Taha Akyol
(Hürriyet, 29 Mayıs 2012)
Kürtaj...
Başbakan kürtaj tartışması açtığına göre Adalet Bakanlığı’nda bu yönde bir kanun değişikliği için çalışma var mı? Dün araştırdım, böyle bir çalışma da, bu yönde bir niyet de yok.
Kaldı ki, Türkiye’de kürtaj tamamen serbest değildir, aksine çok dar bir alanda serbesttir: AK Parti tarafından kabul edilen TCK’nın 99. maddesine göre “on haftayı” yani iki buçuk ayı doldurmamış gebeliklerde kürtaj yapılabilir fakat bundan sonrasında suçtur. Doktor için de anne için de suçtur! Hatta bu dönemde annenin isteyerek düşük yapması bile suçtur.
Peki neden on hafta?
TCK’yı hazırlayan komisyonun önde gelen isimlerinden Prof. Ahmet Gökçen’e sordum. Hem dünyadaki genel eğilim “on hafta ve civarı”nı aşan gebeliklerde kürtajın yasaklanmasıymış, hem uzman jinekologlar, cenine dışarıdan müdahale yapıldığında ancak “on hafta”dan sonra tepki verdiğini, yani bunu hissettiğini, canlandığını söylemişler.
Onun için Türkiye’de kürtajın tamamen serbest olduğunu sanmak yanlıştır.
Dini bakımdan kürtaj
Katolik Hıristiyanlarda kürtaj gebeliğin bütün dönemlerinde günahtır.
İslam’da nasıl diye dün Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin “çocuk düşürme” ve “doğum kontrolü” maddelerine baktım. Fıkıh âlimleri, gebeliğin böyle çok erken dönemlerinde çocuk düşürmede büyük bir dini sakınca görmemişler. Bazı âlimler gebeliğin 120. günü, yani ilk üç ay içinde cenine “ruhun üflendiğini”, çocuk düşürme ve aldırmanın ondan sonra haram olduğunu söylüyorlar, bazılarına göre bu süre çok daha kısa...
İslam’da mesele ceninin tıbben hangi aşamada “canlı” sayılacağıdır.
Dün Diyanet’e sordum, yarın (bugün) bir fetva açıklayabileceklerini söylediler.
Toplumumuzda TCK’daki düzenlemenin değiştirilerek kürtajın daha fazla serbest bırakılması yönünde güçlü bir talep olmadığı gibi AK Parti seçim bildirilerinde de bu konu yoktu.
Öyleyse Başbakan bu tartışmayı niye açtı?
Doğum kontrolü ve sezaryen
Canlanan cenini öldürmemek kaydıyla, eşlerin gebelikten korunmasında İslami bakımdan hiçbir sakınca olmadığı yönünde Diyanet’in fetvası vardır.
İran’da Ayetullahların fetvasıyla başarılı bir doğum kontrolü politikası uygulanmış ve UNESCO tarafından tebrik de edilmiştir.
Sezaryene gelince. Sağlık bakımından gerekli olmayan hallerde sezaryen uygulaması yapılmasının bebekte sağlık sorunlarına yol açtığını Dünya Sağlık Örgütü de açıklamıştır. Avrupa’da da sezaryen hayli sınırlı bir şekilde yapılıyormuş.
Sadece annenin bireysel özgürlüğü değil, bebeğin gelecekteki sağlığı ve dolayısıyla toplum sağlığı ile ilgili bir konu olduğu için devlet elbette kural koyabilir.
Bunu Sağlık Bakanı açıklayabilir, gerekli düzenlemeler sakince yapılabilirdi.
Ben bazı ‘dış güçler’in milletimizin kökünü kurutmak istediği şeklindeki bir komplo teorisine de inanmıyorum.
Öyleyse Başbakan niye toplumda gergin tartışmalara yol açacak şekilde bu konuları polemikçi bir dille gündeme getiriyor?
Sorunun cevabı Başbakan’ın “2023 projesi”dir... Bunun anlamı hem Cumhuriyet’in yüzüncü yılında gerçekleşecek büyük Türkiye vizyonudur, öbür anlamı önümüzdeki on yılda Tayyip Erdoğan’ı ‘en yetkili’ konumda tutacak oy tabanının sağlanmasıdır.
Geçen seçimlerde ve referandumda görmüştür ki, kendi deyimiyle, “öfke sanatı” taraftar kitleleri siyaseten seferber etmekte ve oy getirmektedir.
Yarın devam edeceğim.