Gündem

Erdoğan: CHP ve BDP platonik aşk yaşıyor

Partisinin grup toplantısında kürsüye çıkan Başbakan Tayyip Erdoğan, ittifak yapacakları konuşulan CHP ve BDP'ye yüklendi...

24 Kasım 2010 02:00

T24 - İttifak yapmaları gündeme gelen iki partiye yüklenen Başbakan, "BDP ve CHP'nin platonik aşk yaşadıkları ortaya çıktı. CHP lideri, Diyarbakır gezisinde 'Aşk ölmez eğer gerçekse' diyerek bir nevi BDP'ye ilan-ı aşk eyledi" dedi.

Partisinin grup toplantısında kürsüye çıkan Başbakan Tayyip Erdoğan, ittifak yapacakları konuşulan CHP ve BDP'ye yüklendi.Ntvmsnbc'de yer alan haber şöyle:

Başbakan, konuşmasına eğitim alanında yapılan hamleleri anlatarak başladı ve sözü ikna odalarına getirdi:

"Her alanda olduğu gibi eğitimde de muhalefet, bizim yaptıklarımıza hayallerinde bile ulaşamaz.

Yeni dönemdeki hedefimiz okul öncesi eğitime ağırlık vereceğiz, 300 bin yeni derslik yapılacak. Üç yıllık plan içerisinde yoğunlaşarak derslik sayısını artıracağız. 2010 yılında atamasını yaptığımız öğretmen sayısı tam 40 bin.

CHP de, MHP de çeşitli zamanlarda iktidar ortağı oldu. Buyursunlar hodri meydan, eğitim için, öğretmenler için neler yaptıklarını ortaya koysunlar. Yaptıklarından vazgeçtik, bize projelerini anlatsınlar yeter. Hatta daha ileri gidiyorum, varsa hayallerini anlatsınlar.

CHP'nin tarihi boyunca eğitimle ilgili tek faaliyeti ve tek tartışma konusu ''şekille'' ilgili olmuştur, kılık kıyafet olmuştur, yasaklar olmuştur. Eğitim Enstitüleri nostaljisi ile yatıp kalkan CHP, oradaki tek tip insan yetiştirme hülyasından başka eğitime ilişkin hiçbir hayal kuramamıştır. Bugün de aynı hayaldedir. Tekrar oralara dönmenin gayreti içindeler. Geçti artık. Modern dünyanın gerekleri neyse AK Parti iktidarıyla, Türkiye bunu yakalamıştır. CHP'nin eğitim politikası ikna odalarıdır. Bu milletin evlatları CHP'nin eğitim politikalarını, tek tip insan yetiştirme hedeflerini çok acı deneylerle  yaşamıştır. İkna odalarını bu ülkenin evlatları yaşamıştır. Şimdi sıkılmadan  'yapmadık' diyorlar. Yavrularımız artık yargıya gidiyor. Gerçekler ortada. Bunu yaşayanlara da tavsiye ediyorum, sizler de gidin hakkınızı arayın. CHP önce kendi  geçmişiyle, hatta bugünüyle yüzleşmeli, sonra değişimden bahsetmelidir."


Erdoğan'ın asıl hedefi ise CHP ve BDP'ydi:

"Şimdiki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da dahil olmak üzere daha 6 ay öncesine kadar CHP yönetiminin Kürt meselesine nasıl baktığını tüm Türkiye gayet iyi biliyor.
Baykal, Kılıçdaroğlu ve parti sözcülerinin demokratikleşme adımları karşısında izledikleri adımlar uzlaşmaz ve saldırgandı. Arkadaşlarımızın zaman zaman BDP ile görüşmelerine nasıl tepki verdiklerini, bizi nelerle itham ettiklerini, hangi iftiraları bize yakıştırdıklarını yaşadık ve gördük. Öte yandan, BDP'nin CHP'nin bu tutumu  karşısındaki duruşunu da hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. Biri statükonun en büyük savunucusu, diğeri statükodan en çok dert yanan partilerden biri. Biri Kürt meselesini derinleştiren siyasi zihniyetin siyasi temsilcisi, diğeri bu sorunu dilinden düşürmeyen siyasi parti. Bu iki ucun aslında platonik bir aşk yaşadıkları bayram ziyaretlerinde ve Sosyalist Enternasyonal toplantısında ortaya çıktı.

Doğrusu bu partilerin hangi konuda nasıl bir işbirliği içine girebileceklerini milletimiz merak ediyor. Esasen bu platonik aşkın ilk emareleri 12 Eylül halk oylamasında görülmüştü. Parti kapatmalarından çok şikayetçi olan BDP'lilerin parti kapatmayı zorlaştıran düzenlemeye destek vermemeleri, bir nevi CHP'nin ekmeğine yağ sürmeleri çok manidardır. CHP Anayasa değişikliğine 'hayır' derken, BDP de boykot adı altında 'hayır' cephesine gizliden destek vermiş ve ittifakın ilk adımları orada zaten atılmıştı.

CHP Genel Başkanı Diyarbakır'da 'aşk ölmez, eğer gerçekse' diyerek bir nevi ilanı aşk eyledi. Bu aşkın CHP'yi de, BDP'yi de hangi hülyalara sevkedeceğini hep beraber göreceğiz. Acaba BDP mi statükoculuktan medet umuyor, CHP mi etnik milliyetçilikten medet umuyor? Seçilebilmek için, Meclis'e girebilmek için, barajı geçebilmek için her yol mübahtır anlayışı kimseye fayda sağlamaz. Siyaset ilkeli, dürst, tutarlı olmayı gerektirir. Milli değerlere yaklaşım, inanç özgürlüğü, laiklik, Sosyalist Enternasyonal gibi konularda iki partinin üst yönetiminin zaten örtüştüğünü biliyoruz. Ama şunu da merak ediyoruz: Acaba CHP, BDP'nin Paris'te Sosyalist Enternasyonel'de terör örgütünü meşrulaştırma girişimlerine nasıl bakıyor? Acaba BDP, CHP'nin Ergenekon avukatlığı hakkında ne düşünüyor? İşte AK Parti'nin farkı  budur. AK Parti Doğu ve Güneydoğu meselesine siyasi kaygılarla, oy kaygısıyla değil samimiyetle, vicdanı öne çıkaran, demokrasiyi yücelten bir anlayışla bakıyor. AK Parti, Diyarbakır'da farklı, İzmir'de farklı konuşmuyor. Diyarbakır'da ne söylediyse, aynısını İzmir'de de cesaretle söylüyor. AK Parti seçim öncesinde farklı, sandıklar açıldıktan sonra farklı konuşmuyor. AK Parti her zaman milletin diliyle konuştu, milletin diliyle konuşuyor.

Çarşı pazar dolaşmalarını görünce memnun oluyoruz. Asıl olan şekil değil; ruhtur, özdür. Taklit asıl olanı yaşatır. Asıl olan millete gönlünü açmaktır. Halkçı olmakla popülist olmak farklı şeylerdir. Milletin değerlerini politikalarınaza yansıtamazsınız milliyetçi olamazsınız. 

Bu teşkilatın nasıl oluştuğu, nasıl bir gönül birliğininin teşkil edildiği önemlidir. Biz sokak sokak, ev ev gezerken insanları gönül birliğine davet ettik. Ebedi bir uhuvetin temellerini attık. Çıkar değil, gönül birliği yaptık. Bizim siyasi geçmişimizde zikzaklar yok. 2011 seçimlerine bu hissiyatla giriyoruz. Daha çok hizmet için milletimizin huzuruna çıkıyoruz.

Tek parti zihniyetinden kurtulamayan, seçkinci, elitist anlayışlardan sıyrılamayan hareketlerin ne kadar popülizm yaparlarsa yapsınlar, ne kadar taklit ederlerse etsinler yatsıya varmadan gerçek ortaya çıkacaktır."


MAVİ MARMARA, FÜZE KALKANI, LİZBON ZİRVESİ

"Referandum sürecinde CHP lideri İsrail televizyonuna çıkıp Türkiye Cumhuriyeti başbakanından şikayet ediyor. PKK ile arasına çizgi çekemeyen BDP ile gidip Paris'te bizi şikayet ediyor.

Mavi Marmara olayında bütün millet tek vücut olurken CHP lideri ne acıdır ki İsrail medyasına çıkıp bizi şikayet ediyor. Dünya medyasının bir grubu tarafından başlatılan kampanyaya ne acıdır ki Türkiye'deki bazı medya gruplarının da katıldığını gördük.

Bu ülkede iktidar biziz, milletin değerleri ile kimseyi oynattırmaz.

Lizbon'daki NATO zirvesine hiç tartışmasız Türkiye damgasını vurmuştur. Lizbon'da ülkemizin beklentileri karşılanmıştır. Risk ve külfetlerin hakça paylaşımını sağlayacak bir karar alınmıştır. Tehdit olarak hiçbir ülkenin adı geçmemiştir. İranlı dostlarımız verdiğimiz mücadele için bize teşekkür ederken, buradaki birilerine ne oluyor? Yaklaşık 10 yıldır müzakere edilen bir konudur İran.

Türkiye kesinlikle bir cephe ülkesi, kanat ülkesi değildir; böyle de konumlanmayacaktır.

Dün eksen kaydı nasıl kara propaganda yapıyorsa, bugün de Türkiye komşularına sırtını döndü diyenler aynı karapropagandayı yapıyor.