07 Haziran 2012 01:36
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmeye ilişkin olarak, ''CHP’nin sunduğu bir öneri değildir, bir tespittir, bir teşhistir'' dedi. Erdoğan MHP'nin bu öneriye katılmamasını ise toplumsal mutabakatın sağlanamaması olarak değerlendirdi. Başbakan, eğer çalışma CHP ile aramızda olursa Kılıçdaroğlu ile her yere gidebileceğini belirtti.
Başbakan Erdoğan, ATV'de Gündem Özel programında gündeme ilişkin sorulara cevap verdi. Başbakan Erdoğan, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu ve Hürriyet Gazetesi Yazarı Taha Akyol sorularını yanıtladı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve kurmaylarının bugün kendisine yaptığı ziyareti değerlendiren Erdoğan, CHP'nin terör sorununun çözümü için ortaya koyduğu yaklaşımı olumlu bulduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, ''Teşebbüs noktasında CHP'nin attığı adımı olumlu bir yaklaşım olarak'' gördüğünü ifade ederken, sorunun tanımı noktasındaki görüşünü şöyle aktardı:
''Böyle bir teröre karşı, onların 'Kürt meselesi' dediği olaya ama ben bugün olaya artık Kürt meselesi olarak yaklaşmıyorum. Yaptığım açıklamalar var. Artık Türkiye'de Kürt meselesi yok. Artık benim Kürt vatandaşlarımın meseleleri, sorunları olabilir. Kürt meselesi değil, Türkiye'de terör meselesi vardır, PKK meselesi vardır. Bununla bunu birbirine karıştırmamak gerekir diye düşünüyorum. Böyle inanıyorum ve arkadaşlarımızla yaptığımız değerlendirmelerde vardığımız nokta burasıdır. Bunu ben hatta Kürt kökenli vatandaşlarıma da bir hakaret olarak telakki ediyorum. Çünkü PKK sorununu, öbür tarafta adeta benim Kürt kökenli vatandaşlarımla eşleştirme gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu da tabii birçok Kürt kökenli vatandaşlarımızı rahatsız ediyor.''
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve kurmaylarının sunduğu 10 maddelik raporu, ''öneri paketi'' olarak görmediğini vurgulayan Erdoğan, ''Kendileri de daha sonra 'evet, bu bir öneri paketi değil' dediler. Bu 10 madde bir öneri paketi değil. Burada bir tespit var, teşhis var. Ölüm sayılarını veriyor'' dedi.
CHP'nin sunduğu dosyadan bazı bölümleri okuyan Erdoğan, ''Ama burada öneri olarak en sonunda 'toplumsal mutabakat komisyonu' öneriyor. Bir de TBMM dışında 'akil insanlar grubu' öneriyor. 'Toplumsal mutabakat komisyonu' ifadesini kullandıkları anda MHP Genel Başkanı sert bir açıklamayla her tarafı tozu dumana kavuşturdu. Ben artık üzülüyorum. MHP Genel Başkanının, muhalefetin içinde böyle bir genel başkanın ağzından bu tür ifadeler, 'ihanet üçlüsü, şeytan üçgeni' gibi ifadeler kullanmasını doğrusu kendine yakıştıramıyorum. Siz böyle bir ziyareti kabul etmeyebilirsiniz. Nitekim ben 3 kez randevu talebinde bulundum. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak bu randevu taleplerimin hiçbirine olumlu cevap vermedi'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin, 2009 Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ni kendisine anlatmak isteyen Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın da randevu talebine olumlu yanıt vermediğini hatırlatarak, o zaman CHP'nin genel başkanı olan Deniz Baykal'ın da olumlu yanıt vermediğini söyledi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bu işin zaten yeni arayışında olan bir parti değiliz. Başından beri bu işin arayışı içindeyiz. MHP'nin bu cevabından sonra 'Toplumsal Mutabakat Komisyonu' da kendiliğinden zaten düşmüş oluyor.
Parlamento içindeki gruplar arasında mutabakat demek ki sağlanamıyor. 'Akil insanlar grubu'na gelince buna bağlı olarak o da kendiliğinden düşmüş oluyor. Bizim Avrupa Birliği sürecimizle alakalı Nobel ödüllü Ahtisari'nin riyasetinde bir 'Akil Adamlar Grubu' oluşturdular ama hiçbir netice alamadılar. Türkiye'de de terörle ilgili olarak Parlamentomuzun içinde şu an elini taşın altına koymuş insanlar olarak aldığı ilimle, siyasetteki tecrübesiyle zaten hepimiz bir yerde de akil adamlar grubunu oluşturmuş oluyoruz.''
CHP'nin toplumsal mutabakat komisyonu ve akil adamlar grubu önerilerinin, uluslararası hukuktaki gerçekleri arama ve yüzleşme komisyonu gibi bir öneriye benzeyip benzemediğine ilişkin soruya Erdoğan, ''Bu, çok farklı bir şey. Belki onlarla benzer yanları olabilir. Parlamentomuzun içinde ya bir ihtisas komisyonu ya da bir araştırma komisyonu olacaktır. Şu anda biliyorsunuz bir anayasa komisyonu oluşturulmuştur, devam ediyor'' yanıtını verdi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na, ''(Ben size bir teklif daha getiriyorum) dedim. Girişiminizi olumlu bulduğum için getirdiğim teklif de şudur'' dediğini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
''(MHP, BDP olumlu yaklaşmadılar, yaklaşmıyorlar. Gelin biz CHP ve AK Parti olarak şu anda yanımdaki 3 arkadaşım bu konularla ilgili çalışan arkadaşlardır. Sizin de yanınızdaki 3 arkadaşınız bu konularla ilgili çalışan arkadaşlar olduğuna göre hemen talimatları verelim. İktidar ve anamuhalefet partisi olarak biz bu konuda çalışmalarımıza başlayalım. Nerede iktidar olarak eksiğimiz var, ben bunu göreyim. Siz bu eksiğimizi bize önerdiğinizde biz de iktidar olarak bunu gidermenin gayreti içine gireriz. Ama bu getirdiğiniz şu metin bir öneri metni değil) dedim. onlar da bunu kabul ettiler.''
Başbakan Erdoğan, ''Ortak komisyon önerinizi kabul ettiler mi?'' sorusunu, ''Diyorlar ki 'şu anda biz MHP'yle ilgili çalışmalarımızı devam ettirelim. Buradan belki bir netice alabiliriz. Ama bir ay, ama iki, ama üç ay... Ondan sonra bunu düşünebiliriz' dediler. Biz de 'peki' dedik'' diye yanıtladı.
Soruna yönelik önerilerini AKP'nin kuruluşunda parti programında sıraladıklarını hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Şu anda biz öneri safhasında değiliz, uygulama safhasındayız. Uygulama safhasında da biz bu işin artık güvenlik güçleriyle halledileceğine inanan bir parti değiliz. Biz mesela ret, inkar politikalarını kaldıran bir partiyiz. Asimilasyonu asla kabul etmeyiz. Çünkü Kürt kökenli vatandaşım da benim kardeşimdir, benim vatandaşımdır. Doğu ve Güneydoğu'da yaptığımız yatırım eski rakamla 30 katrilyonu aşmış durumda. Bunları sürekli olarak AK Parti iktidarı yapıyor. Daha iktidara geldiğimizin ayında olağanüstü hali kaldırdık.''
Başbakan Erdoğan, ''Karşınızda hakikaten yeni bir CHP ve müzakare üslubuyla konuşabileceğiniz bir muhalefet olduğunuzu görüyor musunuz?'' sorusuna ise şu karşılığı verdi :
''Doğrusu bugünkü tabloyu gördüğüm zaman, bu tablonun güçlenerek devamı benim en büyük arzumdur, isteğimdir. Onun için zaten o teklifi kendilerine de yaptım. 'Bunu beraber, onlar gelmesin kendi kendilerini dışlasınlar, bırakın biz beraber yapalım' dedim. Bunu da söyledim. Niye? Önemli olan bizim için milletçe şu üzümü yemek. Bağcıyı dövmek gibi bir derdimiz yok.''
Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in, Kuzey İrlanda'daki benzer süreçle ilgili girişimlerini kendisiyle paylaştığına işaret eden Başbakan Erdoğan, '' Tony bana, 'o zaman biz IRA'yla mücadelede Muhafazakarların desteğini aldık' dedi. Aynı şekilde Zapatero da bana anlattı, 'İspanya'da ETA'yla olan mücadelede muhalefetin desteğini aldık' dedi. 'Biz 800 kişiyle mücadele ediyoruz' dedi. Düşünün bizim durumumuzu, bizim böyle bir durumumuz yok, buna rağmen...''
Başbakan Erdoğan, iktidarla muhalefet arasındaki bu diyaloğun siyasi üsluba yansıyıp yansımayacağına ilişkin bir soruya karşılık ise ''Bu süreç başlamadan dahi üslubumu mümkün olduğunda aldığımız ahlak dersi çerçevesinde yürütmeye çalışıyorum. Temenni ederim ki bunu karşılıklı olarak çok daha iyi bir noktaya getirelim. Yani miting meydanları tahrik etmesin ve bunu çok daha güzel bir şekilde sürdürelim. Bu meselede, hatta bazı benzer meselelerde de aynı şeyi yapmamız lazım'' diye konuştu.
Erdoğan, ''Anlaşılan o ki CHP'nin önerileri beklentinizin altında görünüyor. Siz, zaten sürmekte olan demokratik açılım çerçevesinde CHP'ye bir yöntem önererek, bir hamle yapmayı düşünmekte misiniz?'' sorusu üzerine, şunları söyledi:
''Burada adeta yine bir istismar siyaseti yapmaya gerek yok. Dürüst olacağız. Zaten sonradan kendilerinin de kabul ettiği gibi öneriyle gelmediler. Öneri olarak gösterdikleri toplumsal mutabakat komisyonu. Bu komisyon da zaten daha baştan çöktü. Ama biz hemen karşı bir teklifle dedik ki 'bu çöküyor ama bu çökmüş olmasına rağmen gelin biz şurada 3 arkadaşımıza hemen talimatları verelim. Bu 3 arkadaşımız belli aralıklarla bir araya gelsinler. Bu alanda adımlarımızı atalım. Zaten terörle mücadelede yapmakta olduklarımız var.
İnanın şu anda terör örgütünün Parlamento'daki uzantısı kendi iradesiyle çalışmıyor. Kendilerine gelen talimatlar çerçevesinde çalıştığı için de demokratik hayata İngiltere'de, İspanya'da, İrlanda'da olduğu gibi katılamıyor. Bunların asıl sıkıntısı burada. Bunların buradan çok derdi var, bunu da biliyoruz. Biz şu anda anamuhalefet, iktidar olarak birlikte çalışmaya başlasak, diğer muhalefet zaten ciddi bir yanlışın içinde olduğunu o zaman daha iyi görecek. Bakacak ki anamuhalefet-iktidar nasıl el ele verdiler, çalışıyorlar, terör sorununa karşı mücadele ediyorlar.''
Başbakan Erdoğan, ''Yöntemin işleyebileceğine inanıyorsunuz yani...'' denilmesi üzerine, ''Samimi olduktan sonra niye işlemesin. Baştan beri söylüyorum. Hiçbir önyargım, önkabulüm yok bu konuda. Oluşturmamız gereken ortak akıl. İktidar-muhalefet bu işi beraber halledebilir ve bu konuda somut adımı beraber atalım'' ifadesini kullandı.
Başbakan Erdoğan, 2009'da yaşanan Habur olayına değinerek, şunları kaydetti:
''Habur, aslında bizim Milli Birlik ve Kardeşlik projemizin en önemli uygulamalarından biriydi. Biz burada samimiyet ortaya koyduk. MHP, 'ihanet projesi' dedi. Habur'da neydi bizim derdimiz? Habur'da Kuzey Irak'tan kendi kendine gelip teslim olacakların ilgili yasaya göre ülkeye girişlerini sağlayalım. Bir taraftan görünmeyen yönüyle terör örgütünün, öbür taraftan uzantısı olan BDP'nin bir operasyonuna kurban gitti. Bizim orda niyetimiz çok çok samimiydi. Ülkesine dönmek isteyenlerin önünü açmak istiyorduk. Derdimiz buydu. Maalesef provoke edildi. Bu işte biz orada başarılı olamadık ama bunu kalkıp da siyasi istismar vesilesi yapmayı da muhalefet partilerine, diğerlerine yakıştıramadım.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Uludere olayına ilişkin, ''Bir defa burası bir terör bölgesidir. Bu terör bölgesinden 'efendim kaçakçılar gidip geliyorlar'. Olabilir ama unutmayın ki biz bir Hantepe yaşadık, biz bir Gediktepe yaşadık'' dedi.
Uludere olayına yönelik bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, ''Uludere olayı, tabii çok farklı zeminlere çekiliyor. Ama ben şunu çok açık, net söylüyorum, biz bugüne kadar hiçbir bu tür olayın üstünü örtmedik ve asla da örtemeyiz'' dedi.
Olayın adli ve idari tüm yönleriyle incelendiğini ve sürecin devam ettiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
'Ama burada bir şeyi de hassasiyetle değerlendirmemiz lazım. Burası ne bölgesidir? Bir defa burası bir terör bölgesidir. Bu terör bölgesinden 'efendim kaçakçılar gidip geliyorlar'. Olabilir ama unutmayın ki biz bir Hantepe yaşadık, biz bir Gediktepe yaşadık. Hantepe'de, Gediktepe'de katırlarla doçkalar taşındığında, onu uçaklarla veya helikopterlerle bombalamadığı için oradaki tümgeneral, biliyorsunuz, bir açıklama yaptı, 'biz katır zannettik, çoban zannettik, bundan dolayı ateş altına almadık'. Bu günlerce, haftalarca istihza edildi, köşe yazılarında vesaire ve şu anda da zaten o general, malum içerde. Bundan dolayı birçok yazılar yazıldı. Tabii bu bir defa güvenlik güçlerimizin de elinde önemli bir delildi ve burada atacağı adımda buna dikkatle bakıyor. Ben mesela, DVD'lerini izledim. İzlediğimde inanın, orada ne olduğunu anlamanız bir defa mümkün değil. Siz sadece orada bir hareket görüyorsunuz. Zaten giyim kuşam, hemen hemen aynı. Bu o mudur, yoksa başka bir şey midir? Katırlarda ne vardır, bunu da bilemezsiniz.''
''Yerel istihbarat söz konusu mu?'' sorusu üzerine de Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bir defa anlık istihbarat yok. Orada bir hafta, 10 gün, 15 gün önce gelen istihbaratlar var. Bunu ben defalarca açıkladım, çok ilginç sağ kalanlardan bir delikanlının yaptığı açıklama var, 'sınıra 5 kilometre kala biz atışları duyduk' diyor. Ama bu atışları duymuş olmalarına rağmen, 'Biz devam ettik' diyor. Şimdi atışlar duyuluyor ama devam ediliyor. İşte bu noktada, tabii ki uçaklarda devam edildiğine göre demek ki teröristler sınırımızı geçip, atmaları gereken adımları atacaklar. Böyle bir şeyin içinde. Burada biz de baştan itibaren, Genelkurmay Başkanım dahil olmak üzere burada bir hata var, bunu bizler hepimiz kabul ettik, söyledik. Hatanın yanında atılması gereken adımlar nelerse bunu bakanlarım, eşim, kızım, hepsini oraya göndermek suretiyle bu adımları da attık. Fakat tabii burada hala illa 'faili kim' gibi bir tutturmayı, malum partiler yine istismar meselesi yapıyorlar. Dışarda buradan kaynaklanarak onlar da bu işi büyütmenin gayreti içindeler. Fakat bir soruşturma süreci devam ediyor. Gerek askeri, gerek sivil, bu konuda tüm çalışmalar devam ediyor, bunun neticesini tabii ki bekleyeceğiz.''
Sürenin ne kadar olacağı yönündeki bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, ''Birçok davada biliyorsunuz, seneler sürdüğü oluyor'' dedi.
Erdoğan, bir soru üzerine de yargının verdiği kararın kamuoyuyla paylaşılacağını bildirdi.
''Hata ile özür arasında size göre bir fark var mıdır? 'Hatayı kabul ettik' demek özür anlamına geçer mi, özür dilenmiş midir ve soruşturmanın ne kadar sürede sonuçlanacağına ilişkin size verilmiş bir rapor var mı?'' yönündeki soru üzerine Erdoğan, ''Süreç olarak ne kadar sürer sürmez siz benden daha iyi bilirsiniz, tabii ekonomi benim alanım... Arkadaşlarımdan aldığım şeyler, süreç devam ediyor. 'Şu kadar zamanda biter', böyle bir şeyi söylememiz mümkün değil 'ama mümkün olduğunca bunu erken bitirmenin gayreti içerisindeyiz'. Aldığımız şey budur'' yanıtını verdi.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Diğer konuya gelince 'hata, özür'. Biz Dersim ile ilgili özür ifadesini kullandık da, ki benim iktidar dönemim değil, benim hayatı okumaya başladığım dönem değil, bütün bunlara rağmen şu anda Başbakan olduğumuz için kalktık, böyle bir açıklamayı yaptık. Yani zannediyor musunuz, şu anda da aynı kelime kullanılmış olsa bu işler sulh olacak. Böyle bir şey yok. Yasal olarak bunu konuşmak istemem ama atılan adım olarak söylüyorum, yasal olarak bu tür olaylarda verilmesi gereken bir meblağ var. Tazminat, biz kalktık bu tazminatın dışında onun 4 kat fazla ilave buraya tazminat verdik. Hemen bunu getirdikleri yer şu, 'biz kanı parayla değişmeyiz'. Bunun manisi neresi? Yine aynı yer, terör örgütü, bunun uzantıları. Şimdi hatayı, 'burada bir hata var' diyorsunuz, hatta Genelkurmay Başkanı da bunu söylüyor, biz de söylüyoruz. Bakın biz daha ilerilere gitmiyoruz, şunu da söyleyeyim yani, olay salt bir kaçakçılık olayı da değildir. Bunu da bilmenizi isterim. Salt kaçakçılık değil, çünkü bu olayın içerisinde bakıyorsunuz, 'bu kaçakçılığın başlangıcında neler var' noktasına gelince, buradan terör örgütünün beslenmesi var. Buralardan, o mal satışlarından elde ettikleri gelirler var, kaynak var. Ama nedir, o köyün gençleri, o köyün evlatları bu işin içinde maalesef kullanılmıştır, bu var. Bütün bunlar olurken, ortaya konulurken, onlar, bunların hepsini gizliyor. Şu anda o bölgede bu sıkıntılar da var. Bu sadece Uludere değil, tamamen Irak sınırındaki tüm bu giriş ve çıkışlarda, bu sıkıntılar var. Tabii bu süreçten sonra bizim oralarda attığımız adımlar, aldığımız tedbirler... Biliyorsunuz 3 tane yeni kapı olmasıyla ilgili adım attık. Bu adımı niye attık, bunu minimize etmek ve bu işi, madem burası fakirliktir, bunu söylüyorsunuz, o zaman buyurun biz size burada 3 tane daha kapı açıyoruz ve bu kapılardan özellikle sınır ticareti olayını daha rahat bir hale getireceğiz ama bu meşru olmayan yollara asla tevessül etmeyin diye. Bu adımları atıyoruz. Gümrük ve Ticaret Bakanlığımız da bunun çalışmalarını şu anda sürdürüyor.''
Başbakan Erdoğan, ''Mesud Barzani ve Neçirvan Barzani ile ikili görüşmeleriniz oldu, bakanlarınızın görüşmeleri oldu. Bugüne kadar ki taahhütlerinden, sözlerinden, imzalanan çerçeve anlaşmasının ötesinde Türkiye ile işbirliği konusunda daha somut öneriler, vaatler geldi mi size?'' yönündeki bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, ''Olumlu gelişmeler var. Başta Mesut Barzani olmak üzere kendileriyle burada, orada yaptığımız görüşmelerde olumlu adımları her ne kadar istediğimiz noktada değilse, terör açısından da ama belli olumlu adımlar atılıyor'' dedi.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Tabii biz şu anda Neçirvan Barzani ile yaptığımız görüşmelerde ise onda da bu yaklaşımları görüyoruz. Tabii olayın artık boyutları genişlemeye başladı. Çünkü Irak şu anda çok ciddi bir sıkıntının içinde. Irak'ın bu sıkıntısında mesela Sayın Barzani, Mesut Barzani'yi kastediyorum, çok ciddi bir rol oynadı ve ortaya gerçekten çok ciddi bir duruş koydu. Sergilediği bu duruş, bu şekilde devam ederse, öyle zannediyorum şu anda Irak'ta yeni bir demokratik yapılanma, bir açılım ortaya çıkacaktır. Bu önümüzdeki günler böyle bir şeye de gebe. Bu konuları kendileriyle görüştüm, hatta dün İstanbul'da yaptığımız görüşmede de Sayın Neçirvan Barzani ile bu konuları yine konuştuk. Tabii şimdi Kuzey Irak'ın özellikle bizimle olan ilişkilerinin geleceğe yönelik olmazsa olmazları var. Biz burada Kuzey Irak'ı hiçbir zaman dışlamadık, biliyorsunuz. Ta rahmetli Turgut Bey, o dönemlere falan vardığınızda, yani pasaportuna varıncaya kadar bunu veren bir ülkeyiz. Hatta Saddam'ın zulmünden kaçtıkları zaman burada biliyorsunuz, neredeyse 1 milyona yakın insanı Güney Doğu'da ağırladık... Şimdi bu dönem içerisinde de bunları bir defa bir kenara atıp koyamayız, kardeşlerimizdir. Onlarla da Irak genelinde, bu mezhepsel çatışmayı bir kenara atıp, etnik çatışmaları bir kenara atıp, bir Iraklılık bilinci içerisinde bir bütünleşme ile parlamentoda son zamanlardaki olumsuz adımları ki, Maliki'nin bu olumsuz adımlarıdır. Bu olumsuz adımları parlamenter demokrasi içerisinde çözmeleri ki anayasanın gereği budur, onların takdiridir ve o irade eğer orada hakim olacaksa, o irade yeni bir tablo ortaya koyacaksa bu inanıyorum ki bu kuzeyi de çok daha olumlu, çok daha farklı etkileyecektir. Ben o noktada da belli bir umudu taşıyorum.''
Erdoğan, ''Barzani ile temaslar, Kandil'in sökülmesi gibi güvenlik politikalarını da içeriyor mu?'' sorusu üzerine, ''Barzani bir defa bu işlerden çok rahatsız, ben söylediklerini söylüyorum. Onlar da artık sabrın son demlerini oynuyorlar. 'Biz bundan rahatsızız' diyor. Hatta biliyorsunuz, Ulusal Kürt Kongresi'ni toplama niyeti de sadece bundan dolayıdır. Ve 'Biz silahı bırakmalarını kendilerinden isteyeceğiz, çünkü Türkiye ve bizim aramızda herhangi bir sıkıntı olamaz, olmamalı. Bunu ortadan kaldırmalıyız, bununla ilgili atılması gereken her türlü adımı biz atacağız' dedi'' ifadelerini kullandı.
Yeni anayasa sürecinin hatırlatılarak, ''Kürt meselesi ile ilgili olarak, mevcut anayasada birtakım dışlayıcı hükümler var, bunların giderilmesiyle ilgili olarak bir perspektife de sahip misiniz?'' yönündeki soru üzerine, Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Şu anda bu tabii, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda yapılan çalışmalar içerisinde gündeme gelecek başlıklardan bir tanesi. Geldiğinde hangi parti, nasıl yanaşacak, bunu tabii çok açık, net göreceğiz. Ama bizim, ben burada partimizin görüşünü söylüyorum, bizim bu noktada, yani bir etnik ayrımcılığı tavsiye eden bir başlıktan yana değiliz. Biz diyoruz ki, 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı altında bir olalım, beraber olalım'. Yani Kürdü, Kürt olarak kabul edeceksin, Türk'ü Türk olarak, Zaza'yı Zaza, Roman'ı Roman... Hepimiz bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Bundan da kimse utanmasın. Yani benim Kürt kardeşim de bundan niye çekiniyor. Bu bir anayasal vatandaşlık, bundan çekinmenin bir anlamı yok. Ama bundan MHP'nin de kaçınmaması lazım. Niye bundan MHP rahatsız oluyor. Bu ülkenin gerçeklerini bir defa kabul edeceksin...''
Başbakan Erdoğan, başka bir soru üzerine, yola çıkarken, etnik, bölgesel, dinsel milliyetçilik yapmayacaklarını söylediklerini anımsattı.
''Güneydoğu da oylarınız artıyor mu azalıyor mu?'' sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, ''Artıyor. Stabil tabii. Stabilin biraz üzerinde bir artış söz konusu'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''Uludere'ye Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile beraber gitme gibi bir proje var mı?'' sorusu üzerine, ''Hayır, yani bugünkü görüşmemizin arasında 'gerekirse ona da gidebiliriz' gibi bir ifade kullandı. Yani bu çalışma eğer ikimizin arasında başlarsa ben Sayın Kılıçdaroğlu'na 'sizle biz çok yerlere gidebiliriz' dedim'' ifadelerini kullandı.
''Mesela nereye gidebilirsiniz?'' denmesi üzerine de Erdoğan, ''Sorun bölgelerini beraber gezeriz, ederiz. Mesela ben bu hafta Diyarbakır'da kongremizi yaptım. Kongreden sonra orada 16 kilometrelik bir duble yol açtık. Şoförlük de yaptık. Baktım bir grup çıkmış, beyefendiler, hanımlar falan... Kavşaktan döndük, arkadaşlar el sallıyorlar, 'burada duracağız' dedim. Durduk, indik. Dedim 'Bize bir şey mi ikram edeceksiniz?' Onlar da 'Sayın Başbakanım size ikram etmeyeceğiz kime ikram edeceğiz' dediler. Tarlanın içinden yürüdük, eve kadar gittik. Gittik ki onlar 'dövme' diyorlar, ondan yaptıkları çorba var, soğuk çorba. Çok da nefisti. Bütün arkadaşlar oturduk o ikramlarını kabul ettik. Şimdi biz buyuz aslında. Bu insanlar bizi seviyor, biz de o insanı seviyoruz. Yani BDP çıkıyor, 'Kürtlerin temsilcisi benim'. Yok sen değilsin yani, senin orada temsil ettiğin muhakkak ki kitle var ama sen korkarak veya korkutarak bu işi yaptırıyorsun, biz ise gönülden yaptırıyoruz, ben Yaradan'dan ötürü seviyorum onları. Ben onların hizmetkarıyım.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesinde yapılması düşünülen değişiklik ile ilgili, ''Demek ki bu madde haddinden fazla bir yetki alanı doğuruyor ve adeta 'biz devlet içinde devletiz' havasına bu işi sokuyor. Ve 'ben devlet içinde ayrı bir gücüm, devletim. Ben cumhurbaşkanına varıncaya kadar hepsini istediğim anda buraya çağırırım... Bu da var ha!'' dedi
Başbakan Erdoğan, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 250. maddesiyle görevli özel yetkili mahkemelerin durumuyla ilgili sorulan bir soru üzerine, öncelikle AKP iktidarı olarak yasama, yürütme ve yargı ile ilgili olarak kuvvetler ayrılığı anlayışına baştan beri çok önem verdiklerini söyledi.
Bu güçlerin birbirlerinin faaliyet alanlarına girmemeleri gerektiğini vurgulayan Erdoğan, bunun da anayasada yer aldığını ifade etti.
Özel yetkili mahkemelerin, devlet güvenlik mahkemelerinin yerine ikame edildiğini hatırlatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bu sürecin içerisinde en çok bunun tartışılmaya başlanmasının sebebi özellikle MİT Müsteşarımızın Başbakanlık'ın iznine tabi olmasına rağmen bazı gazetelerde çıkan haberler sebebiyle şüpheli sıfatıyla müsteşarın çağrılması üzerine başlayan bir süreç... Tabii bu gerçekten kabul edilebilir bir yaklaşım tarzı değildir. Burada yargı tamamıyla her şeyi bir kenara koyup, hatta yasayı bir kenara koymak suretiyle yürütme alanına da girme gibi bir adımı atmış oldu. Çünkü hangi şartlarda siz MİT Müsteşarını dinleyebilirsiniz, çağırabilirsiniz, bunlar belli. Ama burada MİT Müsteşarı ile ilgili şüpheli sıfatıyla, tanık olarak çağırmıyorsunuz, şüpheli sıfatıyla çağırdığınız zaman burada her şey alt üst oluyor. Bir defa devletin işleyişine burada bir çomak sokuluyor.
Olay bazı gazetelerde çıktığı gibi, 'yok Oslo'da şu olmuş, bu olmuş' bunlarsa bir defa benim müsteşarım, yanında giden arkadaşları, kimseye böyle bir taviz vermek, yazı vermek, böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Orada konuşulanları eğer yazılı ifadeler, veyahut da bölücü terör örgütlerinin yayın organlarında çıkmış olan haberleri kalkıp da müsteşarıma yıkmaya kalkarsanız, onun üzerinden müsteşarımı yargılarsanız bunu bizim kabul etmemiz hiç mümkün değil. Çünkü onlar hayatlarını koyuyorlar bu işe. Benim MİT Müsteşarım kalkıp Ada'ya bile gittiği zaman yani bir şey için gidiyor. Terörle mücadelede acaba biz ne yapabiliriz, nereden terörle mücadele noktasında daha faydalı adımlar atabiliriz? Bu arkadaşlarımız bunun mücadelesini veriyor. Bu sadece Sayın Fidan döneminde değil. Ben ilk defa Emre Bey ile bu süreci başlattım. O da gitti, geldi. Emre Bey de yardımcısı konumundaki hanımefendi de bu süreci beraber yaşadılar.''
Dünyanın her yerinde bunun böyle olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Burada da böyle olunca bu iyice çizmeyi aşan bir şey oldu. Eğer bir başbakan olarak direkt bana bağlı olan müsteşarıma ben sahip çıkmazsam, çünkü ona talimatı veren benim, ha eğer alacaksanız o zaman beni alın. Onu değil. Çünkü talimatı veren benim. Talimat verilen alınmaz. Bu tür yanlışlar yapılıyor. O zaman alacaksan beni al. Çünkü terörle mücadele ediyorum. Terörle mücadele ederken bütün enstrümanlarımı da kullanmak durumundayım. Ve yargı kalkıp burada bu insanlara yardımcı olması gerekirken tam aksine çok daha farklı bir şeyle bizim elimiz, ayağımız durumunda olan, bu kadar önemli olan kurumları kalkıp bir endişeye, şüpheye sevk ederse bu insanlar yarın nasıl çalışacak? Bu insanlar birçok yere hayatlarını ortaya koyarak gidiyorlar. Ondan sonra siz çalıştıracak insan bulamazsınız. Hele hele bu kadar önemli noktada hiç bulamazsınız. Tabii bu ister istemez bizi demek ki bu madde haddinden fazla bir yetki alanı doğuruyor ve adeta 'biz devlet içinde devletiz' havasına bu işi sokuyor. Ve 'ben devlet içinde ayrı bir gücüm, devletim. Ben cumhurbaşkanına varıncaya kadar hepsini istediğim anda buraya çağırırım... Bu da var ha!''
Başbakan Erdoğan, ''Cumhurbaşkanı?'' denilmesi üzerine, ''Tabii, tabii. Ya çağırır...'' dedi. Erdoğan, ''Yani öyle bir girişim olmadı da çağırır diyorsunuz yani?'' sorusuna şu yanıtı verdi.
''Tabii, tabii çağırır. Buradaki mesele nasıl yorumluyorsun, nasıl anlıyorsun... Çağırdım, oldu. Biz Ergenekon'du, Balyoz'du, çeteler, mafyalar, bütün bunlara karşı bu mücadeleyi verme gayretini gösterdik. Bu adımı biz attık. Bizim buradan geri atmamız zaten söz konusu değil. Nedir? Demek ki bu işin işleyişi üzerinde düşünmemiz lazım. Mesele bu. Yani bu işleyişin üzerinde düşünmek suretiyle bu tür yanlışların olmaması gerekir. Bu sadece MİT olayı değil. MİT'in dışında da. MİT'in dışında da bazı birimlerde aynı durumlar söz konusu olabilir veya herhangi bir vatandaşımız olabilir. Bu noktada atılması gereken bir adım var.
250. madde ceza hukukundaki büyük bir yetkisini adeta kendisinde toplamış. Böyle bir yapı var. Ve bunu da istedikleri gibi değerlendiriyorlar. Bu çalışmalar bizim önümüze gelecek, geldikten sonra değerlendirmemizi yapacağız ve o değerlendirmeden sonra da inşallah bu adımı atacağız. Ve tabii darbelerle mücadele de asla sonlanmaz.''
Başbakan Erdoğan, ''Gazetelerde yayınlanan taslağa göre bu davaların etkilenmemesi mümkün görünmüyor. Eğer o taslaklar doğruysa 28 Şubat soruşturması da Balyoz Davası da birinci dereceden etkilenecek gibi gözüküyor'' denilmesi üzerine, ''Bir defa bu propagandalara aldanmayalım. Bizim bir defa şu anda hedeflerimizde şu var; mesela tutuksuz yargılanabileceği halde maalesef tutuklu yargılanan insanlar var. Bu askerdir, bu gazetecidir, bu ne bileyim bir siyasidir, kim olursa olsun... Yani bu insanların tutuksuz yargılanmaları mümkünken niçin illa da bir tutuklu yargılanma yapılıyor? Bu süreci çok daha farklı bir şekilde yumuşatarak atlatmamız lazım. Ve bunlar tabii ülkede yargıyı da zor duruma sokuyor. Yargı da aslında sıkıntıya giriyor. Yargıya güven çok ciddi manada artmışken şimdi azalmaya başladı. Bunları da görmemiz lazım'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250. maddesinde yapılması düşünülen değişiklik ile ilgili olarak, ''Mafyaydı, çetelerdi, cuntaydı falan, bu tür şeyler olmadıktan sonra bunun üzerinde farklı düşünmek gerekir. Ama bu müebbet hapsi gerektiren bir konuda arkadaşlarımızın bu kadar vefakar davranacağını zannetmiyorum. Böyle bir şeyin olmaması lazım'' dedi.
Erdoğan, bir soru üzerine demokrasi ve özgürlükler noktasında 9,5 yılda önemli adımlar attıklarını ifade etti. Artık Türkiye'de demokrasi değil, ileri demokrasi denildiğini belirten Erdoğan, yargının da daha cesur kararlar veren bir noktaya geldiğini dile getirdi. Başbakan Erdoğan, ''Bu cesur kararları almak herhalde kendilerinin sağladığı bir imkan değil. Yasama organının onlara sağladığı bir imkandır'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''Ben ülkemle, batı ülkelerine göre şöyle bir kıyasa girdiğim zaman iftihar ediyorum. Bakın sürekli şu söylenir; 'polis şöyle dövdü, böyle dövdü, filan, falan... İnanın bizim polis kadar bu noktada iyi niyetli, dayak yemeyi öne çıkaran ve ona kadar sabreden polis Avrupa'nın bir çok ülkesinde bulamazsınız, başta İngiltere olmak üzere'' diye konuştu.
Erdoğan, ''İngiliz polisi çok serttir'' denilmesi üzerine, ''Çok... Acımasız dövüyorlar, acımasız vuruyorlar. Ama bizim polisimiz dayağı yiyor, yaralanıyor, hatta görüyorsunuz şehit oluyor'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan futbol maçında çıkan olaylarda polisin doğru hareket edip etmediğine ilişkin bir soruya, ''orayı izlemedim'' yanıtını verdi.
Erdoğan, ''Üçüncü yargı paketinde adli kontrol diye tutukluluğun yerine geçecek bir mekanizma getiriyorsunuz. Bu önce 5 yıla kadar suçla yargılananların tutuklanmadan, tutukluysa adli kontrol altında salıverilmesini içeriyordu. Şimdi müebbet cezaları da bunun kapsamına aldınız. Buradan sanki tutuklu milletvekillerinin, İlker Başbuğ gibi isimlerin ya da kaçmayacaksa bırak da tutuksuz yargıla dediğiniz insanların da tahliyesine kapı açıyor. Yani hükümetiniz 250. madde konusunda 'yargı biraz ileri gitti, biz biraz özgürlük tarafını genişletelim' diye bir eğilim seziyoruz biz. Yanılıyor muyuz?'' sorusuna şu yanıtı verdi:
''Kısmen... Önümüzdeki hafta bunu tekrar gözden geçireceğiz. Yani komisyonda bu tür şeyler olursa bile bunları önergeyle falan değiştirmenin yollarını arayacağız. Bizim bütün derdimiz, bir defa cezaevlerini çok daha farklı bir konuma taşıyalım ve her gelenin tutuklu olarak sevki değil, mümkün olduğunca bunu minimize etmenin gayreti içinde olalım.
Bütün bunların tabii hepsinin bize getirdiği çok farklı yükler var. Bir taraftan demokrasi ülkesi diyorsun, öbür taraftan da tabii ne geliyorsa at. Yani bunlar tabii mafyaydı, çetelerdi, cuntaydı falan, bu tür şeyler olmadıktan sonra bunun üzerinde farklı düşünmek gerekir. Ama bu müebbet hapsi gerektiren bir konuda arkadaşlarımızın bu kadar vefakar davranacağını zannetmiyorum. Böyle bir şeyin olmaması lazım.''
Erdoğan, yargı paketinde kanun dışı yollarla elde edilen ses ve görüntülerin internette yayınlanmasına ağır cezalar getirileceği yönündeki haberlerin hatırlatılması üzerine şunları kaydetti:
''Şimdi ben genelleme noktasında bir şey söyleyeyim. Bir defa arkadaşlarımızın çalışması, daha çok geçmişten bugüne medyayla ilgili yaşanmış sıkıntılar var. Bu sıkıntıları aşmaya yönelik ne yapabiliriz, bunun gayreti var. Bu da batı standartlarını göz önüne almak suretiyle bunlar üzerine çalışma yapıp ve bu çalışmaları yaptıktan sonra bizim onların gerisinde kalmayacağımız bir adımı atalım dedik. Bunları ben arkadaşlarımdan önümüzdeki hafta tekrar dinleyeceğim. Ondan sonra zaten nihai adımı atacağız.''
Başbakan Erdoğan, başkanlık sistemi ile ilgili sorulan bir soru üzerine dertlerinin rejim tartışması yapmak olmadığını vurguladı. Yeni Anayasa yapılırken bu konuların da tartışılması gerektiğini belirten Erdoğan, çeşitli ülkelerdeki başkanlık sistemi hakkında bilgiler verdi.
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Cumhurbaşkanı Merhum Özal'ın düştüğü duruma düşmemesi için partili olarak Çankaya'ya çıkarsa o cumhurbaşkanı çok daha güçlü cumhurbaşkanı olur. Bizden önce Sayın Demirel'in, Merhum Özal'ın yaşadıklarını görüyorum ve orada artık bir vitrin süsü haline geliyorlar, böyle oluyorlar.
Cumhurbaşkanı gelir, kabineyi yönetir aslında. Bizim Anayasamızda bu var. Ama onlar da teamül olarak böyle bir şey yapılmadığı için böyle bir şeye tevessül etmiş değiller. Anayasamızda mesela 'icranın başı cumhurbaşkanıdır' diyor. Ama şu anda dışarıdan bakan zanneder ki icranın başı başbakandır. Halbuki cumhurbaşkanımız icranın başıdır ve istediği anda da gelir kabineyi yönetir. Çünkü başbakanı atayan da o, bakanlar kurulunu atayan da o. Biz sadece öneririz, teklif ederiz. Önce görevlendiriyor cumhurbaşkanı. Görevlendirdikten sonra biz kabineyi kendisine teklif ediyoruz. Onaylarsa onunla beraber siz de çalışmaya başlıyorsunuz. Bunu çok daha iyi bir noktaya getirmek, çok daha başarılı sonuçlar alabilmek için burada ama başkanlık, ama yarı başkanlık olabilir, böyle bir adımın atılmasını ben ülkemiz için çok daha isabetli, çok daha hayırlı buluyorum. Çünkü artık halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı var. Parlamentonun seçtiği değil. Şimdi artık vekiller değil, asıllar seçiyor. O seçtiğine göre bu kadar güçlü bir oylamayla oraya gelen bir cumhurbaşkanı orada da çalışmalarını ülke menfaati için çok daha ileri bir seviyede yapması iki başlılık gibi görünen yapıyı tek başlığa bu noktada indirir ve denetim mekanizmaları da aynı güçle çalışmasına devam eder.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sezaryen ve kürtaj konusunda ''vücut benim'' yaklaşımının ahlaki, felsefik temeli ve dini bir zemini olmayan bir yaklaşım olduğunu belirterek, ''Vücut senindir, ama cenin artık senin olmaktan çıkmıştır. O da artık bir candır, sen onu öldüremezsin, öldürdüğün anda bu bir cinayettir'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''kürtaj ve sezaryen konusunun bir arada telaffuz edilmesi ya da ikisinin bir kefeye konulması doğru mu?'' sorusunu şöyle yanıtladı:
''Ben bunları bir kefeye koymadım, ikisi ayrı konular. Sezaryen bir defa kadının kendi hakkı değildir aslında. Amerika'da, Batı'da falan bu tamamen, hekimin kendi şeyidir. Onlar bunu mali çıkar hesabıyla yapmazlar. Gerçekten gerekiyor mu? Gerekiyorsa o yola tevessül ederler. Bizde, özel hastanelerde şu anda sezaryen yüzde 90. Türkiye'deki özel hastanelerin genelinde. Devlet hastaneleriyle ortaklama aldığınız zaman oran yüzde 50'ye düşüyor. Bu şöyle bir şeyi ortaya koyuyor, sezaryeni öyle bir hale getirdiler ki adete 'sen daha rahat, sağlıklı doğum yapmak istemez misin? Sezaryen yapalım, niye bu sıkıntıyı çekeceksin'... Öyle bir anda da bunu yapıyorlar ki artık tamamen doğum anı yaklaşıyor, 'sıkıntı var, şöyledir, böyledir, buradan kalkamayabilirsin'. Yanında beyi, yakını varsa hiçbirinin söyleyecek lafı kalmıyor, teslim oluyor. Hem parayı alıyor, hem de sezaryenle doğumu gerçekleştirmiş oluyor.
Buna caydırıcı birçok tedbirler aldık, alıyoruz. Burada şöyle bir de tehdit var. 'Bu bir nüfus planlaması' diyor. İşin gerçeğine bakarsan altında bir de o yatıyor. Derlerdi ki '2 olur, 3 olmaz, 4 olmaz'. Halbuki sezaryenle 3'de olur, 4'de olur, ama bu yazboz tahtası değil, bu insan her şeyden evvel. Burada 2 ile ürkütüyor, daha ileri gitmesin. Bende diyorum ki; Türkiye'nin yaş ortalaması 29, eğer biz şu andaki artışla devam edersek ki 1.7 ile devam edersek biz 2037'de yaşlı bir nüfusa sahip olacağız. Yaşlı bir nüfusa sahip olduğumuz zaman şu andaki ekonomik performansımızı sergileyemeyeceğiz. Batı'nın çöküşünde şu anda insan unsuru var. Bunu samimi olanlar açıkça söylüyorlar.''
Başbakan Erdoğan, kürtaj konusunun da çok farklı bir yönü olduğunu belirterek, ahlaki, felsefik temeli, dini zemini olmayan bir yaklaşım olarak değerlendirdiği ''vücut benimdir'' yaklaşımını eleştirdi.
''Vücut senindir, ama cenin artık senin olmaktan çıkmıştır'' diyen Erdoğan, şöyle konuştu:
''O da artık bir candır, sen onu öldüremezsin, öldürdüğün anda bu bir cinayettir. Buna dünyada bu şekilde yaklaşan ülkeler olduğu gibi yaklaşmayanlar da vardır. Bu nereden geliyor, kendi kültüründendir, dinindendir... Bu konuda Avrupa'da Vatikan çok çok farklıdır, ama Avrupa Birliği'nin diğer ülkelerinden üç, beş tanesi bu konuda Vatikan gibi düşünüyor. Fakat Amerika bu konuda farklı düşünüyor. Bizim ise kendi değerlerimizden gelen, burada inancımız, kültürümüz, geleneğimizden gelen yaklaşımla... Bir defa şu anda çok enteresan, hukukumuzda şöyle bir madde var; 'çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren elde eder' 28. madde. 643. madde de çok enteresan, 'cenin nedeniyle erteleme' diyor başlık. 'Mirasın açıldığı tarihte, mirasçı olabilecek bir cenin varsa, paylaşma doğumuna kadar ertelenir' diyor. Bütün bunlar ortadayken kalkıp 'vücut benimdir'...
Adam gidip Boğaz Köprüsü'nden kendini atmak istiyor, niye gidip herkes, polis ona karşı çıkıyor. 'Bırak, vücut onun atsın' diyebilir miyiz? Çünkü bizim devlet olarak yaşama güvenliğini sağlamamız lazım. Hayatta olan insanın yaşama güvenliği nasıl bizim için önemliyse, aynı şekilde o ceninin, ana rahmine düşenin de yaşama güvencesi önemlidir. Çünkü burada iki şey var, bir tercih var, iki yaşama hakkı. Biz yaşama hakkını savunmakla görevliyiz. Senin tercihin öyle olabilir, ama o tercih hukuka saygılı değildir, hukuka saygısız bir tercihtir. Bunu böyle düşünmek durumundayız.''
Bu konuyla ilgili arkadaşlarının çalışmalar yaptıklarını ve çalışma neticesinde insan sağlığını, yaşam hakkını hedef alarak adım atmakta kararlı olduklarını vurgulayan Başbakan Erdoğan, konunun gündem değiştirmekle alakası bulunmadığını ancak bu çalışmaların gündemlerinde olduğunu söyledi.
Konuya ilişkin birçok talihsiz olay yaşandığına dikkati çeken Erdoğan, ''Merdiven altı olaylara varıncaya kadar birçok şeyler var. Tecavüz olayları var, şunlar var, bunlar var. Sen bunlarla ilgilenmiyorsan, sen bakmıyorsan, biz diyoruz ki 'o zaten günahsızdır, devlet ona bakmakla yükümlüdür, görevlidir'. Şu anda nasıl binlerce, on binlerce yavruya biz bakıyorsak... Caminin bahçesine bırakılanı alıp bakmak bizim nasıl görevimizse, onu alıp bakmak da bizim görevimizdir, alır bakarız'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, ''Biz eğer 'bu engellidir' diye bunları orada yok edersek, bu adeta bir ötenazidir. Biz bunu doğmuş olan bir çocuğa, insana ötenazi yapıyor muyuz? Ben nice anneler biliyorum down sendromlu oğlunu nasıl seviyor. Biz bile onları gördüğümüz zaman nasıl seviyoruz. Tamam belki mesuliyetini, sorumluğunu ağırlaştırıyor, ama ciddi bir sosyal devlet olmuş olsak bu sıkıntıları da büyük ölçüde ortadan kaldırır. Yoksa bunu ana karnında öldür, katlet... Böyle bir yolu çıkış yolu olarak görmüyorum, muhafazakar parti olarak da bunu çıkış yolu olarak görmüyoruz. Zorunluluk hallerinde, istisnai hallerde bu işin ehliyeti Sağlık Bakanlığındadır. Hangi hallerde olması gerekir, bunların hepsi hazırlanacak yasanın içerisinde yerini alacaktır. Bu yasa da biliyorsunuz 12 Eylül yasasıdır'' dedi.
''Halkın cumhurbaşkanı seçmesini sistem olarak hiç tanımadık. Geçen dönem 2 yıl öncesinde anayasa değişikliğiyle bunu yaptınız. Halkın seçtiği cumhurbaşkanı siyasal sistem üzerinde çok ağırlıklı olacak. 2015'ten sonra milletvekili olmayacaksınız. Sizin için halkın seçtiği cumhurbaşkanlığı cazip bir pozisyon mu? Güçlü bir başbakanlığa karşı cumhurbaşkanlığını cazip görüyor musunuz?'' sorusunu Başbakan Erdoğan, şöyle yanıtladı:
''Cumhurbaşkanlığı olayı parlamentoda sıkıntıya düştüğünde o zamanki bir parti 'eğer şöyle şöyle yaparsanız, biz sizi parlamentoda destekleriz' demişlerdi. Sonra maalesef parlamentodaki oylamalara dahi gelmediler, silindi gitti, öyle bir parti kalmadı. Biz de tamam dedik, hatta cumhurbaşkanı süresinin 7 yıldan 5 yıla inmesi dediler, tamam dedik. İktidarın 5 yıldan 4 yıla inmesi dediler, tamam dedik. Ben 4 yılı aslında çok kısa görüyorum, 4 yıl hemen gelip geçiyor. 5 yıl bir hükümet çalışmalı ki ürününü rahat versin. Halkımızın seçtiği bir cumhurbaşkanı, yürütme imkanını rahatlıkla kullanabilecek yetkiye sahipse inanıyorum ki ülke çok daha farklı bir ivmeyi, sürati burada kazanacaktır. Çok daha farklı netice alma imkanını yakalarız diye düşünüyorum şu 9.5 yıllık tecrübe, deneyim bize bunu kazandırmıştır. Bazıları yazıyor, çiziyor, ama bunlar pratiğin içinde değil, sadece teori olarak bunu şey yapıyorlar, bende yaşayarak bunu söylüyorum ve yaşanmış olan bu. Dünyadaki gelişmiş ülkelerin de durumlarına baktığımız zaman, çoğunda gelişmiş ülkelerde bu yapı var.''
Başbakan Erdoğan, siyasi parti eğilimli bir cumhurbaşkanı ile başka bir partiden başbakan olması halinde yaşanabilecek sıkıntılara karşı sistemin bir çözüm bulup bulamayacağına ilişkin bir soru üzerine ''Cumhurbaşkanı farklı, başbakan farklı olduğu zaman orada hakikaten çalışmalarda ciddi ciddi sıkıntılar yaşanıyor'' dedi.
10. Cumhurbaşkanı Sezer'in iyi ve hoş bir insan olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Sayın Sezer, Anayasa Mahkemesi başkanıyken yerindelik konusundaki düşüncesini cumhurbaşkanı olduğu zaman göremedik. Benim yerindelik hakkımı maalesef birçok kez Sayın Sezer kullandı. Bizim yapmak istediğimiz atamaları hep engelledi. Nedir dediğimiz zaman da ortada herhangi bir gerekçe maalesef konmadan iade edildi. Bütün bunlar bize zaman kaybettirdi. Biz, şu anda Cumhurbaşkanımızla çok yoğun, kararlı şekilde adımlarımızı atıp, süratle mesafe alıyoruz. Burada neresi kazanıyor? Türkiye kazanıyor. Kim kazanıyor? Türk insanı kazanıyor.
Mesele zaten bunu başarabilmek. İki başlılığın olmaması için, başkanlık, yarı başkanlık veya partili olmuş olsa. Orada teke inecek, bu teke indiği zaman... Farklı iktidarlar da olmuş olsa, aynı düşünce ikliminden geldiğimiz için bu böyle oluyor, ama bir de farklısı olabilir. Bütün bunların olduğunu düşünelim. Başkanlık, yarı başkanlık olduğunda bu koalisyon riskini ortadan kaldırıyorsunuz. Son 50 yıla baktığımız zaman tek partili iktidarların olduğu dönemlerde hep artış, tırmanış olmuş, ama koalisyon dönemlerinde inmeye başlamışız. Bizim yapımızda bir de bu var. Bunu da biliyoruz, bunu da görmüşüz. Gelin arkadaşlar koalisyon sıkıntılarını bu ülkeye yaşatmayalım. Bu ülkede tek başına iktidarlar gelsin, 4 sene, 5 sene neyse çalışır, başarılı oldu millet 'yürü' der. Olmadığı takdirde 'in' der. Görüyoruz diğerlerinde bazen bakıyorsun bir dönem görev yapıyor, bazen bakıyorsun arka arkaya 2 dönem görev yapıyor. Belki üçüncü dönemi farklı bir başkanla Amerika'da yapabiliyorsa o farklı bir mesele. Biz bundan niye çekiniyoruz, çünkü bu insanlar geldiği zaman o ülkeye hizmet için gelecek. Arkasında bir parlamentosu olacak. Parlamento yok diyorlar, bunu bir partinin genel başkanı söylüyor. Nasıl bunu söylüyorsunuz, ayıptır. Bugün Fransa'da da parlamento var, senatosuyla birlikte, öbür tarafta da senatosuyla parlamento var. Bunlar ciddi manada denetliyorlar. Bunların hepsi çok açık net ortada, ama karar alma süreci çok iyi çalışıyor, bunun da tek sebebi buradaki başkanlıktır, yarı başkanlıktır. Ben bir de diğer teklifi getiriyorum, diyorum ki; partili cumhurbaşkanı olmak suretiyle partisinden kopmamalı. Rahmetli Özal devamlı tehdit altındaydı, onun için de rahmetli Özal parti kurma yolunda bile bir adım atmıştı.''
Başbakan Erdoğan, ''Bugünkü sistemle cumhurbaşkanı oldunuz, başbakanın kim olacağı konusunda o zaman arkadaşlarınıza bir telkininiz olur mu? Şimdiden bir profil çizer misiniz?'' sorusu üzerine, gülerek ''Bu soruda hukuk da var, matematik de var. Onun cevabını 2015'te verelim'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'de ekonominin yavaşlama ya da ekonomik hedefleri tutturamama gibi bir risk olup olmadığının sorulması üzerine de bu sabah katıldığı Türkiye İhracatçılar Meclisi Genel Kurulu'nda da açıkladığı üzere ekonomik durumun çok iyi gittiğini söyledi.
İhracatın 2011 itibariyle 135 milyar dolara, 2012'nin beşinci ayına kadar da 140 milyar dolara ulaştığını ifade eden Erdoğan, ''Hamdolsun iyi gidiyoruz. Avrupa'da pazarımız daraldığı halde, bizim girişimcimiz yeni pazarlar meydana getirdi, Afrika'da, Latin Amerika'da'' diye konuştu.
''One minute'' olayının Türkiye'ye faydası olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
''Körfez'de müteahhitlerimiz yeni alanlar buldular, artık gittikleri zaman artık saygı görüyorlar. Şimdi bu bahar esintileri falan... Bu esintiler şöyle bir sükuna ersin, göreceksiniz Türkiye için çok çok güçlü pazarlar oluşturacaktır. Avrupa'da da gelişmeler geleceğe yönelik çok daha farklı olacak. Ben en son Çin, Kazakistan'a gittim. Oralarda da ılımlı bir yapı var, yaklaşım var. Bir defa özellikle dış politikadaki durumumuz, özellikle ekonomideki son yüzde 8.5'luk büyüme, şu andaki durum güven telkin ediyor.
Dünya Ekonomik Forumu'ndan CEO'larla bir toplantı yaptım. Bize sordukları soru şu; 'Siz bu başarıyı nasıl yakaladınız?'. Türkiye başbakanı olarak bunu bize dünyanın en güçlü firmaları soruyor. Anlatıyoruz. Burada iki şey çok önemli, bizim bunu kaybetmememiz lazım. İstikrar ve güven. Biz, bunları kaybetmediğimiz sürece, evelallah ki bu iktidar bunu kaybetmez. Çünkü arkadaşlarımın hepsi de görevlerine çok sadık, sağlam sarılıyorlar ve yere sağlam basıyorlar. Eksikliklerimiz yok mudur? Muhakkak vardır, ama bunlara rağmen şu anda çok çok ileri mesafeleri alıyoruz ve Türkiye bu değişimini, dönüşümünü yaşıyor.''
Devlet bakanlıklarının kaldırılarak, icracı bakanlıklar oluşturduklarını ancak kimsenin bunları konuşmadığını belirten Erdoğan, icracı bakanlıklara yeni kimlik kazandırıldığını söyledi.
Erdoğan, ''Eğer onlar devlet bakanlığı olarak kalsaydı, bu sadece birilerini tatmin için verilmiş bakanlık olurdu, ama şimdi icracı bakanlık olunca bunların hepsi üreten bakanlık oldu'' diye konuştu.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nı kurarak, Türkiye'nin coğrafya olarak bütün imkanlarını ülke için nemaya dönüştürme noktasında adımlar attıklarını vurgulayan Erdoğan, Dünya Ekonomik Forumu için Türkiye'ye gelenlerin Türkiye'yi tanıyamadıklarını ifade ettiklerini anlattı. Başbakan Erdoğan, ''Ekonomik olarak 2012'de yine başarılı bir yılımız olacaktır. 2015 hedeflerimizi bulacağız, 2023 hedeflerine doğru da aynı performans, heyecanla yürüyeceğiz'' dedi.
© Tüm hakları saklıdır.