Gündem

Erdoğan'dan BDP'ye: Feribot kaçıran teröristi bile kahraman ilan ettiler

Türkiye'nin demokrasi konusunda aldığı yolu değerlendiren Başbakan Tayyip Erdoğan, terör konusunun...

15 Kasım 2011 02:00

T24 - Türkiye'nin demokrasi konusunda aldığı yolu değerlendiren Başbakan Tayyip Erdoğan, terör konusunun kendilerine engel olduğunu belirterek BDP'yi eleştirdi: Feribot kaçıran teröristi bile kahraman ilan ettiler.



Başbakan Erdoğan, Hilton Otel'de düzenlenen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye Kararları, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Konferansı'nda yüksek düzeyli konferansın başarılı geçmesini diledi. Erdoğan, “Böyle önemli bir konferansı gerçekleştirdikleri için Adalet Bakanlığımıza, değerli Bakanımıza ve ekibine teşekkür ediyorum” dedi.

Konferansa Avrupa Konseyi adına katılan Genel Sekreter ve Genel Müdüre de katkıları için şükranlarını ileten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

“Türkiye olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni 1954 yılında imzalamış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini de 1990 yılında kabul etmiştik. 2004 yılında, hükümet olarak çok daha önemli bir adım attık ve temel insan haklarıyla ilgili uluslararası anlaşmaların, ulusal kanunlardan üstünlüğünü kabul ettik.

Burada şu hususu özellikle ifade etmek durumundayım: İnsan hakları evrensel bir nitelik taşır. Temel insan hakları, farklı coğrafyalarda farklı nitelik arz etmez.

Yoksullar için farklı, zenginler için farklı insan haklarından söz edilemez.

İnsan, her yerde insandır ve her yerde, her coğrafyada, her şartta, gerek diğer insanlardan, gerek kurumlardan aynı saygın ve eşit muameleyi hak etmektedir.

Avrupa Konseyini ve Avrupa Birliğini dünya genelinde öne çıkaran da esasen, ekonomik ve siyasi birlikteliğin ötesinde, insan hakları konusundaki evrensel tutumudur.

Biz, Avrupa felsefesini, temel hak ve özgürlüklere saygı; bunun yanında birçok kültürlülük, bir ortak yaşam felsefesi olarak görüyoruz.”


Çeteler ve bürÇETELER VE BÜROKRATİK OLİGARŞİ

Türkiye'nin, başta Avrupa Konseyi olmak üzere Avrupa kurumlarıyla ve Avrupa Birliği ile ilişkisinin de ekonomik ve siyasi hedeflerin öncesinde, böyle bir medeniyet tasavvuruna olan inancından kaynaklandığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bizim medeniyet tasavvurumuzda ve kadim kültürümüzde, insan kutsal bir varlık olarak değerlendirilmiş, insan hayatı, yani can, her şeyin, ama her şeyin üzerinde bir değer olarak görülmüştür.

Tarih içinde farklı ve yanlış uygulamalar olduğunu biliyoruz. Ama bu yanlışlıklar, medeniyetimizin özüne zarar verememiş, bir sevgi medeniyeti oluşturma yönündeki umutlarımızı asla zedeleyememiştir.

Avrupa'nın temel hak ve özgürlüklerde ortaya koyduğu değerler manzumesi, hiç tereddütsüz söylüyorum, bizim kendi medeniyetimizin de özüdür ve ulaşmak istediğimiz bir idealdir.

Bu seviyeye ulaşmanın kolay olmadığını biliyoruz. İnsan hak ve hürriyetleri konusunda reform yapmanın, ileri standartları oluşturmanın kolay bir iş olmadığını, kararlılık ve güçlü bir irade istediğini, aynı zamanda zorlu bir süreç gerektirdiğini biz yaşayarak öğrendik.

Bakınız, son 9 yılda, AK Parti hükümetleri olarak, insan hakları ve hürriyetleri noktasında gerçekten tarihi adımlar attık.

Gerek insan haklarını, gerek hukuk sistemini Avrupa standartlarına, yani ileri ve evrensel düzeye ulaştırmak için çok yoğun bir mücadele verdik, vermeye de devam ediyoruz.

Süreç kolay olmadı, attığımız her adımda engellerle karşılaştık. Kimi zaman çeteler önümüze engel çıkarmak istedi, kimi zaman bürokratik oligarşiyle mücadele ettik; ama en çok da statükoyla mücadele ederek bugünlere ulaştık.

Şunu gönül rahatlığı içinde söylemek durumundayım: Türkiye, 9 yıl öncesine göre, gerek temel hak ve hürriyetler noktasında, gerekse de hukuk devleti anlayışında çok daha iyi bir yerdedir, çok daha ileri standartlara sahiptir.”


'9 yılda gelinen mesafe'

Gerçekleştirdikleri reformların tamamını burada sayabilmesinin mümkün olmadığını dile getiren Başbakan Erdoğan, “Ancak, insanların fikirlerini özgürce ifade edebildiği, özgürce yazabildiği, çizebildiği, söyleyebildiği, özgürce yayın hakkını kullanabildiği bir Türkiye inşa ediyoruz” dedi.

Erdoğan, şöyle konuştu:

“Farklı dil ve lehçelerin özgürce konuşulabilmesinden, farklı inanç gruplarının özgürce faaliyet göstermesine kadar her alanda önemli reformlar gerçekleştirdik.

İdeal seviyeye henüz ulaştığımız iddiasında değiliz. Daha katetmemiz gereken uzun bir mesafe olduğunu biliyoruz. Ancak karşılaştığımız engeller dikkate alınırsa, 9 yılda aldığımız mesafenin az olmadığı görülecektir.

Avrupa Birliği nasıl ideale ulaşma ve yüksek seviyeyi koruma noktasında bir duyarlılık içinde olmak zorundaysa, Türkiye de değişen şartlar ve ihtiyaçlar çerçevesinde kendisini devamlı yenileyerek ileri hedeflere doğru yol almak durumunda.

Demokratikleşme de hak ve özgürlükleri geliştirme de nihayete erecek süreçler değildir. Dün ileri dediğimiz standartlar bugün yetersiz kalabiliyor. Her zaman daha iyiyi ve daha ileriyi kovalamak durumundayız.

AK Parti iktidarı olarak bizim temel felsefemiz 'insanı yaşat ki, devlet yaşasın' anlayışına dayanmaktadır. Bu çerçevede insanı merkeze yerleştirerek, insana hizmeti devletin de siyasetin de temel gayesi olarak görüyoruz. Artık devlet öncelikli değil, insan öncelikli bir anlayış ülkemizde hakimdir. Bu zorlu ve uzun yolculukta kararlılıkla reformlara ve demokratik dönüşüme devam ediyoruz.”


Feribot teröristini kahraman ilan ettiler

“Ben, Türkiye'nin kendine has şartları var demiyorum. Anayasa ve yasalar konusunda enkaz devraldık da demiyorum. Mazeret üretmek niyetinde asla değilim.

Ama dikkat ediniz, Türkiye'nin karşısında, güvenlik güçlerine acımasızca saldıran, sivilleri hedef alan, çocuklara dahi kasteden, hatta en son, hamile bir kadını öldürerek, doğmamış bebeğini katleden bir terör örgütü var.

Daha birkaç hafta önce, kanlı terör örgütü, bir canlı bombayla sokak ortasında patlatarak, bir anneyi 3 çocuğunun gözleri önünde katletti.

Siyasi partilerimiz, maalesef terörle mücadeleye destek olmak yerine, teröre destek vermek ya da iki taraflı aşırı milliyetçi politikaları körüklemek gibi tercihlerin içine girdi.

Bir terörist bomba tehdidiyle feribot kaçırıyor, onlarca insanın yaşamını tehdit ediyor. Bu terörist operasyonla etkisiz hale getirildikten sonra bir siyasi parti, çıkıyor teröristi kahraman ilan ediyor.

Silahı, şiddeti, terörü meşru bir yöntem gibi takdim etme anlayışının, demokrasiyle, hukukla ve en temel insani değerlerle bağdaşmayacağı gerçeğini, demokratik siyaset yapan herkesin temel bir değer olarak kabul etmesi gerekiyor. Bugün terör, demokratik gelişimin önünde en büyük engellerden biridir. Böyle bir teröristin cenaze merasimine böyle bir siyasi partinin mensupları katılırsa, herhalde bunun üzerinde farklı farklı defalarca düşünmemiz gerekir. Terör örgütünün eylemleri gelişim süreçlerini sabote eden bir etki yapmaktadır.

Teröre göz yuman, teşvik eden veya destek veren anlayış ise evrensel değerlerin ve insani hasletlerin altını oymaktadır.”


Avrupalı liderlere sitem

“Terörle mücadelede, uluslararası boyutta yalnız bırakılmamız da ortaya bir nevi samimiyet testi koyarak kimi ülkelerin inandırıcılıklarını ortadan kaldırıyor, öne çıkarılan değerleri anlamsızlaştırıyor” diyen Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Avrupalı dostlarımıza, Avrupalı liderlere defalarca belgeleriyle ispat etmemize rağmen, ne yazık ki halen teröre göz yumuluyor, terör örgütünün yayın organlarına, terör örgütünün finansal kaynaklarına müsamaha gösteriliyor.

Belgeleri önlerine koyduğumuzda, Avrupalı liderler, 'ülkelerinde demokrasi olduğunu, özgürlük olduğunu, dolayısıyla bu faaliyetleri engellemelerinin mümkün olmadığını' söylüyorlar.

Allah aşkına soruyorum: Hangi demokrasi 4 yaşındaki bir çocuğun anne babasının gözleri önünde katledilmesine göz yumar? Hangi demokraside, bir araba içinde 4 masum kadının yüzlerce mermiyle öldürülmesi vardır? Anne karnındaki bebeği öldürmek, hangi özgürlük anlayışıyla bağdaşır? Sokak ortasında üzerindeki bombayı patlatan, 3 çocuğunun gözleri önünde bir anneyi, bir sivili öldüren terör örgütüne karşı, demokrasi ve özgürlük kavramları mazeret üretebilir mi?

Tekrar ediyorum: Terörü, bürokratik oligarşiyi, statükoyu, siyasi yapıyı, uluslararası çifte standardı biz asla ve asla bir mazeret olarak görmüyoruz. Tam tersine, demokrasi ve hukukun, terörün panzehiri olduğuna inanıyor; terör örgütüne inat, terörden beslenen siyasi oluşumlara inat, demokrasiyi ve hukuku en güçlü şekilde savunuyor, standartlarını yükseltiyoruz. Nitekim, son dönemde, güvenlik-özgürlük dengesi, terörün çok ciddi biçimde taban kaybetmesini sağladı.”


Teröre karşı kazanımlar

Terörle mücadele ederken, hiç kimseye zarar gelmemesi, hiçbir sivilin mağdur olmaması için azami bir hassasiyet gösterdiklerini, bunun da kazanımlarını somut olarak gördüklerinin dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

“Şu anda, terörün faaliyet gösterdiği bölgelerde, şimdiye kadar hiç olmadığı ölçüde, teröre ve terör örgütüne karşı tepki gösteriliyor. Nitekim, 9 yıl önce terör örgütü, Türkiye'de özgürlüklerin olmadığını, hakların verilmediğini, yatırımlarda, hizmetlerde ayrımcılık yapıldığını iddia ediyordu.

Geçmişte bunları istismar eden terör örgütü, şu anda demokratikleşmenin önünü kesmek, yatırımları engellemek, huzur ve istikrarı bozmak için yoğun çaba sarf ediyor. Bugün artık, terör örgütü, farklı sesleri susturmak, farklı düşünenleri ortadan kaldırmak, farklılığı yok etmek için tahrik edici eylemler içine giriyor. Yani silahla, bombayla kendine göre yasalar tanzim ediyor ve devlete paralel devlet oluştururken bakıyorsunuz, yasama organını, yargı organını da yine kendisi oluşturuyor. İşte KCK yapılanması denilen olay da budur.

Biz, hiç geri adım atmadan reformlarımızı sürdüreceğiz. Demokraside, insan haklarında, hukukta, Türkiye'yi evrensel normlara ulaştırma hedefinden asla taviz vermeyeceğiz.

Demokratikleşme ve insan hakları konusunda ortaya çıkan sorunların üstesinden, dışarıdan herhangi bir uyarıya gerek kalmaksızın, kendi irademizle geldiğimizi, vicdan ve izan sahibi herkes kabul ediyor.

Yine bu süreçte, hukuk sistemimizi, hem insan kaynağı ve maddi altyapı, hem de mevzuat bakımından geliştirip yeniledik. Bugün artık yepyeni bir Türkiye var.

Artık ülkemizde, insan hakları konusundaki hassasiyetlerin, Avrupa ülkelerinden daha geri olduğunu hiç kimse söyleyemez.”