Ömer Faruk Eminağaoğlu*
Erdoğan, “Cumhurbaşkan’ının anayasal sınırlar içerisinde görev yapması konusunda kendi döneminde değişen ve Anayasa’nın dışına çıkması nedeniyle fiilen yaşanan yönetim sistemin, anayasal dayanağa kavuşması” yolunda bir açıklama yaptı.
Eylemin anlamı
Erdoğan’ın, yarattığı bu fiili durumun anayasal dayanağa kavuşması isteği, Anayasa değişmeden kendisinin başkan gibi hareket ettiğinin de ötesinde, Anayasa’yı askıya aldığının, hükümete görev yaptırmadığının, fiilen hükümete el koyduğunun ve hükümetin, başbakanın görevlerinin, kendisi tarafından yerine getirildiğinin yani hükümete darbe yaptığının da itirafıdır.
Erdoğan, “Ben varken, başbakana, hükümete, hatta AKP’ye ne gerek” derken; başbakandan, hükümetten AKP’den de aksi yolda bir ses çıkmamaktadır!
Erdoğan yargılanabilir mi?
1982 Anayasası’na göre, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı iken gerçekleştirdiği eylemlerden yargılanması, bu eylemler ancak “vatana ihanet” niteliğinde ise söz konusu olabilmektedir.
Burada karıştırılan konu, 1920 tarih ve 2 sayılı Hıyaneti Vataniyye Yasası’nın 1991 yılında 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası ile kaldırılması nedeniyle, artık cumhurbaşkanlarının yargılanamayacağının sanılmasıdır.
Anılan yasadaki “hıyaneti vataniyye suçu” ile, cumhurbaşkanlarının yargılanmasında Anayasa’nın ifade ettiği “vatana ihanet” kavramları farklıdır.
2 sayılı Yasa’da çok açıkça bir “hiyaneti vataniyye (vatan hainliği, vatana ihanet) suçu” düzenlenmiştir. İşte kaldırılan bu suçtur.
Cumhurbaşkanı konusunda Anayasa’da ifade edilen “vatana ihanet” ise, başlı başına bir suç veya suçun adı değil, bir suç oluşturan eylemin niteliğine, o suçun hangi nitelikte olduğuna yöneliktir. Burada aranan, eylemin hangi nitelikte yani vatana ihanet niteliğinde veya boyutunda olup olmadığıdır.
Bir eylemin vatana ihanet boyutunda olup olmadığına, yargılamayı yapacak olan merci yani Yüce Divan değil, bu eylemi değerlendirip vatan hainliği niteliğinde görmesi durumunda Yüce Divan’a sevk konusunu da karara bağlayacak olan, TBMM karar verecektir. Yüce Divan’a sevk konusundaki teklifte ve de TBMM’nin Yüce Divan’a sevk kararında, eylemin hangi gerekçeyle vatana ihanet sayıldığı, suçlandırılan cumhurbaşkanı için hangi ceza maddesine dayanıldığı da, gerekçeleriyle yer alacaktır. Tüm bu durumlar TBMM İçtüzüğü’nün 114’üncü maddesinde açıkça ve ayrıntılarıyla düzenlenmiştir.
Bir anayasanın askıya alınması, anayanın ihlali, hükümete yönelik darbe teşebbüsü yani TCY’nin 309’uncu ve 312’nci maddelerinin gündeme gelmesi, kuşkusuz vatana ihanet niteliğindedir.
Anayasa’yı askıya alarak vatana ihanet eden bir cumhurbaşkanı için, Anayasa’nın 105/3’ncü maddesi, Yüce Divan’a sevk konusunda, TBMM üye tamsayısının en az 1/3 teklif koşulunu yani en az 184 milletvekili imzasını aramaktadır. Aynı madde uyarınca Yüce Divan’a sevk ise yine TBMM üye tamsayısının en az 3/4 oyu ile yani en az 413 kabul oyu ile olanaklıdır.
Burada esas olan; Erdoğan’ın eylemi karşısında TBMM’de en az 184 milletvekilinin bu irade ile ortaya çıkarak, nasıl olsa 413 oy toplanamaz düşüncesi ile hareket edilmemesidir.
Demokratik hukuk devletinde, bu hukuk dışı ve demokrasi dışı eylem karşısında, peşinen geri durmak değil, bu durumun hesabının sorulabilmesi için, ilk adımı atarak hukuksal ve demokratik hareketi başlatmak, toplumsallık, kitlesellik yaratmak, bunu da halka mal etmek esas olandır.
*Birgün gazetesinde "Erdoğan’ın yargılanması" başlığıyla yayımlanan (18 Ağustos 2015) tarihli yazıya ulaşmak için tıklayınız.