün Şiirleri)
  •  

Behçet Aysan kimdir?

Doktor şairlerden olan Behçet Aysan, 1949 yılında Ankara'da doğdu. Selimiye Askeri Ortaokulu ve Kuleli Askeri Lisesi'nde okudu. 1968'de askeri öğrenci olarak Ankara Tıp Fakültesi'ne girdi.

12 Mart 1971 darbesiyle başlayan dönemden sonra politik nedenlerle ara vermek zorunda kaldığı tıp öğrenimi sırasında çeşitli işlerde çalıştı. Ankara Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra İzmit'e atandı. Ankara'da psikiyatri ihtisası yaptı. Son olarak Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Yenişehir Dispanseri'nde uzman hekim olarak çalışmaktaydı.

2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Madımak Oteli'nde yakılarak öldürülen 33 kişiyle kişiyle birlikte can verdi. Ölümünden sonra Türk Tabipleri Birliği tarafından adına şiir ödülü verilmeye başlandı.

Kitapları

  • - Karşı Gece (1983)
    - Sesler ve Küller (1984 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü)
    - Eylül (1986-1988 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü)
    - Deniz Feneri (1987 Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü)
    - Şiirler (1990)
    - Üç Kardeştiler (Radyo Oyunu, 1995)
    - Düello (Bütün şiirleri)

Zeynep Altıok: Olmaz olsun!

Zeynep Altıok'un, "İnsansız adalet olmaz Adaletsiz insan olur mu? Olur, olmaz olur mu! Ama, olmaz olsun*" başlığıyla, Sivas katliamının 27. yıldönümü için Birgün gazetesinde yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:

Tam 27 yıl oldu. Canımın parçası kopalı tam 27 yıl.

27 yıllık yorgunluk anlatılabilir mi? 27 yıllık adaletsizlik isyan, öfke, umut, arayış, direniş türlü duygu türlü öykü barındırıyor. Bence üzerinde durmamız gereken ne hissettiğimizden çok böyle hissetmekten kurtulmak için ne yapacağımız olmalı. Ne hissettiğini bildiklerimin yanında olmaya, öyle hissetmeyecekleri hiç değilse anlık bir nefes aralığı olsun diye inandığımca, elimden geldiğince ‘buradayım’ diyenlerden olmaya çalışıyorum. En büyük acılar, paylaşıldığını biliyorsanız göğüs gerilebilir hale geliyor. Bunu bildiğimden.

Vahşilik karşısında insan olanın hisleri uyuşur. Vahşete tanıklık eden iyileşmez bir yarayla yaşar. Bellek vahşeti taşır, unutmaz. Yaşamak için unutmak gerektir. Ama kim ne kadar isterse istesin bellek unutmaz. Mutlaka o travma belki bazen en olmadık yerde kişiyi bulur. Çarpar. Eğer sizin can evinizde yaraysa vahşet, yaşamınız adalet peşinde iz sürerek geçiyorsa; her yıl öncekinden uzundur. Oysa adalet bir gün herkese gerekir ve yeni acılar yaşanmasın diye unutmamak şarttır.

27 yıl önce Sivas’ta yaşanan vahşet devlet eliyle adaletsizliğe mahkûm edildi. Çünkü devlet katliamın arkasındaki siyasal İslâm ideolojisinin kalıcı bir rejim olmasını istedi. Katliamlardan, kıyımlardan beslenen şeri düzen kendi inancından, düşüncesinden olmayan herkesi, düzen dışı her adımı için cezalandırmayı göze girmek, yükselmek, zenginleşmek için bireyin eyleme geçme özgürlüğü için meşru bir zemin olarak tanımlıyor. Hukuka, yargıya, kanıta gerek olmayan bu düzen bugün 21. yüzyılda bizim ülkemizde “Adalet Saraylarında” güdümlü kadrolarla tek kişinin istemi doğrultusunda vücut buluyor.

Klişe bir deyimle söylemek gerekirse hiçbir şey bir anda olmadı. 27 yıl önce Sivas’ta insanlığa düşman olan Cumhuriyet, laiklik ve aydınlanma karşıtı güçler çağlar boyunca yaptıkları gibi düşünen, hisseden, insana inanan Alevi toplumunu ve düşünceyi duygularla birleştirerek insanlara ulaştıran sanatçıları yok etti. O gün bu karanlığın suçluları korunurken yargı önünde karşılık beklemeden yitirdiklerimiz için adalet arayışımızda sesimiz olan avukatlar vardı. Yüzün üzerinde avukat davayı takip etti. ÇHD bizimleydi. Savunma haktır. Elbette sanıkların savunma hakkını yok sayacak değiliz. Elbette avukatları olacak ancak aradan geçen zamanda sanıkları savunan avukatların neredeyse tamamı devlet kademelerinde, üst düzey bürokraside, siyasette mevki edindi, ödüllendirildi ve kollandı. Milletvekili, bakan oldu. Bizim avukatlarımız mahkeme salonunda yerlerde sürüklendi, sanık yakınlarınca dövülmelerine müdahale edilmedi. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan sanıkları cezaevinde ziyaret etti. Bugün insanlar tweet attıkları için Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla tutuklu yargılanırken o gün insanları cayır cayır yakan katillerin tutuksuz yargılanmalarına, kısaca firar etmelerine izin verildi. Katliamın planlayıcıları, örgütleyicileri yargı önüne taşınmazken yargı önüne taşınan suçu sabit bir avuç eylemciye verilen ceza bugünün tek adamı tarafından katillerin mağduriyeti olarak görüldü. İnsanlık suçu zaman aşımına uğradığında “hayırlı olsun” müjdesiyle bu mağdurların özgürlüğü için sözler verildi ve 27. yılda Cumhurbaşkanı’nın kişisel kararı ile yüzlerce hasta ve mağdur mahkûm varken cımbızla seçilen Ahmet affedildi. Yıllar içinde defalarca tanık olduğumuz üzere torba yasalar içinde saklı maddelerle faili meçhul siyasi cinayetlerin katilleri serbest bırakıldı. 27 yıl sonra bugün meclisten geçen son infaz yasası uyarınca Sivas Katliamı hükümlülerinden serbest bırakılan olmuş mudur? Bu sorunun yanıtı yıllar içinde sayısız kez verilen soru önergelerinin yanıtsızlığında saklı. 27 yıl içinde ÇHD emekçinin, çocuk istismarının, faili meçhullerin, hak ihlallerinin takipçisi oldu. ÇHD artık yok. KHK ile kapatıldı. Adalet savunucularının ofisleri kapılar kırılarak basıldı, sayısız avukat tutuklandı. Sivil toplum, sendikalar, meslek örgütleri daima baskı altında. Bugün ise baroları işlevsizleştirmek için adım atan bir iktidar var. Sebep o gün yola çıkılan Cumhuriyet karşıtı, siyasal İslâm rejiminin tek adamın iki dudağı arasında yönetilen bir Yeni Türkiye rejimi olarak devamlılığının sağlanmasıdır. Sorgulayan, haklıyı savunan, adaleti arayan gerçek hukukçuların tasfiyesi için şimdi sırada çoğulcu ve sorgulayan değil tek sesi barolar yaratmak var.

Yazının tamamı için tıklatın...


* Özdemir Asaf