Gündem

Erdoğan, neden Kılıçdaroğlu ile beraber ekrana çıkmıyor?

Hitabet yeteneğiyle tanınan Erdoğan TV düellosundan kaçıyor mu, yoksa bu bir strateji mi?

07 Nisan 2017 01:46

Beklan Kulaksızoğlu

80'li ve 90'lı yıllarda TRT'de tüm siyasi parti liderlerinin katıldığı açık oturum programlarını hatırlayanlar ve Batı ülkelerinde seçim dönemlerinde milyonları ekrana kilitleyen televizyon düellolarını izleyenler Türkiye'de bu geleneğin niye terk edildiğini soruyor. Televizyon tartışmaları, seçim dönemlerinde özellikle de kararsız oyların kazanılması açısından siyasilere mükemmel bir fırsat sunuyor.

Türkiye'de iki lideri bir araya getiren son televizyon düellosu gazeteci Uğur Dündar yönetiminde 2002 genel seçimleri öncesinde Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında yaşandı. İlk kez Adalet ve Kalkınma Partisi'ni iktidara ve Erdoğan'ı Başbakanlığa taşıyan bu seçimlerin ardından Erdoğan bir daha siyasi rakipleri karşısında televizyona çıkmadı.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde HDP'nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş da, göreve geldiği 2010 yılından bu yana CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da her fırsatta Erdoğan'ı ve AKP'li diğer başbakanları televizyon düellosuna çağırsa da başarılı olamadı. Son olarak Kılıçdaroğlu'nun çağrısına Erdoğan "Ya biz senle neyi konuşacağız ki? Sen Kandil'in başındakilerle berabersin", Yıldırım da "Neyi tartışacağız kardeşim neyi? Bizim tartışacak vaktimiz yok. Millet hizmet bekliyor" yanıtını verdi.

Tek başına olmanın avantajı

Siyasi iletişim uzmanı Necati Özkan, Türkiye'de siyasi liderlerin karşılıklı tartışma kültürünün AKP'nin iktidara geldiği 2002'den beri ortadan kalkmasının nedenini, "Erdoğan'ın diğerlerini kendisiyle aynı fotoğrafta göstermemek istemesi" olarak açıklıyor.

Özkan, "Erdoğan ilk günden beri kazanan taraf olarak 'ben ve diğerleri' diye bir tanımlama yaptı. Bu aslında AKP'nin siyasetinde de 'biz ve ötekiler' diye tanımlanan bir fotoğrafa denk geliyor. Kendisini böyle tanımladığı için hiçbir platformda rakipleriyle bir arada olmamak ve kendisinin bulunduğu platformlarda da kendi başına bütün ortamı, bütün medyayı, bütün dinleyicileri domine etmek gibi bir stratejiyi seçti ve bu doğrultuda yer alıyor. Erdoğan tek başına olmak istiyor ve tek başına konuşmak istiyor ve burada tek başına olmanın tüm avantajlarından yararlanıyor" değerlendirmesinde bulunuyor.

"Erdoğan liderlik aurasını korumak istiyor"

İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. İsmail Çağlar'a göre Erdoğan'ın TV'de tartışmamak istememesinin ardında, liderlik aurasını koruma isteği yatıyor. 'Televizyonda tartışan nazik liderler' imajının bir kent efsanesi olduğunu söyleyen Çağlar, seçmen nezdinde ise bu imajın özellikle 90'lara referansla "birinin ak dediğine diğerinin kara dediği, kısır bitmeyen tartışmalar" şeklinde yer aldığını ve 90'ların siyasal istikrarsızlığını, verimsizliğini, kavgacılığını yansıttığını' savunuyor.

SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) Toplum ve Medya Araştırmaları Direktörü Çağlar, "Erdoğan'ın hitabet performansı Kılıçdaroğlu'ndan çok iyi olmasına rağmen ve mücadeleci bir siyasetçi olmasına rağmen TV'de tartışmak istememesi biraz da bununla ilgili. Erdoğan kendi siyasetinin 90'lar siyasetinden ve öncesinden hem içerik hem de şekil olarak değiştiğini iddia ediyor. Bu anlamda eski Türkiye'yi çağrıştıran bu formdan kaçınması oldukça anlaşılır. Ve tabii ki bunların yanında liderlik aurasını da korumak istiyor. Erdoğan'ın liderliğini ve siyasetini pekiştirmek için buna ihtiyacı yok. Böyle bir tartışmadan "galip" ayrılsa bile kazanacağı bir şey yok" diye konuşuyor.

'Karizmanın çizilmesi' riski

Bilgi Ünv. Psikoloji Bölümü Öğretim .Üyesi Yrd.Doç.Dr. Murat Paker'e göreyse Erdoğan'ın 'düelloya' yanaşmamasında hem 'büyüklenme', hem de 'korku' birlikte rol oynuyor. AKP'nin çok uzun bir süredir iktidarda olması nedeniyle 'büyüklenmeci' bir tavır içinde bulunduğuna ve "Ben diğerleriyle eşdeğer değilim' mesajını kitlesine de bu şekilde sunduğuna dikkat çeken Paker, "Öte yandan bu tavrın hemen yanı başında, altında bir korku olduğundan da bahsedilebilir. Çünkü bir araya geldiklerinde açık verme, eleştirilme, eşdeğer bir zeminde tartışıldığında bazı falsoları, defoları olduğunu gösterme riskinden de kaçınmak istiyorlar" değerlendirmesinde bulunuyor.

Psikolog Murat Paker, 'Evet'çi cephenin değişikliklerin içeriği ve insanların hayatına doğrudan etkisine dair söylem üretmekte zorlandığına da dikkat çekerek, "Bu nedenle daha genel, insanların korkularına hitap eden, hatta onları korkutup kendi yanlarında tutmaya, 'evet' vermeye yönelten bir strateji izlemeye çalışıyorlar" diyor.

"Güç yoğunlaşması demokrasiyi zehirliyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Bursa'da yaptığı konuşmada referandumla ilgili "Karşı çıkacağım derken dünyanızı da, ahiretinizi de tehlikeye atmayın" ifadesini örnek veren Paker, korku stratejisinin iyi-kötü gibi siyah-beyaz söylem üzerine kurulduğuna dikkat çekiyor.

Paker'e göre Türk siyasi tartışma kültüründeki değişimin önemli bir nedeni de AKP'nin çok uzun süredir aralıksız iktidarda olması. Kutuplaştırıcı siyasetin daha ön plana çıktığına dikkat çeken Paker, "Eğer Batı demokrasilerinde olduğu gibi bir iki seçimde bir iktidar değişebiliyor olsaydı daha farklı bir durumda olurduk. AKP'de seçimler üst üste kazanılınca müthiş bir güç yoğunlaşması oldu ve diğer siyasi eğilimleri kale almamaya, onlarla kendini eşdeğer görmemeye eğilimli bir yapı ortaya çıktı. Bu tabii demokrasi açısından çok endişe verici, zehirli diyebileceğimiz bir iklim yaratıyor" diyor.