02 Nisan 2017 17:06
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "'Hayır' diyenler terörist diyorlar" sözünü hatırlatarak, "Kılıçdaroğlu, yine yalan söylüyorsun. Biz demokrasiye öylesine inanmışız ki, öylesine bağlı olmuşuz ki milletin iradesi bizim için en saygın tepe noktadır. Ve 'Evet' diyen ne kadar saygınsa, 'Hayır' diyen de o kadar saygındır. Ancak bizim eveti anlatırken bir uyarı görevimiz var" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB'yle üyelik sürecine ilişkin olarak, "Türk milleti, inşallah bu Batı'nın liderlerine en büyük dersi verecek. Bunlar belli. AB ile ilgili bazı şeyler söylüyordum. Haklılığım çıktı ortaya. İşte gittiler Vatikan'da, kuzu kuzu orada oturdular, Papa'yı dinlediler. AB'ye Türkiye'yi 54 yıldır niye almıyorlar anladınız mı? Olay tamamıyla Haçlı ittifakıdır. 16 Nisan aynı zamanda bu kararı değerlendirme günü olacaktır" diye konuştu.
Erdoğan, CHP'yi kastederek, "Ankara şu anda anayasa değişikliğine karşı 'hayır' kampanyası yapan ama 'evet' denmesi için ne gerekiyorsa onu söyleyen birisi var ya; işte o zatın partisinin tek parti olarak bu ülkeyi yönettiği dönemde maalesef millete tepeden bakan, milleti hor gören bir anlayışın hakimiyetine girmiştir" görüşünü savundu. Erdoğan "Milletin hakimiyetinde olması gereken Ankara, bu faşist, bu baskıcı anlayışın baskısına uğramıştır" ifadesini kullandı. "16 Nisan'da bu ülkeye ve millete müstemleke gözüyle bakanlara şöyle sağlamından bir Osmanlı yan gözüyle bakmaya 'Evet' mi?" diye soran Erdoğan, "Fazla zaman yok ha, ikinci pazar sandıktayız. Sandıkları 'Evet'le patlatıyor muyuz inşallah" dedi.
Erdoğan, "Dünyadaki anlı anlı ekonomi değerlendirme kuruluşları var ya, hani benim zaman zaman fırça attığım, 'Bunların açıklamalarını dikkate almayın' dediğim... Bu millet penaltıyı iyi atar" diye konuştu. Erdoğan, İsviçre'deki bir mitinginde asılan pankartı hatırlatarak, "İşte İsviçre'de bir pankart, şakağıma dayanmış bir silah. 'Erdoğan'ı öldürün' diyorlar. Be dangalaklar, siz Erdoğan'ı öldürebileceğinizi mi sandınız. Rabbimin takdiri ne ise o olacak. Ne bir an ileri, ne bir an geri" ifadesini kullandı.
Ankara'da toplu açılış töreninde konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Sevgili Ankaralılar, değerli kardeşlerim. Sizleri hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Buradan Ankara'nın tüm ilçelerindeki, tüm semtlerindeki kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum. Karadeniz benim baba yurdum, ata yurdum. İstanbul doğduğum, büyüdüğüm, siyasette ve millete hizmet yolunda piştiğim yer. Ankara ise 2001 yılında arkadaşlarımızla birlikte partimizi kurduğumuz, 2002 yılından itibaren Türkiye'ye cumhuriyet tarihinin en büyük hizmetlerini getirdiğimiz yer. Ankara tarih boyunca hep karargah olmuştur. Timur'a karşı ülkesini savunan Yıldırım Bayezid'in karargahı burası olmuştur. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethederken hemen yanında Akşemseddin hazretleri vardır. Onun yetiştiği yer de Ankara'dır. İstiklal harbimizin askeri ve siyasi yönetim karargahı olarak göre yapan Ankara'nın bu vasfı, cumhuriyetin ilanı ile başkent olarak taçlanmıştır. Kardeşlerim, Ankara şu anda anayasa değişikliğine karşı "hayır" kampanyası yapan ama "evet" denmesi için ne gerekiyorsa onu söyleyen birisi var ya; işte o zatın partisinin tek parti olarak bu ülkeyi yönettiği dönemde maalesef millete tepeden bakan, milleti hor gören bir anlayışın hakimiyetine girmiştir.
Milletin hakimiyetinde olması gereken Ankara, bu faşist, bu baskıcı anlayışın baskısına uğramıştır. Can evine ateşler dökülen günlerden geçen milletimiz,kendisine demokrasinin, özgürlüğün yolunu açan herkese dört elle sarılmıştır. Kardeşlerim, bir vesile ile Ankara'ya gelen Aşık Veysel, anadoludan gelen herkes gibi kılığından kıyafetinden dolayı Ulus'a sokulmamıştır. "Hayır" diyen zihniyet, Aşık Veysel'i Ulus'a sokmayan zihniyettir. Hamd olsun bugün Ankara'nın her mahallesinde, o günlerde Ankara'ya sokulmayanların çocukları, torunları yaşıyor. İşte onlar "Evet" diyenler. Menderes'i dar ağacına asan zihniyetin arkasında olanlar da "Hayır" diyenlerdi.
Ülkemiz hep geriye itilmiştir. Türkiye sadece 1991 yılından bu yana istikrarlı bir yönetime sahip olsaydı; bugün bulunduğumuz yerin iki kat ilerisinde olacaktık. Bugün kişi başına düşen milli gelir 11 bin dolar. Şu an itibariyle 22 bin dolarlık kişi başına düşen milli gelire sahip olacaktık. Elhamdülillah önceki gün büyüme rakamları açıklandı. Türkiye, 2016 yılında 2.9 büyüdü. Aynı dönemde Avrupa Birliği'nin ortalama büyüme rakamı ne biliyor musunuz? Yüzde1.5. OECD ülkelerinin ortalama büyüme rakamı 1.7. Bize tabii ki 2.9 yetersiz geliyor, ancak dünyadaki anlı anlı ekonomi değerlendirme kuruluşları var ya, hani benim zaman zaman fırça attığım, "Bunların açıklamalarını dikkate almayın" dediğim... Bu millet penaltıyı iyi atar. Şu meydana bak, şu meydanın bereketine bak. Hani bazen diyorsunuz ya "Avrupa, avrupa duy sesimizi" diyorsunuz ya, gör Ankara'yı gör. Öyle kahve köşelerinde "hayır" kampanyası yapmayla benim bu milletimi aldatamayacaksınız. Avrupa'ya gelen siyasetçilerimin önünü kesmekle 16 Nisan'ın yönünü döndüremeyeceksiniz. İnşallah 16 Nisan'da, bir kısmı hariç, Avrupa ülkelerinin liderlerine gerekli dersi vermeye var mıyız? (Evet sesleri)
Ankara, 16 Nisan'da demokrasisi ve ekonomisi ile daha büyük Türkiye için "Evet" diyor mu? (Evet sesleri) Ankara, 16 Nisan'da içeride ve dışarıda daha güçlü bir Türkiye için "Evet" diyor mu? (Evet sesleri) Ankara, 16 Nisan'da siyaseti ve ekonomisiyle istikrarlı bir Türkiye için "Evet" diyor mu? (Evet sesleri) İşte dün Diyarbakır'daydık. Elhamdülillah, Diyarbakır "Evet" diyor. Diyarbakır çok çekti. Şimdi özgürlüklerin, hürriyetin, bir araya gelişle yeni bir yapı oluşturulan Diyarbakır da baktım ki "Evet" diyor. Dikkat ederseniz iyi olan, güzel olan, ülkemizin faydasına olan gelişmelerin tek bir şartı vardır; istikrar. Bu şart güvendir. Biz 1960'tan beri istikrar ve güven ortamımızı tehdit eden onlarca hadise yaşamamıza rağmen gereken tedbiri alamadık. Bugün hepsini de saygıyla andığımız Özal'dan Yazıcıoğlu'na dek hepsi başkanlık sistemini istemiştir. Ama bir türlü adım atılamamıştır. Biz de iktidara geldiğimizden beri açıkçası içimizde ukdeydi. Belediye başkanlığımda bunu dillendirmiştim. Ona rağmen bunu getiremedik. Bir fırsatını bulup 2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimi vasıtasıyla bunun ilk adımını attık. Doğru olan 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce bu sisteme geçmekti. Ancak 2013 ve sonrasındaki saldırılar nedeniyle bunu bir türlü gündeme getiremedik.
7 Haziran'dan sonra şehir şehir gezip başkanlık sistemine olan ihtiyacımızı anlattım. Cevabını milletimizin iradesini hiçe sayarak, milletimizi yeniden koalisyona itmeye yönelik meydan okumalarla aldım. Ana muhalefetin bugün "Sistem değişmezse bir şey olmaz, herkes işine devam eder" dediğine bakmayın. Her konuda olduğu gibi bu konuda da yalan söylüyor. 7 Haziran akşamı sonuçlar dahi açıklanmadan "Sivil darbe önlendi" dediler. "Cumhurbaşkanlığı makamının meşruiyeti tartışmalı hale gelmiştir" dediler hatırlıyorsunuz değil mi? İstikrarsızlık çığırtkanlığı yaptılar. Hemen ardından Diyarbakır'da 53 Kürt kardeşimiz öldürüldü. Ölenler Kürt, öldürenler Kürt. Hani bu alçaklar Kürtlerin temsilcisiydi. Ah arkadaşlar, dün Diyarbakır'da da anlattım. Bunlar hiçbir zaman Kürt kardeşlerimizin temsilcisi olmadılar. Bunlar Kürt kardeşlerimi silahlara tehdit ettiler. Evleri tünellerle birbirine bağladılar. Evlerin altında suni şehirler hazırladılar. Ama şu an, o açtıkları çukurlara gömülüyorlar. Bedeli ne olursa olsun, Allah'ın izniyle bu terörü bitireceğiz. İnşallah 16 Nisan bunun müjdecisi olacaktır. Hazır mıyız buna? (Evet sesleri) Milletimiz 1 Kasım'da, cumhurbaşkanlığı yetkimi kullanarak "Tekrar seçim" dedim, bunların heveslerini kursaklarında bıraktılar. 16 Nisan'da da bu kriz tüccarlarının heveslerini kursaklarında bırakmaya hazır mıyız? Ankara, meydanı bir daha darbecilere bırakmamak için "Evet" diyor mu? (Evet sesleri)
Kardeşlerim, siyasi kaos hesapları da tutmayanlar FETÖ'nün ordu içindeki militanlarını devreye sokup darbe girişimini başlattılar. 15 Temmuz darbe girişiminin öncelikli hedefi Ankara'yı ele geçirmekti. Bunun için en çok kanı Ankara'da döktüler. (İdam isteriz sesleri) Biliyorsunuz idam konusundaki kararım bellidir. Buna birileri "İhsas-ı rey" diyebilir. 16 Nisan'dan sonra bu konu parlamentoya gelir. Sayın Kılıçdaroğlu olumlu baktığını söylüyor. İnşallah, tekrar terse dönmez. Sayın Bahçeli öyle diyor. Sayın Yıldırım'ın zaten kanaatini biliyorum. Parlamentodan geçip bana geldiğinde ben bunu onaylarım. Çünkü 249 şehidimizin katillerini af yetkisini biz kendimizde bulamayız. Böyle bir yetkimiz yok.
Milletimize ateş açtılar fakat ben bu milletle gurur duyuyorum. İftihar ediyorum. Zira tanklar benim vatandaşımın üzerine yürürken o anda "Arkadaş, yurdumu alçaklarıma uğratma sakın. Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakk'ın, belki yarın, belki yarından da yakın." Siz gövdenizi F-16'lara siper ettiniz. Onlar bu modern silahlarıyla bu işi biteceklerini sandılar, bitiremediler. Onlar tuzaklarını kurdular ama Allah'ın tuzağının üzerinde bir tuzak yoktur, bunu bilmiyorlardı. Ve tokadı yediler mi? (Evet sesleri) 249 şehit verdik, ama tokadı yediler. Bundan sonraki tokat daha da büyük olacak. İnşallah Ankara, İstiklal harbinden sonra ikinci defa gazilikle şereflendirildi. Ankaralılar gazi oldu, şehit oldu ancak teslim olmadı. Başkentini, ülkesini, Meclis'ini, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ni, Genelkurmay'ı darbecilere teslim etmedi. Ulaşabilse başının üzerinden geçen F-16'ları tutup yere çalacak... Tüm Ankaralılara şükranlarımı sunuyorum. O ne imandı... Siz o imansızlara imanınızla gereken dersi verdiniz. Kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ve gazilerimize şifalar diliyorum.
O gece bu şehre uzanan namahrem elleri kırdınız. Türkiye'nin izzetini kurtardınız. 15 Temmuz'da Türk milleti izzetine canı pahasına sahip çıkmıştır. Şu anda her taraftan üzerimize gelenler var ya, işte onların tüm derdi teslim olmak yerine direnmenizdir. Zafere ulaşmanızdır. Çıldırıyorlar, kuduruyorlar. Siz onların tüm hesaplarını yerle yeksan ettiniz. Milletimizin vurduğu sille, onları öyle sersemletti ki, parlamento önlerinde alnımıza silah taşıyan pankartlar bulunduracak kadar muhasebeyi kaybettiler. İşte İsviçre'de bir pankart, şakağıma dayanmış bir silah. "Erdoğan'ı öldürün" diyorlar. Be dangalaklar, siz Erdoğan'ı öldürebileceğinizi mi sandınız. Rabbimin takdiri ne ise o olacak. Ne bir an ileri, ne bir an geri. Siz o sokaklarda sosyalist partinizi dolaştırarak, sol terör örgütlerini dolaştırarak, polislerinizle onları koruyarak Türkiye'nin izzetinden bir şeyler alabileceğinizi mi zannediyorsunuz ya? Türk milleti, seksen milyon inşallah bu Batı'nın liderlerine en büyük dersi verecek. Bunlar belli. AB ile ilgili bazı şeyler söylüyordum. Haklılığım çıktı ortaya. İşte gittiler Vatikan'da, kuzu kuzu orada oturdular, Papa'yı dinlediler. AB'ye Türkiye'yi 54 yıldır niye almıyorlar anladınız mı? Olay tamamıyla Haçlı ittifakıdır. 16 Nisan aynı zamanda bu kararı değerlendirme günü olacaktır. Çünkü 14 senedir bunlarla masaya oturduk, konuştuk. Hep yalan söylediler. Yalan üstüne yalan söylediler. Hala yalan söylemeye devam ediyorlar. Şimdi halk oylamasını yapıyoruz. Bu Kılıçdaroğlu çıkmış diyor ki; "Hayır diyenler terörist diyorlar" diyor. Kılıçdaroğlu, yine yalan söylüyorsun. Biz demokrasiye öylesine inanmışız ki, öylesine bağlı olmuşuz ki milletin iradesi bizim için en saygın tepe noktadır. Ve evet diyen ne kadar saygınsa, hayır diyen de o kadar saygındır. Ancak bizim eveti anlatırken bir uyarı görevimiz var.
FETÖ "Hayır" diyor mu? DEAŞ "Hayır" diyor mu? PKK "Hayır" diyor mu? Avrupa liderleri 'hayır' kampanyası yapıyor mu? Türkiye'den baro başkanı düşünün, Avrupa'ya gidip kampanya yapıyor. Baro başkanı bu ya. Kişi sevdikleriyle anılır. Şimdi anladın mı Kılıçdaroğlu, ne söylemek istediğimi. Ya zaten ben gençliğe özel olarak şunu hatırlatmak istiyorum. Bakın, uzun süre SSK kurumlarında bu zat, genel müdürlük yaptı. Onun döneminde hastanelerin durumunu annelerinize, dedelerinize sorun. Bu zatın beş koyun bile güdemeyeceğini size söylerler. Kardeşlerim, biz damdan düştük ya. Biz daha hızlı yürümek istiyoruz. Şimdi, Ankara 16 Nisan'da bu ülkeye ve millete müstemleke gözüyle bakanlara şöyle sağlamından bir Osmanlı yan gözüyle bakmaya "Evet" mi? Fazla zaman yok ha, ikinci pazar sandıktayız. Sandıkları "evet"le patlatıyor muyuz?
Ankara 1950 yılından bu yana 48 hükümetin kuruluşuna şahitlik etti. Koalisyon hükümetleri kurulurken... Ah, o Güneş Moteller, o pazarlıklar, hangi bakanlığı alırsın, ne kadar istersin... Neler döndü neler. İşte biz istiyoruz ki millet bu zilletten kurtulsun. Hükümetler pazarlıklarla değil, doğrudan sandıkla kurulsun. (Kılıçdaroğlu'nun ses kaydı) Bak Kılıçdaroğlu, anlattım ben sana. Bak yine anlatıyorum. İşte biz, bu iki başlılık olmasın diye başbakanlık ile cumhurbaşkanlığını birleştiriyoruz. Cumhurbaşkanı gelecek, Meclis'i feshedecek diyorlar. Ya arkadaşlarım böyle bir şey yok. Fesih diye bir şey söz konusu değil. Hem kanun hazırlama yetkilerini ona bırakarak, hem de milletvekili sayısını artırarak Meclis'i daha da güçlendiriyoruz. Yalan konuşma, cumhurbaşkanının kanun teklif etme hakkı bile yok. Cumhurbaşkanı sadece bütçe teklif edebilir. Onda da Meclis kabul etmezse bir önceki yılın bütçesiyle devam ediliyor. Meclis diyelim ki seçimlerin yenilenmesi kararı alıyor, ya da cumhurbaşkanı bunu istiyor. Bu ikisinin de aynı anda seçime gitmesini getirir. Demek ki bu kararı almak kolay değil.
Halkımız şimdi yüz bin imza ile cumhurbaşkanı adayı gösterebiliyor. Daha önce böyle bir hak var mıydı? Kızlar, hazır mısınız? Seçilme hakkını 18'e indiriyoruz. Ne diyorlar bunlar size, bu 'hayır'cılar ne diyor? "Çoluk çocuğa mı bırakacağız". Ya zaten şu an 25-30 yaş arası 5 kişi var Meclis'te. Kim hak ediyorsa parlamentoya o girecek. Kaldı ki ben gençlerime güveniyorum, inanıyorum. Bu gençlik evlad-ı Fatihan'dır. (İşte ordu, işte komutan sesleri) Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan. Size selam getirdim Ulubatlı Hasan'dan... Bu değişikliklerde ülkenin, milletin zararına bir şey var mı? Hayır diyenlerin söylediklerinin hepsi yalan, yalan. Kanunların vermediği yetkisi cumhurbaşkanı kullanamaz. Muhtarlıklar kaldırılacak diyor. Muhtarlıklar kanunla kuruluyor. Tayyip Erdoğan binlerce muhtarı ağırladı bugüne kadar. Biz bu millete efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik. Şu anda da bunu yapıyoruz. 55 bin muhtarımızı daha inşallah ağırlayacağız. Geliyorlar, dertlerini dinliyoruz. Beraber yemeğimizi yiyoruz, resimlerimizi çektiriyoruz, sonra da hediyelerini verip uğurluyoruz.
© Tüm hakları saklıdır.