-Erdoğan'dan ABD'li yazara: Gelsen ne olur, gelmesen ne olur ANKARA (A.A) - 01.02.2012 - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Hapiste yatan yazar ve gazeteciler yüzünden Türkiye'ye gelmeyi reddediyorum'' diyen ABD'li yazar Paul Auster'e ''Gelsen ne olur gelmesen ne olur'' yanıtını verdi. Partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda konuşan Başbakan Erdoğan, gündemdeki konuları değerlendirdi. Muhalefetin basın özgürlüğüyle ilgili eleştirilerine cevap veren Erdoğan, şöyle konuştu: ''Artık istismar boyutunu, iftira boyutunu aşarak, Türkiye'yi çok haksız şekilde töhmet altında bırakan bir meseleye, 'tutuklu gazeteciler' diye takdim edilen meseleye de özellikle değinmek istiyorum. Maalesef, ana muhalefet partisinin ve bazı medya kuruluşlarının, kendi ülkelerine, kendi vatanlarına yönelik, haksız, mesnetsiz, gerçeği yansıtmayan kampanyaları, Türkiye hakkında da negatif bir imajın oluşmasına neden oldu. Biz, bu konuyu defalarca izah ettik. Şu anda cezaevinde bulunan, gazeteci olarak takdim edilen zanlıların ve hükümlülerin, gazetecilik faaliyetinden dolayı değil, büyük bir çoğunluğunun diğer bazı suç isnatlarıyla içerde tutulduklarını tekrar tekrar açıkladık. Türkiye'de, 'içerdeki gazeteciler' diye takdim edilenlerin çoğu, aslında gazeteci değil; gazeteci olanlarsa gazetecilik faaliyetinden dolayı içerde değil.'' -''Ana muhalefet partisinin Genel Başkanı bu kampanyanın aracı haline gelmiştir''- Söz konusu kişiler içinde terör eyleminde bulunanların da yer aldığına dikkati çeken Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Öyle zanlılar var ki bizzat terör eyleminin içinde bulunmuşlar, silahlı saldırıda bulunmuşlar, polis katletmişler, ateşli silah bulundurmaktan tutuklanmışlar. Bunların ceplerinden, terör örgütünün yayın kuruluşlarının kimlik kartları çıkıyor. Bu kişiler tutuklanınca, terör örgütü de 'gazeteci tutuklandı' diyerek, Türkiye aleyhine kampanya başlatıyor. Maalesef Türkiye'nin ana muhalefet partisi Genel Başkanı da işte bu kampanyanın bir parçası, bu kampanyanın bir aracı haline geliyor. Öyle bir Genel Başkan düşünün ki gittiği her ülkede, görüştüğü her yabancıya ülkesini kötülüyor, ülkesinin ekonomisini kötülüyor, ülkesinde gazetecilerin tutuklu olduğunu iddia ediyor. Ama oralarda da buna kimse pek inanmıyor. İşte en son İsviçre... Her şeyi çok açık, net ortaya koydular. Orada da 'siz Türkiye'yi bu hale nasıl getirdiniz' diye bunu anlatıyorlar, bunu soruyorlar. Fakat böyle bir ana muhalefeti Türkiye hiç görmemişti. Sayın Kılıçdaroğlu sayesinde Türkiye bunu da gördü.'' -''Gelsen ne olur, gelmesen ne olur''- Paul Auster isimli Amerikalı bir yazarın geçen pazar günü Türkiye'de yayımlanan bir gazeteye verdiği röportajda, ''Hapiste yatan yazar ve gazeteciler yüzünden Türkiye'ye gelmeyi reddediyorum. Aynı sebeple Çin'den gelen davetleri de geri çeviriyorum. Bu hükümetleri protesto ediyorum'' şeklinde ifadeler kullandığına dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Hah biz sana çok muhtaçtık. Niye gelmedin? Aman gel, ne olur gel. Gelsen ne olur gelmesen ne olur. Türkiye irtifa mı kaybeder? CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da Türkiye'ye Fransız bu yazarın ifadelerine sahip çıkıyor. 'Onun gördüğünü bazıları görmüyor' diyor. Tam anlamıyla tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Ama mesele bu kadar basit değil. Güya, kendince Türk Hükümetini protesto eden bu yazar, en son 2010 yılında, İsrail'e gitmiş, İsrail'de Uluslararası Yazarlar Konferansı'na katılmış. Güya İsrail demokrat bir ülke, laik bir ülke. İfade özgürlüğünün, insan hak ve hürriyetlerinin sınırsız olduğu bir ülke. Yahu sen ne cahil bir adamsın. İsrail'e sen nasıl laik bir ülke dersin? İsrail tam bir din devletidir. Daha bunu öğrenememiş bu adam. Nasıl demokrat bir ülke dersin. Gazze'de bombaları yağdıranlar bunlar değil mi, fosfor bombalarını atan kimyasal silah kullanan bunlar değil mi? Nasıl sen bunları görmezden gelirsin. Bizdeki Kılıçdardoğlu bunları görmezse onlar da görmez. Ortak yanları var. Türkiye'yi protesto eden beyefendi, Türkiye'de bazılarının görmediğini gören bu beyefendi, nasıl oluyorsa İsrail'deki zulmü, baskıyı, hak ihlallerini görmüyor, göremiyor. Bizim ana muhalefet Genel Başkanı da bu beyefendinin Türkiye aleyhtarı açıklamalarına, tıpkı o röportajı yapan gazete gibi çanak tutuyor. Bu yıl Mayıs ayında, İsrail'deki Uluslararası Yazarlar Konferansı'na da artık Paul Auster ile Sayın Kılıçdaroğlu birlikte giderler, birlikte orada poz verirler. Bakın bu yapılan, Türkiye'ye ciddi bir saygısızlıktır. Bu saygısız ithamların, bizzat ana muhalefet partisi tarafından paylaşılmış olması tabii ki enteresandır. Bizzat ana muhalefet partisi Genel Başkanı tarafından, bizzat Türkiye'nin bazı gazeteleri tarafından yapılıyor olması ayrıca vahimdir. Türkiye aleyhine yürütülen karalama kampanyalarına alet olmak, araç olmak, bu kampanyalara çanak tutmak, bir Genel Başkana yakışmaz, yakışmıyor'' -''Hukuk önünde hiç kimse imtiyazlı değil''- Gazeteci sendikaları ve derneklerine ''İçerde olan, bu gazeteci dediklerinizin hangi gazete veya ajans tarafından kart sahibi olduklarını lütfen araştırır mısınız? Veya kim adına bunlar bu faaliyetleri yürütüyor bunları bir araştırın da bunların bir arkasında olun bakalım'' diye seslenen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Türkiye, 9 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak ölçüde, basın özgürlüğünde, ifade özgürlüğünde mesafe katetmiştir, üstelik CHP'ye rağmen bu mesafeyi kat etmiştir. Mevcut sorunları da tek tek aşmanın gayreti, mücadelesi içindeyiz. İşte en son, Adalet Bakanlığımızın hazırladığı bir reform paketi kapsamında, ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü daha da genişletiyor, birçok gazeteci hakkında açılan davaları ortadan kaldırıyoruz. Türkiye bir hukuk devletidir. Hiç kimsenin keyfi yere tutuklanması, keyfi yere hapsedilmesi, ya da keyfice tazminata mahkum edilmesi asla ve asla söz konusu değildir. Hukuk önünde hiç kimse imtiyazlı değildir. Bu ülkenin polisini şehit ettikten sonra cebinden gazeteci kimliği çıktı diye kimseye imtiyaz tanınmaz, tanınamaz. Demokrasiye kastedenlerin, müdahale planları yapanların, gazeteci kimliği altına saklanması, en başta basın özgürlüğüne, en başta mesleğini yapan gazetecilere haksızlıktır.'' -''Hz. Ali Cenklerini yasaklamışlar''- ''Bu ülkede basın özgürlüğü noktasında söz söyleyecek en son kurum CHP, en son kişi CHP Genel Başkanı'dır'' değerlendirmesinde bulunan Erdoğan, ''Kusura bakmayın, yine tarihe gideceğim. Zira bunların bu ülkeye yaşattıkları, bu ülkede silinmeyecek izler, tedavisi, telafisi zor yaralar bırakmıştır'' diye konuştu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu: ''Bakın, CHP'nin tek partili dönemine, 1940'lı yıllara ait 16 belge var. Bunların hepsi şu dosyanın içinde, yüzlerce belge arasından sadece birkaç örnek. 16 belgenin tamamında, Cumhurbaşkanı olarak İsmet İnönü'nün ve dönemin başbakanlarının, bakanlarının imzaları var. Kim bunlar hep CHP'li... Düşünebiliyor musunuz? Elifba kitabını yasaklamışlar. Dün çıkmış, 'dindarlık dinsizlik diye ayrım yapıyor' diyor. Elif Ba kitapçığını yasaklayan zihniyete ne denirse CHP zihniyeti odur. Bu kadar basit. Hz. Ali Cenklerini yasaklamışlar. Senin bu işleri iyi bilmen lazım Sayın Kılıçdaroğlu. Bu cenklerle ilgilenmen lazım senin. Acaba CHP zihniyeti bunları neden yasaklamış? Yeri geldiği zaman bazı toplantılarda bunu gayet güzel dile getiriyorsun. Herhalde bunu da şimdi iyi anlarsın.'' Arapça levhalarla Cumhuriyet gazetesi başta olmak üzere birçok gazetenin kapatıldığını, yayınlarının durdurulduğunu belirten Erdoğan, ''Beraber düşünce dünyasını paylaştıkları Aziz Nesin'in, Sabahattin Ali'nin, Rıfat Ilgaz'ın kitaplarını yasaklamış, toplatmışlar. Mesela bunlardan biri şu an elimde, Rıfat Ilgaz'ın Yaşadıkça isimli kitabının dağıtımının yasaklanması ve toplanmasına dair 10 Temmuz 1948 tarihli Bakanlar Kurulu kararı... Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, altta Bakanlar Kurulunun imzaları... Evet Bekir Bey'in dediği gibi adeta mahkeme kararı. Bakanlar Kurulu mahkeme olmuş, öyle bir dönem. CHP bunları iyi bilir. Aziz Nesin'in Azizname adlı kitabının dağıtılmasının yasaklanması ve toplanmasına dair 27 Aralık 1948 tarihli Bakanlar Kurulu kararına değinen Erdoğan, ''Mahkeme kararı değil ha Bakanlar Kurulu kararı. Bu da yapılmış, bu kadar açık ve net ortada. Bak ben belgeyle konuşuyorum. Toplatmışlar... hepsi burada. Ahmedi Hani'yi daha önce söylemiştim. Sabahattin Ali'nin bir kitabıyla ilgili 15 Temmuz 1944 tarihli başka bir Bakanlar Kurulu kararı... altında yine İsmet İnönü ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzaları var. İşte CHP'nin tarihi bu. CHP'nin sadece tarihi değil, bugün taşıdığı zihniyet de işte aynen bu'' dedi. -''Ucu nereye dokunursa, kime dokunursa dokunsun...''- Türkiye'nin bu karanlık süreçlere geri dönmeyeceğini belirten Erdoğan, yaptıkları ve yapacakları reformlarla, atacakları adımlarla, Türkiye'nin bu kısır döngüden kurtulmasını sağlayacaklarını, genç nesillere pırıl pırıl bir Türkiye emanet edeceklerini söyledi. Hiçbir konunun karanlıkta, hiçbir suçun faili meçhul kalmayacağını vurgulayan Erdoğan, ''Ucu nereye dokunursa, kime dokunursa dokunsun, sabırla, sağduyuyla, adım adım üzerine gidecek, kendi vicdanımızın da kamu vicdanının da rahatlaması için elimizden gelen çabayı göstereceğiz'' diye konuştu.