Ekonomi

"Erdoğan'ın açıklaması piyasaları olumsuz etkiledi, 'evet' çıkarsa kaygılar artacak"

"'Hayır' sonucunun, 'piyasa dostu olmayan bir görünümü’ yok artık"

25 Mart 2017 13:56

Hürriyet yazarı Uğur Gürses, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerle ilgili olarak "Ekonomik ilişkilerimizi devam ettirebiliriz ama bizim siyasi, idari noktadaki şeylerde gözden geçirmeye ihtiyacımız olabilir. Bütün gündemlerin hepsini artık 16 Nisan belirleyecek. 16 Nisan’dan sonra çok sürprizlerle karşılaşabilirsiniz, onlar da karşılaşabilir” açıklamasının piyasaları olumsuz yönde etkilediğini savundu. 

"Düne kadar referandumun olası sonucuna bağlı mali piyasa ve ekonomik bekleyişler, bir gecede değişmiş oldu" diyen Gürses, sözlerine şöyle devam etti:

“Hayır” sonucunun, kimilerinin kafasında canlandırdığı, öngördüğü gibi ‘kaos’, mali piyasada sert düşüş gibi ‘piyasa dostu olmayan bir görünümü’ yok artık. Tersine 'evet' sonucu, ekonomik ve mali piyasalarda kaygılara yol açabilecek, 'kara bulutlu AB tablolu' atmosfere açık görünüyor"

Uğur Gürses'in "Referandum hesapları ve ekonomik güven" başlığıyla yayımlanan (25 Mart 2017) yazısı şöyle:

Referandum potansiyel sonuçları üzerinden, sonrası için ekonomideki olası seyir ve mali piyasa yönü ile kur ve faiz gibi parametreler, bugünlerde en çok sorulan soruların başında geliyor.

Çok yakın zamana kadar, iki sonuç üzerinden yapılan tahminler kabaca şöyleydi; “Evet” çıkarsa kısa bir ‘ralli’, sonrasında ise bunun kâr satışı, sonra tüm mali piyasa parametrelerinde belli bir seviyede yatay seyir bekleniyordu. Sonuç “Hayır” çıkarsa bunun yeni bir seçime; erken seçime kapı açacağı ve yeni bir belirsizlik içine girileceği beklentisi ile mali piyasa göstergelerinde sert bozulma beklentisi konuşuluyordu.

Piyasalar ‘işine’ geldiği gibi bakar gelişmelere; kazanç sürdürülüyorsa ne ala, kamu yararı için doğru mu, yanlış mı ‘kerteriz’ bulamazsınız. Kamuoyu yoklama anketlerindeki ‘kararsızların’ çokluğu epey belirgin iken; ‘Evet’in olası mali piyasa sonucu da, ‘iyimser duruşlu’ görüş belirtenler açısında da ‘rasyonel’görünüyor.

Bu tablo, önceki akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CNNTürk’te Hakan Çelik’e verdiği mülakattan çıkan başlıklara bakılırsa tersine çevrilmiş görünüyor.

Birincisi “evet” çıkarsa AB ile ilişkilerde ‘restleşme’ somut adımlara dönüşebilir görünüyor. Zira Cumhurbaşkanı “ekonomik ilişkilerimizi devam ettirebiliriz ama bizim siyasi, idari noktadaki şeylerde gözden geçirmeye ihtiyacımız olabilir. Bütün gündemlerin hepsini artık 16 Nisan belirleyecek. 16 Nisan’dan sonra çok sürprizlerle karşılaşabilirsiniz, onlar da karşılaşabilir” dedi. İkincisi, referandum sonrasında ki “hayır”çıktığı durum için de geçerli görünüyor; erken seçime gitme fikrine karşı olduğunu, mevcut hükümetin 2019’a kadar gideceğini not etti.

Birincisi, referandum öncesinde Venedik Komisyonu’nun raporuna da yansıdığı gibi, potansiyel olarak referandum sonrasında Avrupa’nın o çok fısıldanan ‘müzakereleri askıya alma’ olasılığının yanına, şimdi de “evet” çıkması halinde Türkiye’nin de bir ‘sürprizle’ karşılık vermesi olasılığı var artık. Hatta “evet”çıkması halinde idam cezasının yeniden tesisi için sözler verildi. Yani olası “evet”sonucu Türkiye’nin AB hikayesinde tansiyonu yükseltme, hatta büyük bir darbe vurmaya aday. Bunun da sermaye girişlerine sert darbe olacağı açık.

İkincisi de “hayır” olasılığı ile artık piyasaların o ‘ürktüğü’ tablo potansiyeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması ile azalmış görünüyor.

Düne kadar referandumun olası sonucuna bağlı mali piyasa ve ekonomik bekleyişler, bir gecede değişmiş oldu. “Hayır” sonucunun, kimilerinin kafasında canlandırdığı, öngördüğü gibi ‘kaos’, mali piyasada sert düşüş gibi ‘piyasa dostu olmayan bir görünümü’ yok artık. Tersine “evet” sonucu, ekonomik ve mali piyasalarda kaygılara yol açabilecek, “kara bulutlu AB tablolu” atmosfere açık görünüyor.

AB müzakere tarihi alınmasıyla 2004 sonrasında, ‘AB ile yakınsama’ süreci olarak görülüp kayda değer bir ekonomik çekiciliğe kavuşan ülkemize, o günün koşullarında devasa denilebilecek düzeyde sermaye akımı olmuştu. İzleyen yıllarda da, ticaret hacmindeki artış da bunun bir parçasıydı. Hikayenin askıya alınması, zaten 2011 sonrası yavaşlayan, duraklayan sabit sermaye yatırımlarının durgunluğunu devam ettirir, derinleştirir; sermaye girişlerine dair beklentiler bozulur.

Ekonominin ve en öncesinde de mali piyasanın iç dinamiklerden kaynaklanan çalkantı ve dalgalanmasının sona ermesi için siyasi alanda normalleşmeye, askıda duran hukukun kendi mecrasına dönmesine ihtiyaç var. Referandumun sonuçları Anayasal çerçeveyi çizecek; demokratik çağdaş değerlerden uzaklaşma ya da bu değerlere geri dönüşü gösteriyor olacak. Ama bunun yanında, mevcut olağanüstü hal uygulamasının da sürdürülüp sürdürülmeyeceği önemli.

Klasik; “şu seçim geçsin de ekonomi kendi rayına döner” bakışı bu defa geçerli değil. Çünkü olağanüstü hal uygulaması altında ekonomideki birey ve şirket davranışı farklı. Bekleyişler ve geleceğe dair iktisadi kararlar erteleniyor. Bunun izleri, tüm beklenti ve güven anketlerinde görülebiliyor. Son 10 yılın en düşük değerlerinde hepsi.

Ankara olağanüstü hal uygulamasının kaldırılacağını açıkladığı anda, TL’nin hızla güçleneceğini kestirmek güç değil. Hukuk ortamına ne kadar hızla dönülürse ekonomik birimlerin güveni hızla artar; kurda da ve faizde de hızla düşüşün olacağını, reel kesimdeki güven ve alışverişlerin de yükseleceğini görmek gerekiyor.