Zaman gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne, “Erdoğan’ın elindeki güç yavaş yavaş eriyip yok oluyor. Marazının kimseye faydası olmadığı için, bu iş uhulet ve suhuletle gerçekleşiyor” dedi.
Mümtaz’er Türköne’nin Zaman’da “Saray’daki topal ördek” başlığıyla yayımlanan (14 Kasım 2014) yazısı şöyle:
Saray’daki topal ördek
YÖK Başkanlığı’ndan ayrılan Gökhan Çetinsaya, ilmî dirayetini ve ahlâkını Mülkiye yıllarından beri yakından takip ettiğim bir akademisyendir.
Görevden incitici ve tuhaf bir şekilde alındı. YÖK’te yandaşlığının bile açıklayamadığı keyfi tasarrufların olduğu, Çetinsaya’nın arkasından Havuz Medyası’nda çıkartılan haberlerden belli. Habere göre “YÖK’te üç yıl süren Fetret Dönemi” Başkan’ın görevden alınması ile sona ermiş. Partizanlığı çok aşan bir kişisel çekişme işareti bu iğnelemeler. YÖK’ten iktidarın iç kalesi içinde geçen bir kişisel rekabet ve keyfilik kokusu geliyor. Tıpkı TV dizisi “Kertenkele” yüzünden aynı medya grubunun Diyanet ile sürdürdüğü polemik gibi. Fahrettin Altun gibi uyanık kalemler bile meselenin “hırsız-din adamı” tiplemesinden kaynaklanmadığını; hırsızlıktan din adamlığına terfi eden birine bütünüyle teslim olan, kolay kandırılan “cami cemaati” meselesinden ibaret bulunduğunu fark edemediğine göre, kişisel hesapların ve tasarrufların partizanlık şemsiyesine sığmadığı ileri dereceli bir yozlaşma hali ile karşı karşıyayız.
YÖK, sarayın tasarrufunda olan bir makam. Başkan’ın görevden alınması, keyfiliğin cesaret kaynağının orası olduğunu gösteriyor. “YÖK kapatılmalıdır” diyen bir Başkan’ı, bir klik çatışmasına feda etmiş olduk. Devlet kurumları ile ilgili ilk işaret, Hükümet için pek hayra alamet değil. Daha derinde, hukuksuzluğu kapatmak için devreye sokulan keyfiliğin açtığı derin yara kanıyor.
Muktedirler, iktidarlarını derinden sarsan bir skandalla karşılaştıkları zaman siyasetin en makbul korunağı olan “sabır kalesi”nin arkasına sığınıp, fırtınanın geçmesini beklerler. 17 ve 25 Aralık dalgasına da, Erdoğan bu taktikle direndi. Bugün, kanıksanmış gibi görünen yolsuzluk gündemi, badirenin atlatıldığı duygusunu uyandırıyor. Gerçek durum hiç de öyle değil. Koca kayalar yerinden koptu, siyasetin bütün dengeleri bu fırtına ile alt-üst oldu. Devlet dediğimiz koca makine parçalarına ayrıldı ve yeniden düzene sokuldu. YÖK’ten medyaya yansıyan dedikodu düzenin artık dikiş tutmadığını gösteriyor.
Ortada hâlâ koca bir enkaz yığını var. Şu sorunun cevabı bile oluşan hasarın boyutları hakkında fikir vermeli: 17 ve 25 Aralık Fırtınası esmeseydi, başbakanlık koltuğunda bugün olduğu gibi Davutoğlu oturur muydu?
Erdoğan bin odalı sarayında, “içinde salınıp gezen yari” yani siyasî gücü olmadan oturuyor. Bu kadar atak olması, polemiklere girip siyaset yapması, yetkilerini de başkalarının keyfine göre kullanması gerçek iktidar ile arasında oluşan uçurumu kapatmak için. “Saltanat sürmek” sadece saraylarda hoşça vakit geçirmekten ibaret değildir. Saltanat, sınırsız ve engelsiz bir güç kullanmaktır. Ağzınızdan çıkan kanun telakki edilecek; siz sadece söyleyeceksiniz, kullarınız yapacak. Önümüzde böyle bir manzara bulunmadığına göre, Erdoğan’ın devr-i saltanatı, demek ki tasarladığı gibi yürümüyor. Ak-Saray’da bir sultan hüküm sürmüyor. Belki şarta bağlı, yani meşrutî monarşiye göre küçülen bir iktidarın tanınan sınırlara geri çekilmesine tanık oluyoruz.
Erdoğan’ın elindeki güç yavaş yavaş eriyip yok oluyor. Marazının kimseye faydası olmadığı için, bu iş uhulet ve suhuletle gerçekleşiyor. Sebep Saray’ın reel politiği. İktidarın yönetmesi gereken üç temel sorun alanı var. Birincisi Barış Süreci, ikincisi ekonominin krize yuvarlanmasına engel olmak ve sonuncusu da IŞİD başta olmak üzere bölgesel krizlerle baş etmek. Bu üç sorunu çözecek politikaların Saray’ın bin odasından birinde belirlenme ihtimali ise hiç yok.
Barış Süreci’ni PKK’nın Erdoğan’a güvenerek sürdürmesini bekleyemezsiniz. Saray’ın devrede olduğu her pazarlık, onay vereceği her adım Hükümet’in çözüm gücüne zarar verir. Halka hesap verecek bir Hükümet ile Erdoğan’a karşı sorumlu bir Hükümeti mukayese ettiğiniz zaman durum daha açıklayıcı oluyor. Ekonominin hassas dengelerini sarsmadan sürdürebilmesi, inşaat sektörünün de Erdoğan ile saraya hapsedildiğine piyasanın inanmasına bağlı. Nitekim Hükümet bu inancı pekiştirmek için rant sektörüne karşı örtülü bir savaşın mevzilerini kazmakla meşgul. Bölgesel inisiyatif ise, zaten Davutoğlu’nun elinde.
Ördek topal, saray da çok geniş. Hasıl-ı kelâm yorucu bir iş.